Koray Düzgören
Türkiye, Suriye Kürtlerini ezmek için neden acele ediyor?
Son gelen haberlere bakılırsa TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) Kuzey Suriye’ye girdi girecek.
Sınırlarda 80 bine yakın askerle, binlerce ağır zırhlı araçla, tankla, topla aylardır yığınak yapılıyor.
Gelen haberlere, resmî ağızlardan yapılan açıklamalara bakılırsa İktidar bu sefer, son iki yılda olmadığı kadar kararlı görünüyor.
Bu sefer Kuzey ve Doğu Suriye’nin önemli bir bölümüne hâkim olan ABD’ye rağmen bir harekâta başlanacağına dair hamaset dozu yüksek mesajlar veriliyor.
Çünkü Ankara yönetimi, IŞİD’le savaşta ortak olarak Türkiye’yi değil, Kürt güçlerini ve müttefiklerini (SDG) tercih eden ABD’yi iki yıldır bu operasyon için ikna etmeye çalışıyor ama başarılı olamıyor..
Son iki yıldır İktidar Koalisyonu en az üç defa, ABD’nin karşı çıkmasına rağmen operasyon yapmak istedi ama gerçekleştiremedi. Çünkü Kürtleri, Türkiye’ye ezdirmek istemeyen ABD güçleri ile karşı karşıya gelmeyi göze alamadı.
Daha doğrusu bu meseleyi iç politika malzemesi olarak kullandı ve seçimlerde hamaset konusu yaptı ama eyleme dönüştürmeye cesaret edemedi.
Şimdi öğrenildiğine göre, son derece kararlı görünmesine rağmen yine de ABD ile bir çatışma noktasına gelmekten kaçınıyor... Bir yandan da bölgenin geleceğine ve Kürtlere ilişkin taleplerini ABD’ye kabul ettirmeye çalışıyor.
ABD ise bölgeyi denetleyen yerel güç olarak SDG’nin görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini vurgulayarak bu konuda iki taraf arasında arabuluculuk yapıyor.
ARABULUCULUK FAALİYETLERİ VE KÜRTLERİN MEŞRUİYETİ
Uzunca bir süredir Ankara ile SDG’nin yaklaşımlarını bir noktada buluşturmak için çaba harcıyor.
Özellikle James Jeffrey’in ABD’nin Suriye Özel Temsilci’liğine atanması ile birlikte bu arabuluculuk faaliyetleri yoğunlaştı.
İktidar Koalisyonu’nun beklentileri ile Kürtlerin ve müttefiklerinin kabul edebilecekleri asgari şartlar, arabulucu Jeffrey ve ekibi aracılığı ile yürütülen görüşmelerde tartışıldı.
Ankara, Kürtlerden arındırılmış 30 ya da 40 kilometrelik bir tampon bölge önerirken, bölgedeki yerleşim yerlerindeki yönetimlerin de kendi kontrolündeki gruplar tarafından oluşturulmasını istiyor.
Kürtler ise ancak 5 kilometrelik bir tampon bölgeye razı olurken yerleşim yerlerinde zaten o bölge halklarının gerçek temsilcilerinden oluşan yönetimler olduğunu belirtip, bir değişikliğe yöre halkının karar vereceğini savunuyor.
İktidar Koalisyonu’nun ise derdi başka. Kürtleri ezmek ve etnik temizlik istiyor.
Kürtlerin, kendisine hizmet eden Ankara destekli bazı azınlık gruplarının dışında kendi bölgelerinde yaşamasına dahi razı değil.
Böylesine bir yaklaşıma karşılık ABD’nin arabuluculuk faaliyeti nasıl bir sonuç verecek göreceğiz.
ABD, Ankara’nın gönlünü hoş tutmak ve S-400’lerin alımı ile iyice zedelenen ilişkileri yeniden, hangi ödünlerle nasıl yoluna sokabilir bunu da bilemeyiz.
Yalnız bu son süreçte gözle görünen başka bir mesele dikkati çekiyor.
Türkiye’nin bu sefer biraz acelesi varmış gibi görünüyor.
Türkiye, Kürt güçlerinin ve müttefiklerinin Şam yönetimine karşı savaşmayı kabul etmeyip IŞİD’i yenilgiye uğratmaya başladığı noktadan itibaren huzursuz.
O noktadan itibaren Ankara kendisine biat etmeyen, cihatçı güçlerle işbirliği yapmayan Kürtlerin tamamını terörist olarak ilan etti.
Kürtlerin kazanımlarının artması ve kendilerini yönetmek üzere örgütlenme modelleri ve yaşam biçimleri ortaya koymaya başlamalarını Türkiye bir beka meselesi olarak kabul etti.
Ve Türkiye, bütün dünyanın Suriye’yi IŞİD’den temizleyen örgüt olarak saygı duyduğu Kürt örgütlerini terör örgütü olarak lanetlediği sürece hem onların prestijini arttırdı hem de giderek meşruiyet kazanmalarının yollarını açmaya başladı.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ANLAŞMASI VE KÜRTLERİN TEMSİLİ
Kürtlerin temsilcileri ve sözcüleri başta Fransa olmak üzere birçok ülkenin devlet başkanı, yöneticileri ya da üst düzey bürokratlarıyla görüşmeler yaptılar.
Birleşmiş Milletler, Kürtlerin silahlı örgütü YPG ile çocukların savaşta kullanılmamasına ilişkin sözleşme imzaladı.
Bu durum iktidarın öfkesine neden oldu. Birleşmiş Milletler yetkilileri terörizmi desteklemekle suçlandı.
Fakat kimse bu konuda Türkiye’yi ciddiye almadı.
Öyte yandan SDG’nin ele geçirdiği Avrupa kökenli IŞİD militanlarının yargılanmalarının sağlanması için uluslararası görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmeler de ister istemez Kürt örgütler ve SDG ile yapılıyor.
ABD ve Suriye Koalisyonu’nundaki Avrupa devleti yetkililerinin Suriye’de PYD-YPG ve SDG ile sürekli resmî görüşmeler yaptıkları zaten biliniyor.
Son olarak ABD Suriye Temsilcisi James Jeffrey'nin önceki gün Türkiye’yi ziyaret ettiği saatlerde ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie ve eski Suriye Büyükelçisi William Roebuck’dan oluşan heyetin ise Rojava’da Suriye Demokratik Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Kobanê ile bir araya gelmesi Kürtlerin meşruiyeti anlamında önemli ipuçları veren olaylar.
İşte bütün bu gelişmeler, Türkiye’yi yönetenlerin uykularını kaçırıyor.
Bütün dünyanın barışçı örgüt olarak kabul ettiği Kürt örgütlerine terörist dedikçe Kürtlerin meşruiyeti konusunda yeni gelişmeler ortaya çıkıyor.
Bu nedenle Ankara’da devleti yöneten güçlerin aceleleri var.
Bu duruma bir an önce son vermek istiyorlar.
Kürtlerin Suriye’deki kazanımları geri döndürülemez bir kalıcılığa ulaşmadan darbeyi vurmak ve Kürtleri ezerek örgütlerini dağıtmak istiyorlar.
Varsayalım Türkiye, ABD ile anlaşarak ya da anlaşmadan Kuzey Suriye topraklarına girdi ve tampon bölge konusunda bazı adımlar atabildi.
Bu hamlenin Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını yok etmesi ve meşruiyet kazanmalarını engellemesi söz konusu bile olamaz.
Evet. Ankara’nın Kürtleri ezmek için acelesi var.
Ama bu aculluğun Türkiye’ye faydadan çok zarara neden olacağını söylemek için de kahin olmaya gerek yok.