Baskın Oran
Van rezaletini yaşamış bir seçim üzerine düşünceler
Bu seçimde AKP’nin çok zayıflayacağını tahmin etmiştim ama bu kadarını değil.
Ayrıca, AKP’nin neler yapabileceğini düşünüyordum, ama bu kadarını değil. Van rezaletini yapacak kadar değil. R. T. Erdoğan’ın geleceği için bi tür intihar bu. Ama önce, temel gözlemleri konuşalım.
Temel gözlemim: Tek Adam R. T. Erdoğan şimdiye kadar esas olarak CHP’nin silikliği sayesinde kazanmıştı.
Şimdi ise CHP, Erdoğan’ın inşa ettiği ekonomik rezalet
ve özellikle son aylarda dayanılmaz hale getirdiği siyasi/dinî baskılar sayesinde kazandı.
Demek ki insanların artık burasına kadar gelmişti. Başka bir söyleyişle, CHP’nin galibiyetinden çok R. T. Erdoğan’ın mağlubiyetidir bu sonuç.
***
Bu kaybetme ve kazanmaya çeşitli unsurlar eşlik etti. Önem sırası gözetmeden:
İslam platformlu Yeniden Refah Partisi (YRP) AKP’yi vurdu; çünkü orijinali varken taklidi tutmazmış. Diğer yandan DEM Parti batıda da ciddi biçimde aday çıkardığı halde, DEM seçmeni R. T. Erdoğan’ın yenilmesi için batıda CHP adaylarını otomatik olarak destekledi.
Zaten 2019’a göre 639.000 oy fazla almış olmasına, belediye sayısını 17 artırarak 82’ye yükseltmesine, S. Soylu’nun kayyım atadığı 47 belediyenin 41’ini almasına rağmen DEM Parti’nin %5,7’de kalmış olmasının sebebi bu destekti.
Irkçı Zafer Partisi’yle gizli protokol yaparak tepki yaratan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel’le yenilendiği bir sırada R. T. Erdoğan, Lozan’la kesinlikle Batı’yı seçmiş Türkiye’ye 1.500 yıl önceki İslam’ı aşılamak isteyince, torununa harçlık veremeyen insanları çileden çıkarttı.
TV’lerde çok tutulan dizilerin, hep bahsedilen ama yurtlardaki taciz olayları dışında somut olarak pek tanınmayan tarikatları şahsi ve toplumsal bütün çıplaklığıyla (ve laikçileri de eleştiren objektif bir anlatım kullanarak) evlerimize getirmesi de sanırım epey etkili oldu.
Erdoğan, partisinde kendisinden başka kimsenin gözükmesine izin vermiyordu. Bunun sonucu olarak da seçime sinek sıklet adaylarla girmek zorunda kaldı. Bakanları ve bürokratlarıyla yollara revan oldu. Sonuçta Cumhurbaşkanlık büyük itibar yitirdi. Gece yarısından sonraki “balkon konuşması”ndaki yalnızlığı da gerçekten simgeseldi.
***
Van rezaletine gelmeden önce, yukarıdaki “CHP’nin galibiyetinden çok…” hususuna da kısaca değinelim.
CHP’nin adayları arasında, açıkça ırkçılık yapan iki aday vardı. Şimdi her ikisi de seçilen, Bolu’da Tanju Özcan ile Afyonkarahisar’da Burcu Köksal'ın durumu CHP için de Türkiye için de yüz karası oldu. Ö. Özel, bunları derhal adaylıktan çekmek yerine, partinin namusunu biraz kurtarmaya çabalayan E. İmamoğlu’na rağmen destekledi.
Şimdi sakın kimse kalkıp da, seçim kazanacak aday nasıl geri çekilir demesin. Çünkü resmen bir mucize yaratarak Eskişehir’i Venedik yapan Yılmaz Büyükerşen’e ihtiyar deyip yerine asistanı hanımı veya Çeşme’ye Mustafa Denizli’nin kızını getiren bir partiden bahsediyoruz.
Ayrıca unutmayalım: “Şu şehirde şu parti paltosunu koysa kazanır” denilen bir ülkeden bahsediyoruz.
Şimdi CHP’nin, kazandığı galibiyetle hiç şımarmadan ve silkinip baştan aşağı değişerek derhal harekete geçmesi lazım. Parti için de Türkiye için de çok ama çok acil bişeyler yapması lazım:
***
1) Öyle, Van’a heyet göndermek filan asla yetmez.
Derhal, eğer şu dakikaya kadar gitmedilerse, Ö. Özel - E. İmamoğlu - M. Yavaş biçimindeki CHP triumvirasının derhal Van’a uçarak, 14 belediyenin tümünü DEM’e vermiş olan bu ilde zuhur eden korkunç rezalete en somut ve güçlü tepkiyi vermesi gerekiyor.
Çünkü, doğu illerinde taşımalı seçmen rezaletlerinin cereyan ettiği ülkemizde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) onayıyla aday olmuş ve seçimi %55,48 oyla kazanmış DEM Partili Abdullah Zeydan, İl Seçim Kurulu tarafından seçilmemiş sayıldı ve mazbatası onun yarısı kadar oy almamış AKP’li aday Abdulahat Arvas’a verildi,
Çünkü Adalet Bakanlığı, 29 Mart 2024 Cuma günü mesai bitimine 5 dakika kala Diyarbakır 5. Ağır Cezası Mahkemesi’ne başvurmuştu. Ve mahkeme, karar henüz kesinleşmeden (yani itiraz ve temyiz hakkı kullanılamadan) YSK’ya bildirimde bulunmuştu.
Protesto etmek isteyen Vanlıların “milli irade”sine cevap TOMA’lardan geldi: Plastik mermi, tazyikli su ve gaz. Ayrıca Van ve Bitlis’te etkinlikler 15 gün yasaklandı.
Bütün bunların ne anlama geldiği açık: Can Dündar’ın tabiriyle R. T. Erdoğan “Dövüşerek çekilecek”. Böylesi bir durumda “Mesajı aldık” lafı kesinlikle tüm halkı aldatmak anlamında. Oysa, Erdoğan’ın en baştaki, yirmi yıl önceki düzgün tutumuna dönebilme ihtimalinden bahsedenler vardı. Şimdi anlıyoruz ki darbe yapmak için askere lüzum yokmuş.
Şu anda pandemi gibi bir olayla da karşılaşıyor olabiliriz. Çünkü bu mazbata iptali ve devri rezaleti şu anda Siirt’in iki ilçesinde de tekrarlanmış vaziyette. Bu iktidar ve bu Yargı varken, başka yerlere de bulaşabilir.
AKP adayı A. Arvas’ın seçim öncesi "Ben kayyım olmak istemiyorum" biçiminde yansıtılan sözleri de yeterince ilginç olmalı.Tabii, kendi ailesinden A. Arvas’a gelen tepki de daha az ilginç ve önemli değil: “Sen utanmıyor musun? Kürtlerin yüzüne nasıl bakacaksın düğünlerde ve taziyelerde?”
***
2) R. T. Erdoğan’ın iki lafından birinde “milli irade” geçen Türkiye’de, CHP’nin derhal ve koşulsuz olarak, Kürt-yoğun illerdeki rezil kayyım uygulamasını amasız ve fakatsız biçimde lanetlemesi gerekiyor.
3) Erdoğan’ın, yandaşlara ucuz Merkez Bankası dövizi satılması için “nas” diye İslamlaştırdığı faiz düşürme hadisesine sahne olmuş bu ülkede, şimdi hangi parti ve kim gelirse gelsin, ekonomiyi düzeltemez. Parasal sıkılaşmayı devam ettirerek faizleri normale getirmek kaçınılmaz gözükmekte.
Fakat sadece parasal düzenlemelerle içinden çıkılamayacak bir durumda olduğumuz kesin. CHP’nin derhal yapısal düzenlemeler yapacak bir Büyük Proje’yle ortaya çıkması şart.
En önce neler yapılmalıi? Mahfi Eğilmez sayıyor:
Büyümenin ithalata bağımlılıktan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi.
Vergi sisteminin dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılıp dolaysız vergilere ağırlık veren bir yapıya dönüştürülmesi.
Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması.
Ve tabii ki Merkez Bankası’nın bağımsızlaştırılması.
Daha önemlisi, Yargı’nın tarafsızlığı ve bağımsızlığı. Van rezaleti bunun derhal sağlanması gerektiğini göstermediyse, hiçbir şey gösteremez.
CHP en azından bunları içeren bir Reform Paketi ilan edemeyecekse, hepimize bi “oh” dedirten bu seçim galibiyetini mirasyedi gibi harcayacak demektir. Evlerden ırak!
Not: Yaşadığımız bu zavallılıkların bir yararı da, aynen Tansu Çiller gibi Meral Akşener’in de siyaset sahnesinden temizlenmesi olacaktır.
Ve Erdoğan, Van rezaletinin intihar olacağının farkına vardı: YSK, çok büyük gürültü kopunca, mazbatayı geri verdirdi. Vay benim Yargı'm vay!
Baskın Oran: 1945 İzmir doğumlu. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı.