Doğan Özgüden
Ya sürgünler ve de diyasporalar için adalet?
CHP’nin Çanakkale’deki "Adalet Kurultayı" bu partinin geçmişini ve "devlet partisi" niteliğini iyi kötü tanıyanlar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir adaletsizlikle sonuçlandı.
Tayyip iktidarının çeşitli adaletsiz uygulamalarını tartışan çalıştaylar yapıldıktan sonra Kılıçdaroğlu iddialı bir sonuç bildirgesi okuyarak "Adalet Yürüyüşü" ve "Adalet Kurultayı"’nın daha şimdiden bir büyük "Demokrasi, Adalet ve Huzur Hareketi"’ne dönüştüğünü ilan etti.
Öyle anlaşılıyor ki, ülkenin üçüncü büyük partisi HDP’nin parti olarak çağrılmadığı bu kurultay, son anayasa referandumunda oluşan yüzde 50’lik "Hayır" cephesini önümüzdeki cumhurbaşkanlığı, parlamento ve belediye seçimlerinde günü gününe uymayan Kılıçdaroğlu’nun peşine takmak için sahnelenen senaryonun ikinci perdesinden başka bir anlam taşımıyor.
Kurultay’dan önceki bir yazımda da vurgulamıştım:
"Niçin Çanakkale? Niçin 26-30 Ağustos? Evet, bu mekan tam da 1915 Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümünde tüm dünyada büyük törenlerle anılmasını örtbas etmek için Tayyip iktidarının ‘Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı etkinlikleri’ adı altında bir show organize ettiği mekan değil mi?
"Eğer adaletsizlikler diyarı Türkiye’de adalet arayan bir kurultay yapılacaksa o kurultay tüm bu adaletsizliklerin hesabının sorulacağı ve tüm mağdurların sesini yükseltebileceği bir kurultay olmalıdır… Böyle bir kurultayın da yeri 1915 Soykırımı’nı inkar etmek, örtbas etmek için tarihi kaydırılarak organize edilen düzmece bir törenin yapıldığı yer değil, en vahim adaletsizliklerin işlendiği tarihsel mekanlardan biri olmalıdır. Örneğin Dersim… Örneğin Diyarbakır… Örneğin Van…"
Bittabi tüm bunlar Kılıçdaroğlu ve kurmaylarının hiç de umurunda değil… Yazar Ayşe Düzkan "Adalet Kurultayı" gerçeğini gayet net ortaya koyuyor:
"Kürt meselesi konuşulduysa bile bu dışarı yansımadı. Aleviler’in de ihmal edildiğine dair uyarılar ve şikâyetler gördük. buna karşılık, konuşmasında Risale-i nur okumayı tercih eden Yeni Asya gazetesi genel yayın müdürü Kâzım Güleçyüz oradaydı. Başkanının CHP’li olduğu belediyelerde lgbti+ hareketinden danışmanlar olmasına rağmen bu konu da kurultayda konuşulmadı. Kurultay sonuç bildirgesinde kadın kelimesi bir kere geçiyor, yanlış saydıysam CHP’liler beni affetsin. Orada da, kadınların yaşadığı adaletsizliklerden söz edilmiyor. Oysa kurultay’a katılan kadın grupları, feministler var! Adalet yürüyüşü’nde Kemal Kılıçdaroğlu’nun boynuna takılan mor fuları, takanlara da, takılana da helal etmek mümkün mü?" (Suyunuzu hazırladınız mı? Artıgerçek, 30 Ağustos 2017)
BİR DEVRİMCİNİN GÖZÜYLE "ADALET KURULTAYI"
Kılıçdaroğlu’nun göz boyacılığına kapılarak devrimci geçmişlerini CHP’ye ipotek edenler eski yoldaşlarını "sosyal demokrat" saflara çekmeye çalışa dursun, 60’lı yıllardan beri devrimci mücadelenin her daim içinde bulunmuş Teslim Töre bakın ne diyor:
"Adalet Kurultayı, CHP’nin ‘adalet yürüyüşü’nde sloganlaştırdığı ‘herkese adalet’ şiarının hileli bir şiar olduğunu ortaya koydu. ‘Herkese adalet’ derken meğer Kürtleri ‘herkes’e dahil etmiyormuş. ‘Kürtler hariç’ demek istiyormuş, ama bu hileli söylemi ancak ‘adalet kurultayı’nda ortaya çıktı. ‘Adalet Kurultayı’, CHP’nin ‘adalet’i de, adaletin kurultayını da Kürtler için istemediğini yine çirkin bir hile ile ortaya koydu. Kılıçdaroğlu ‘herkese adalet’ derken bu ülkede, belki de dünyada adaletsizliğe en çok da CHP tarafından uğratılan Kürtleri dışlıyor. Üstelik hile yaparak dışlıyor. HDP’yi ‘adalet kurultayı’na çağırmamak, dolayısıyla da Kürtlerin yanında, yakınında gözükmemek için ‘davetiyesiz’ hilesiye bir kurultay düzenliyor.
"Esasında gelinmiş olunan ortamda Kürtlerin hiç kimsenin adaletine, özellikle de CHP’nin adaletine hiç gereksinimi yoktur. Kürtler CHP’den ve CHP’nin ‘adalet kurultayı’ndan adalet istemiyorlar. Kürtler adaletin herkese olması için katkı yapmak istiyorlar. Yaşanmış olan bütün gelişmeler, gelişmelerin oluşturmuş olduğu somut veriler Kürtler olmadan Türkiye’ye demokrasinin de, adaletin de gelemeyeceğine net olarak işaret etmiştir." (CHP’nin Kürt hileli adalet kurultayı, teletexnews24, 27 Ağustos 2017)
Teslim Töre Türkiye solunun kitleselleşme sürecinin başlarında, 24 yaşındayken Türkiye İşçi Partisi saflarında mücadeleye katılmış, 1965 yılında da partinin Akçadağ ilçe başkanlığını üstlenmiştir. Biz İstanbul’da Ant’ı yayınlarken Teslim Töre Malatya’da yayınlanan mücadeleci Haşhaş Gazetesi’nde de bölgenin acı gerçeklerini açığa vuruyordu. 1969’da altı arkadaşıyla birlikte yayınladığı bir bildiriden dolayı alnı ilk kez hapishanenin demir parmaklıklarıyla tanışmıştı.
Teslim Töre 1971 yılında Deniz Gezmiş’lerin THKO hareketinin bölgesel örgütlenmesine katkı sağlayarak başladığı sıcak mücadeleyi daha sonraki yıllarda Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP)’yi örgütleyerek, Filistin devrimcileriyle birlikte olarak sürdürmüş, yeniden hapisteyken Birleşik Sosyalist Parti (BSP)’nin, tahliye olduktan sonra da Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP)’nin kurucuları arasında yeralmıştı.
Teslim Töre, Türkiye zındanlarında aynı aileden üç kuşak birlikte yatan nadir devrimcilerimizden… Avrupa Sürgünleri’nin sitesindeki bir röportajdan öğreniyoruz:
"1993′ te yakalandım, Bayrampaşa Cezaevi’ne koydular. Bizden 7-8 ay sonra partimizden bir grup daha yakalandı. Aralarında oğlum Şükrü de vardı. Aynı koğuşta baba oğul oldu. Bir süre sonra Şadi de yakalandı, onu da bizim koğuşa koydular. Şadi benim değil abimin torunu idi. Abim ölünce Şadi’nin babası henüz iki yaşında, halası ise ana karnında idi, Abim öldükten dört ay sonra doğdu. İkisi de benim yanımda büyüdü, babasını hiç tanımadı. Onlar beni baba, çocukları da dede gibi biliyorlardı. O nedenle Bayrampaşa Cezaevi’nde baba - oğul - torun olarak hapis yattık."
Halen İsviçre’de siyasal sürgün olarak bulunan Teslim Töre de benim gibi Avrupa Sürgünler Meclisi’nin ve de Avrupa Barış Meclisi’nin kurucularından.
Yurt dışında sürgüne zorlanmış biz muhalifler gibi diyasporaların da "Adalet Kurultayı’nın bir başka adaletsizliği üzerine diyeceklerimiz var.
Maltepe konuşmasının hitamında olduğu gibi kurultayın kapanış bildirgesinde de, tıpkı Kürt sorununda olduğu gibi, yurt dışındaki muhalif sürgünlerin, Kürt, Ermeni, Asuri, Ezidi diyasporalarının uğradığı adaletsizlik üzerine tek söz yok…
Özellikle uluslararası ün sahibi yazarımız Doğan Akhanlı’nın İspanya’da TC Devleti’nin kırmızı bülteni nedeniyle tutuklanmasının uluslararası kamuoyunda büyük tepkilere yol açtığı bir dönemde ana muhalefet partisinden bu adaletsizlikler üzerine hiçbir tepki gelmemesi tek kelimeyle utanç verici…
Haftalardır diyasporalar üzerinde karabasan gibi duran devlet terörü üzerine yazıp duruyorum. Son yazılarımdan birinde "Pençeleri her daim sürgünün de tepesindedir" demiştim.
CHP KIRMIZI BÜLTEN TERÖRÜNÜ DE GÖRMÜYOR MU?
Halkların Demokratik Kongresi’nin Avrupa örgütü tam da "Adalet Kurultayı"nın toplandığı günlerde "Kırmızı Bülten terörüne son" başlıklı bir bildiri yayınlayarak AKP’nin şimdi de Avrupa’da politik nedenlerle göç etmek zorunda kalmış Türkiyeli Kürdistanlı devrimcilere, sosyalistlere, aydın ve gazetecilere Interpol araması üzerinden baskı uygulamasına dikkatleri çekmekteydi.
HDK-A’nin verdiği bilgilere göre İnterpol kaynaklı tutuklamalar özellikle Avrupa’nın herhangi bir ülkesine seyahat esnasında Türkiye’nin çıkarttığı kırmızı bülten gerekçe gösterilerek gerçekleşiyor. Türkiye’de yargılandığı bir siyasi dava üzerinden ceza alan herkes bu saldırının hedefinde... Mültecilik hakkını alarak uluslararası korumaya hak kazanan politik göçmenler dahi, tam da ilticaya sebep olan sorunlar üzerinden Türkiye’ye iade edilmek isteniyor.
HDK-A « Uzun zamandır Avrupa’da politik faaliyet yürüten muhalif, demokrat, devrimci kurumlara ve kişilere karşı yandaş medyası üzerinden kara propaganda sürdüren diktatörlük, göçmen kitleler üzerinden kendisine bir taban yaratmak çabası içerisindedir. Zorba politikaları ile Avrupa’ya da uzanan AKP-Erdoğan diktatörlüğü ‘Osmanlı Ocakları’ adı altında ya da başkaca isimli milliyetçi örgütlenmeler eliye konsolosluklarda, okullarda, polis teşkilatlarında, ajan, ispiyon faaliyetleri örgütlemekte sınır tanımıyor,» diyor.
Avrupa Sürgünler Meclisi de aynı konuda yayınladığı «Interpol Türkiye polisinin Avrupa’ya uzanan bir kolu haline gelmiştir» başlıklı yazıda aynı tehlikeye dikkati çekiyor.
Son aylarda İnterpol’ün Avrupa’daki Türkiyeli sürgünlerin günlük yaşamının parçası haline geldiğini belirten örgüt "Öyle ki artık her gün kimin nerede İnterpol tarafından tutuklanacağı belli değil. Onlarca yıldır 1951 tarihli Cenevre Mülteciler Sözleşmesi’ne göre mülteci statüsünde yaşayanların ya da hukuksal olarak yaşadıkları ülkenin vatandaşı statüsünde bulunanların dahi artık her türlü hukuki güvenceden yoksul olduklarını vurguluyor.
Yurt dışındaki devlet terörüne karşı ana muhalefet partisinin vurdumduymazlığı konusunda bir gerçeğe daha dikkati çekelim:
1 Kasım 2015 genel seçimlerinde yurt dışındaki seçmenlerin yüzde 56.21’i AKP’ye, yüzde 18,15’i HDP’ye oy verirken yüzde 16.37’si de CHP’ye oy vermişti.
HDP’ye oy verenler hiç kuşkusuz potansiyel olarak bu terörün doğrudan hedefidir. Ya CHP’liler? Avrupa’nın birçok merkezinde CHP’nin yan örgütlerini kurarak bulundukları ülkelerin sosyal demokrat partilerinden, Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin sol gruplarından her türlü desteği alanlar ne yapıyor?
Kişisel söyleşilerde ya da belli kültürel etkinliklerde sol terminolojiyi dillerinden düşürmeyenler, Nazım Hikmet’lere, Deniz Gezmiş’lere gözü yaşlı övgüler düzenler, CHP genel merkezini bu yurt dışı terörü konusunda uyarıp harekete geçmeye neden zorlamazlar?
Yoksa onlar da liderleri Kılıçdaroğlu gibi devrimcilerle, Kürtlerle, diyasporalarla birlikte görünmekten ve Tayyip’çilerin diline düşmekten mi korkuyorlar ?
Öyleyse kendilerine söylenecek tek söz var:
Korkunun ecele faydası yoktur. Gün gelir Tayyip terörü ergeç sizleri de vurur!