'Vatan Bir Armut Mudur…'

Vatan, bir armut mudur?Herhalde değildir ama Çetin Altan’ın da dediği gibi bir armut gibi soyulmaktadır. Eskiden bu soygunların hiç olmazsa bir kısmı gün ışığına çıkarılıp yargılanıyordu. Artık böyle yargılamalar yok.

“Vatanla armut arasında hiçbir fark yoktur. İkisini de rahat rahat soyarsın. Buna karşı çıkanları da adalet adına hapishaneye koyarsın”

22 Ekim, Çetin Altan’ın 7. ölüm yıldönümüydü.

Dostlarının ve okurlarının onu unutmayıp özlediğini gördüm.

Yoğun twitler arasında “yolsuzlukla” ilgili olarak yazdıklarını anımsatanlar da vardı.

Bir tanesi siyasi soygunlarla ilgiliydi:

“Nefes almadan soyacaksın. Gözünü kırpmadan soyacaksın. Yurdunu seve seve, atalarını öve öve soyacaksın.

Vatanla armut arasında hiçbir fark yoktur. İkisini de rahat rahat soyarsın.

Buna karşı çıkanları da adalet adına hapishaneye koyarsın” diye yazmıştı…

2015 yılının başlarında Çınar Oskay’ın “Halk neden çok büyük tepki göstermedi yolsuzluk iddialarına?” sorusuna:

“Yolsuzluğu piyango gibi görüyor. Bana da çıkabilir diyor… Yolsuzluğun bitmesini istemiyor, yolsuzluktan pay almak istiyor” diye cevaplamıştı.

***

Vatanı “armut” gibi görenlerin yaptığı büyük soygunları ve bunların basına yansımasını merak ettim ben de.

Cumhuriyet tarihinin kamuya yansıyan ilk yolsuzluk olayı “Yavuz-Havuz” davasıydı.

1924 yılından 1928 yılına kadar Fethi Okyar ve İsmet İnönü hükümetlerinde Bahriye Vekili olarak görev yapan İhsan Eryavuz, Yavuz zırhlısının onarımı için havuz alımı sırasında bir Fransız şirketinden rüşvet aldığı iddiasıyla Yüce Divan’da yargılandı ve 1928 yılında hüküm giydi.

Verilen karar, Yüce Divan’ın Cumhuriyet tarihinde verdiği ilk mahkûmiyet kararı oldu. 26 Ocak 1928 tarihinde milletvekilliği düştü.

O zaman yargılanma, mahkûm olma, yolsuzluktan milletvekilliğinin düşmesi varmış…

Yolsuzluk ve yargılama basında da geniş bir biçimde yer aldı.

***

1975 yılında ise Türkiye, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel yüzünden “hayalî ihracat” kavramıyla karşılaştı.

Hayalî ihracat, devletin ihracatı arttırmak için uygulamaya koyduğu teşviklerden birisi olan “ihracatta KDV iadesinin” veya prim sisteminin suiistimal edilmesiyle ortaya çıkan bir dolandırıcılık türü…

Yahya Demirel’in sahibi bulunduğu orman ürünleri, inşaat malzemeleri, ithalat ve ihracat şirketinin bir buçuk yıl içinde 27 milyon Liralık mobilya ihracatı karşılığında 20 milyon Lira vergi iadesi aldığı saptandı. Ama o kadar mobilya ihraç edilmemişti.

Basında büyük gürültü koptu, yer gök inledi.

***

ANAP, dışa dönük ve ihracata dönük büyüme modelini uygulamaya başlayınca “hayali ihracat” da çok uzunca bir zaman siyasal ve ekonomik gündemin tek konusu haline geldi.

Devlet, ihracat yapan firmaların talebi üzerine, ihraç ettikleri mallar için ödenen Katma Değer Vergisi’ni iade etmekteydi. Uygulama yaygın bir şekilde yolsuzluklara yol açtı.

İhracatı yapılmış bulunan bazı malların faturaları yüksek meblağlar üzerinden düzenlenerek, aradaki farktan kaynaklanan KDV devletten haksız bir şekilde alınıyordu. Ya da hiç ihraç edilmemiş olan ürünler ihraç edilmiş gibi gösterilerek KDV iadesi alınmaktaydı.

İçe kapalı bir ekonomiyi dışa açmak için göz yumulan bir bedel olarak düşünülmüş olmalı ki Özal iktidarı bu yaygın ve geniş yolsuzluk üzerine çok gitmedi.

***

Sadece Devlet Bakanı İsmail Özdağlar “Rüşvet almak” ve “görevini kötüye kullanmak” iddiasıyla TBMM tarafından 15 Mayıs 1985 tarihinde Yüce Divan’a sevk edildi.

1 Temmuz 1985’te başlayan yargılama, 14 Şubat 1986’da sona erdi. Davada, dönemin Başbakanı Turgut Özal da tanık olarak dinlendi.

Yüce Divan, tanık ifadeleri ve dava kanıtlarını “rüşvet” suçlaması için yeterli görmeyip, Özdağlar’ı “görevini kötüye kullanmak”tan 2 yıl hapis ve 30 bin Lira ağır para cezasına çarptırdı.

Anayasanın 84. maddesi gereğince 5 Mart 1986 tarihinde milletvekilliği düşürüldü.

Medya olayın ayrıntılarını tüm çıplaklığıyla kamuoyuna yansıttı.

***

17-25 Aralık hepimizin gözleri önünde yaşandı…

Vikipedi şöyle yazıyor:

“17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu veya 2013 Türkiye yolsuzluk skandalı, 2013-2014 yıllarında yürütülen ve bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört bakanın da yer aldığı kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturmalardır.”

Sonra ne oldu, hepsinin üzeri kapatıldı…

Daha sonrası ise malum. Yolsuzluk endekslerinde Türkiye şampiyonluktan şampiyonluğa koşar halde….

***

AB Türkiye raporu, yolsuzluklar karşısındaki siyasal tavrı bu ay yayınlanan Türkiye Raporu-2022’de şöyle sergiliyor:

“Türkiye, yolsuzlukla mücadeleye ilişkin hazırlıklarda halen erken aşamadadır ve rapor döneminde ilerleme kaydedilmemiştir. Ülke, uluslararası yükümlülüklerinin gereği olan yolsuzlukla mücadele birimlerini kurmamıştır. Yolsuzluk davalarının kovuşturulması ve karara bağlanmasında siyasi ve usule aykırı nüfuz kullanımının sınırlandırılması için yasal çerçevenin ve kurumsal yapının iyileştirilmesi gerekmektedir. Kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerekmektedir. Yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planının olmaması, yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele etme iradesinin bulunmadığını göstermiştir. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubunun (GRECO) tavsiyelerinin birçoğu henüz yerine getirilmemiştir. Genel olarak, yolsuzluk hâlâ yaygındır ve endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.”

***

Vatan, bir armut mudur?

Herhalde değildir ama Çetin Altan’ın da dediği gibi bir armut gibi soyulmaktadır.

Eskiden bu soygunların hiç olmazsa bir kısmı gün ışığına çıkarılıp yargılanıyordu.

Artık böyle yargılamalar yok.

“İzmir’e 5 ton kokain yollandığında” bile savcılar harekete geçmiyor… Nerede kaldı yolsuzluk soruşturmaları.

***

Bir gün bu ülkede de soygunlar bitecek…

O gün gelene kadar bir armut gibi soyacaklar ülkeyi, “Nefes almadan soyacaklar. Gözünü kırpmadan soyacaklar. Yurdunu seve seve, atalarını öve öve soyacaklar.”

Ama halk, “bu ülke armut değildir” diyecek eninde sonunda…

Soyulmanın toptan bir yoksulluğa hatta açlığa dayandığı noktaya vardık çünkü sonunda.

-----

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi