Türkiye'de de ajandık burada da ajanız...

Bana vatandaşlığı veren Polonya kökenlim Belçikalı gibi biri çıkıyor karşımıza “Sayın Aris Nalcı, artık bizim için bir Türk değilsiniz!” deyiveriyor ve hatırlıyorsunuz zaten Türkiye'de de Türk değildiniz ki. Ama burada da Ermeni değilsiniz belli ki.

Bu aralar Türkiye'deki tanıdıklardan ve gazeteci çevresinden sık sık mesaj alıyorum. Yurt dışına çıkmak isteyen birçokları, özellikle de 40'ına gelmiş çoluklu çocuklu herkes kaçmanın bir yolunu arıyor.

Herhalde bildikleri çevrelerinde yurt dışında uzun süredir yaşayan ve hala Türkiye ile bağlarını koparmamayı başarmış biri olarak görüyorlar beni.

Sağ olsunlar...

Bir mültecilik ajansı olarak hizmet veremesem de kendi geçtiğim yoldan dolayı Belçika'daki deneyimimle elimden geldikçe yardımcı olmaya çalışıyorum.

Sanırım yakın zamanda bu konuda bir blog açmak da gerekli olabilir.

Seçimler sonrasında Türkiye'den umudunu kaybedenlerin sayılarında ama özellikle dindar ve milliyetçi çevrede daha çok artış olduğunu sadece bana başvuranlardan söyleyebilirim.

Yani kaçabilen Ermeniler zaten kaçtılar. Kürtlerin çoğu mülteci durumuna düştü Avrupa'da, geride kalan Türkler için de bizler olmadan herhalde çok da eğlenceli bir memleket kalmadı.

Doğru ya, baskın kültür sürekli azınlık kültürü aşağılıyor. 'Git' diyor ama gitmeni istemiyor. 'Ajan' diyor ama asıl ajanın kendisi olduğunu biliyor. 'İçimizdeki düşman' diyor, ama memleketin asıl düşmanının kendisi olduğunu biliyor. E ama biz gibince azarlayacak ve hor görecek kimse kalmayınca da mutlu olamıyor.

BELÇİKA’DAKİ ‘TÜRKİYELİ ERMENİ AJANINIZ’ 007 ARİS

Bu hafta yazımı yazmadan önce Belçika'daki işsizlik kurumuna neden birkaç aydır iş bulamadığımı anlatmak için gitmek zorundaydım. Yardımlar kesilmesin diye sürekli bildirimde bulunmak zorundasınız.

Devlet iş bulma kurumları da sizi her şekilde iş bulasınız diye heveslendiriyor.

Gece, sabah, yol işçisi, pazarcı, ne olursa olsun. Yüksek mertebelerde olmasa da Avrupalıların artık talip olmayacağı birçok işin kapıları biz yeni gelenlere açık. Hoş ben geleli ve vatandaş olalı en az 5 sene oldu ama olsun. Onlara göre ben hala yeniyim.

Avrupalının ellemediği işler genelde bizim Türkiyeliler için bulunmaz fırsat. Ayda 2000 Euro ve üzeri kazanmanız çok kolay. Üstüne yılda iki kez prim (en az 3000 Euro) ve yılsonu vergi beyannamesini doğru doldurabilirseniz, ki doldurabilen çok az, bir 1000 euro da geri alırsınız. Genelde biz Türkiyelilerin okumadığı o beyannamelerin en altındaki küçük yazıları okuyanlar sayesinde bu iadeleri alabiliyorsunuz.

Okumayıp kolaydan formdaki her şeye 'ok' işareti koyanlar çoğunlukla olduğundan devlet bizden çok kazanıyor.

Neyse konumuza dönelim. Benim iş bulma kurumu randevusu sonrasında Flaman bölgesinde bulunan ve hep sabahın o saatinde açık olan bir pastanede kahve molası verdim. Benim dışımda kafede bir kişi daha var. Siyah güneş gözlükleri ve alnını kapatacak kadar çekilmiş Belçika şapkası ile sarışın, beyaz tenli bir adam.

Ben Flamanca henüz bilmediğimden İngilizce sipariş verince gözü hemen üstüme döndü. Eskiden alışkanlık gazetecilik takımlarımın içinde olduğu sırt çantam sırtımda. Aramızda geçen ilginç İngilizce diyalog şöyle oldu:

-Fotoğrafçı mısınız?

-Hayır

-Nesiniz?

-Niye?

-Böyle gelip Flaman bölgesinde küçük bir kafeden sabahın bu saatinde İngilizce kahve isteyecek biri buralı olamaz.

-İş bulma kurumuna bir arkadaşı görmeye geldim.

-Bir arkadaşı?

-Evet.

-Adı ne?

-Said. (neden söyledim bilemedim ama delidir bişi olmaz diye düşündüm bir an)

-Sizin adınız?

-Aris.

-Buralı değilsiniz? Ne iş yapıyorsunuz?

-Gazeteciyim.

-Tabii. Bilmeliydim. Ajanları zaten böyle seçerler. Hem de devletin her kademesine koymuşlar. İş bulma kurumuna da Müslüman bir Said.

-Ben Ermeniyim. Türkiyeliyim ama.

-Bak işte tam ajan tiplojisi.

-Arkadaşınız da Faslı dimi...

-eeeeeeee......???

-Hangi kuruma çalışıyorsunuz. Türkiyeli bir gazeteciyi Belçika'da ne çeker ki?

-Eşim Belçikalı idi o yüzden buraya taşındım. Ama Almanya'da bir kuruma çalışıyorum.

-Bak tam işte. Burada ama burada değil. Evlilik yoluyla içimize de girmişsiniz.

-Eşim de Ermeni, ama o Kürtçe konuşulan bir yerinden ülkenin. (Bu garip muhabbeti daha da karıştırmamaktan kendimi alamadım)

Sustu... Bu kez ben atağa geçtim.

-Bu arada siz benden daha çok ajana benziyorsunuz. Kasket, gözlükler ve ardı ardına bir yabancıya sorulan sorular normal değil.

-Ben bu uluslararası güçlerin bizlere hazırladığı oyunu anlamaya çalışıyorum. Her yerden saldırıyorlar. Ekolojistler, Korona sonra mülteciler... Hepsi bir hesabın parçası. O yüzden anlamaya çalışıyorum. Bizi salak sanmasınlar diye...

Siz gerçeğin peşinde olan bir gazeteci misiniz yoksa kariyerin peşinde mi?

-Gerçek. Kariyer olsaydı şimdi başka yerde olurdum.

-Aynı yerdeyiz o zaman... Nereden takip edebilirim sizi?

Bir defter çıkardı, içinde bir sayfa özellikle açtı. Gün ve saati not etti. Ben de oraya adımı ve arti.tv ve artigercek.com yazdım. Türkçe ama dedim ve İngilizce siteyi de verdim.

Deliydi biraz. Yazarken fırsat bu fırsat defterin sayfalarını çevirdim, yerimi kaybetmiş gibi. Her yer matematik formülü dolu. İsimler. Bir yerde Trump yazıyor öte yanda Ukrayna... Rusya...

Kahvem geldi biz konuşurken.

O sırada kafenin kapısı açıldı... Adamdan da yaşlı bir hanımefendi geldi. “Gel oğlum” dedi. Annesiydi herhalde. Aldı götürdü benim 007'mi...

Bir an kendim de heves olmuştum. Türkiye'de ajan, Belçika'da ajan. 007 moduna girmiştim...

Gitti...

Biz Ermeniler hep böyle moddayız. Yurtdışına çıktığımızda bir yabancı, ajan, içimizdeki düşman sırasıyla gidebiliyor. Bazen kendimiz bile unutuyoruz. Alıştırıyoruz kendimizi buralı olduğumuza. Sonra bana vatandaşlık veren Polonya kökenlim Belçikalı gibi biri çıkıyor karşımıza "Sayın Aris Nalcı, artık bizim için (Belçika devletini kast ediyor) bir Türk değilsiniz" deyiveriyor ve hatırlıyorsunuz zaten Türkiye'de de Türk değidiniz ki.

Ama burada da Ermeni değilsiniz belli ki.

HAFİF VALİZ

Bir de küçük anekdot. Bizlerin içine çok yerleşmemeyi ve toprağı kendinden bilmemeyi özendiren bir içgüdü var, diye düşünüyorum bazen. Olur olmadık yerlerde gözlerim algıda seçicilik yapıyor.

Büyük oğlan bu hafta okulla tatile gitti. Otobüse koyarken bir baktım bütün Avrupalı çocukların valizleri koca koca ve dolu. Oysa herkes aynı sayıda kıyafet getirebiliyor kurallar gereği. Ama biz Ortadoğuluların çocuklarının valizleri kabin tipi.

Kaçmaya hep hazır, valizinizi yanınızda tutarsınız ya. Onun gibi.

Yine anladım oğlum biz Ortadoğuluyuz.

Belçikalı olamadık bir türlü.


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi