Mühdan Sağlam
Yalçın Karatepe: İnsanlar yoksulluk ve para kazanma ihtiyacıyla borsaya yöneliyor
Hükümetin yeni ekonomi politikasının hedefinde enflasyonla mücadele var. Bu çerçevede iç talebi kısmak ve ekonomiyi soğutmak istikamet olarak görülüyor. Kredi kartları faiz oranlarının artışı, seçici kredi daralması, ücretlerin enflasyon karşısında erimesi insanların alternatif gelir kaynaklarına yönelmesine neden olmuşa benziyor.
Borsaya giren yatırımcı sayısının yalnızca bir ayda 1 milyon civarında artması, art arda gelen şirket arzları borsanın yeni bir umut kapısı olarak görüldüğüne dönük bir işaret mi? Hükümetin yüksek enflasyonun nedenleri konusundaki çıkarımı doğru mu? Halka arz ne anlama geliyor? Şirketler neden halka arz furyasına dahil oluyor?
Bu soruları Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe’ye sorduk.
Karatepe’ye göre insanların borsaya hızla yönelmesinin sebebi, zorlaşan hayat koşulları karşısında para kazanma ihtiyacı, ancak temel itici faktör yoksulluk.
Hükümetin enflasyonla mücadele için sıkı para politikası ve özellikle kredi kartları ve kredilerin faizlerinin artırılması seçici kredi daraltması gibi adımları bizi nasıl bir sürecin beklediğini gösteriyor?
Bunu sadece krediler üzerinden değil de iktidarın enflasyonla mücadelesini tam olarak neyin üzerine kurguladığından hareketle değerlendirirsek, aslında bu kredi kanalı konusunu daha iyi anlayabiliriz. Şöyle şimdi iktidara göre enflasyon yurt içi talep güçlü olduğu için yüksek. Yani vatandaşın çok parası var, bunu harcadığı için fiyatlar artıyor. Dolayısıyla biz de enflasyonla mücadele etmek istiyorsak, öncelikle vatandaşın harcayabileceği parayı sınırlandırmalıyız, diyor.
Bunu iki kanal üzerinden yapıyor. İlki, ücret ve emekli aylık artışlarını çok düşük tutuyor. Her ne kadar geçtiğimiz temmuzda yapılan asgari ücretin artışı oransal olarak yüksek gibi görünüyor olsa da temmuz ve ağustos enflasyonuna baktığımız bunun eridiğini gördük. Temmuzda emeklilere çok düşük oranda bir artış yapıldı. Memurlara yapılan bu seyyanen artış bir kenara bırakacak olursak yüzde 17,5 zam yapıldı. Pek çok sosyal hakları elinden alındı. Örneğin seyyanen zam emeklilik maaşlarına yansımayacak.
Bakan Şimşek önümüzdeki dönemdeki ücret artışlarını nasıl yapacağımı şöyle ifade etti, biz bundan sonra hedeflenen enflasyona göre yapacağız. Bence hedeflenen kavramını yanlış kullandı. Orada öngördüğümüz, tahmin ettiğimiz enflasyona göre yapacağız demek istedi. Bu 2024 için yüzde 33 sonraki yıllarda daha düşük oranlarda gidiyor. Dolayısıyla bir tarafa ücret artışlarını çok sınırlı tutarak vatandaşın yoksullaşmasına yol açarak harcama imkanlarının kısacak tedbirler alıyorlar.
Bunun yanında geçmişte “vatandaşın geliri düşüktü ama harcama yapıyordu, nasıl yapıyordu, sorusuna odaklanıp kredi kanalları” yanıtına ulaşıyorlar. İşte bu noktada hem geliri düşürüp hem de kredi kanallarını kapatarak iç talebi öldürmeye çalışıyorlar.
‘VATANDAŞ GELİRİ GİDERİNİ KARŞILAMADIĞI İÇİN MECBUREN BORÇLANARAK İHTİYAÇLARINI GİDERİYOR’
Burada kredi kartlarının özellikle hedef alındığını görüyoruz? Neden buradan başlandı?
Şöyle en kolay kullanabildiğimiz kredi kanalımız kredi kartları, çünkü kredi kartı önceden açılmış bir kredi limitini gösteriyor. İstersek kullanıyoruz, istemezsek kullanmıyoruz. Örneğin ihtiyaç kredisi için bankaya başvurmanız gerekiyor. Banka size “olur ya da olmaz” diyor ki kaldı ki onun da limiti var, 70 bin gibi bir limit getirildi. Ödemesi iki yıl ile sınırlandırıldı. Ama kredi kartlarında vatandaşa hazırda açılmış limitler olduğu için bunu rahatlıkla kullanabilir. Ama vatandaşın kullanma gerekçesi, geliri ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği için mecburen borçlanarak harcamasını yapıyor.
Burada ben vatandaşın bir daha alamayacağını düşünerek stoklamaya gittiği fikrine katılmıyorum, varsa da bu çok sınırlı. Çünkü sonuçta o borcun ödenmesi sorunuyla fiilen karşı karşıya. Dolayısıyla iktidarın enflasyona neyin yol açtığı konusundaki teşhisi yanlış. Bu yanlış teşhisle enflasyonla mücadele etmeye kalkarsanız hem beklediğiniz sonuçları elde edemezsiniz hem de özellikle düşük gelir grubuna çok ağır bir fatura çıkarırsınız.
Somut bir örnek verelim çay fiyatlarına geçtiğimiz hafta yüzde 15 zam geldi, son üç ayda çay fiyatları yüzde 100 arttı. Vatandaş çok fazla çay tükettiği için mi çay fiyatları üç ayda iki katına çıktı yani? Diyelim kimse çay almadı o zaman fiyatı düşecek mi? Bir başka örnek, motorinin fiyatı 40 lirayı geçti bunun nedeni talep patlaması mı? İlk olarak alınan Özel Tüketim Vergisi(ÖTV) üç katına çıkarıldı, 2,5 liradan 7,5 liraya çıktı. Benzer biçimde döviz kuru arttı. Buna ek olarak küresel piyasalarda brent tipi petrolün varil fiyatı 90 doların üzerine çıktı. Vergi artışı, kur artışı ve petrol fiyatlarındaki artış akaryakıt fiyatlarını artırdı ve buna bağlı olan mal ve hizmetlerin fiyatı arttı. Bu kalemler arasında vatandaşın talebi var mı? Diyelim ki biz arabamıza hiç yakıt almasak akaryakıt fiyatı düşecek mi, düşmeyecek. Dolayısıyla teşhis yanlış.
‘ENFLASYONUN ARTIŞ NEDENLERİNDEN BİRİ AŞIRI DERECEDE ARTAN ŞİRKET KÂRLARI’
Peki sizce enflasyona neden olan doğru teşhis nedir?
Benim görebildiğim kadarıyla Türkiye'de enflasyonun iki nedeni var. İlk olarak pandemi döneminde bu tedarik zincirlerinden kaynaklanan sorunla bir noktada etkili oldu, ama kur ve maliyet artışları yine etki etti. Bununla beraber ağırlıklı faktör şirketlerin fiyatlarını yüksek tutuyor olması, yani aşırı şirket karları enflasyonla yol açtı. Üstelik yalnızca Türkiye'de böyle değil, dünyada da benzer bir durum var. IMF raporlarından bunu görüyoruz. IMF diyor ki, kamuya açıklanan karlardan görüyoruz ki şirketilerin ciddi kar artışı var. TÜİK'in sektör verileri de bunu doğruluyor.
2022'de herkes daha önce kazanmadığı kadar para kazanmış. Dolayısıyla enflasyon konusundaki teşhis yanlış olunca uygulamayı planladıkları iş de vatandaşa fatura çıkaran ama sonuç üretmeye bir süreç olacak gibi görünüyor. Dolayısıyla böyle kredi kartlarının üzerine gitmek yerine vatandaş neden kredi kartıyla harcama yapmak zorunda kalıyor, bunu ortaya koymak lazım.
‘TOPLAM KREDİ KAYNAKLI BORÇ 10,4 TRİLYON LİRA, KREDİ KARTLARININ BUNDA PAYI YÜZDE 8,8’
Kredi kartları konusuna yeniden dönersek; 1 Eylül tarihi itibariyle BDDK verilerine baktığımızda bireysel kredi kartlarındaki toplam borç 922 milyar lira. Bunun toplam kredileri içindeki payına bakalım. Toplam kredi kaynaklı borç 10,4 trilyon lira, kredi kartlarının bunun içindeki payı yüzde 8,8. Bu veriyi dikkate alırsak şunu söylemek gerekiyor, aslında kredi kanalını kısmak istiyorsak bizim diğer kredileri de ciddi şekilde gözden geçirmemiz gerekiyor. Yüzde 8’lik 9’luk payı hedef almak genel tabloya uymuyor. Diğer kredilerin de doğrudan yatırıma gittiğini falan söyleyemeyiz, işte KOBİ kredilerine bakıyorsunuz yani benim bildiğim örnekler de var. KOBİ olduğu için çok düşük faizle kredi alıp gidip onunla gayrimenkul olan var, Araba alıp sonları yüksekten satan var.
Dolayısıyla kredi kartlarından kaynaklanan 922 milyar liralık borç var. Fakat bu borcun kırılımına baktığımızda BDDK şöyle veriyor; taksitli olan borç var. Örneğin beyaz eşya aldığınızda tekstili ürünleri aldığınızda, tatile gittiğinizde filan taksit imkanı olanlar. Oradaki toplam tutarsa 419 milyar lira. Peki taksitsiz olan borç, ki asıl artış burada var, ne kadar? Ben bunu iki ay önce hesapladığımda şunu gördüm, taksitsiz borçlar hızla artarken taksitli borçlardaki artış bununda dörtte bir oranında.
Taksitsiz borçlanmadaki bu artış bize ne söylüyor bu resimde?
Şunu söylüyor, burada taksitsiz harcama hangi kalemler için yapılıyor ona bakmak gerekiyor. Markete gittiğimizde evin ihtiyaçlarını, gıda temizlik ürünü gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılarken kullanıyoruz. Akaryakıt alırken… Dolayısıyla kredi kartlarında borcun ağırlıklı olarak biriktiği alan, insanların hayatlarını idame ettirebilmek için ihtiyaç duydukları temel mal ve hizmetlerden oluşuyor. Bunu da keyfine yapmıyor ki öbür türlü geliri harcamalarını karşılamaya yetmiyor. Örneğin 11 bin 400 lira asgari ücret alan birinin maaşının yarısını kiraya verdiğini düşünürsek kalan miktar temel giderlerini karşılamaya yetmiyor. O zaman ne yapacaksınız? Mecbur kredi kanallarını kullanacaksınız. Diğer kredi kanallarında ciddi şekilde kısıtlandığı için insanların kullanabildiği tek kanal kredi kartları. Buranın daraltılmasıysa gelecek dönemde insanların ihtiyaçlarını karşılamak konusunda ciddi şekilde zorlukla yüzleşeceklerini bize gösteriyor.
'BUGÜN EN FAZLA ARATILAN KELİMELERİN BAŞINDA HALKA ARZ GELİYOR'
Tam bu açmaz içinde insanların hızla yöneldiği kanallar var. Son dönemdeki artış ve ilgili dikkate alındığında borsaya hücum bu anlamda bir kurtuluş istikameti olarak görülüyor diyebilir miyiz?
Borsaya girmek isteyen yatırımcı sayısında anormal bir artış var. Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) borsa giren yatırımcı sayısı 7,3 milyon. Bu ağustos sonunda 6,3 milyon civarıydı. Fakat bu yatırımcıların portföy büyüklüklerine baktığımızda dörtte birinden fazlası, küçük yatırımcı, yani bin lirayla, bin 500 lirayla, 5 bin, 7 bin 500 lirayla borsaya girenler.
Aslında insanların mevcut gelirleri yeterli olmadığı için nereden para kazanabiliriz çabalarının bir sonucu, yani bir yerden para kazanmam gerekiyor diye düşünüyor. Bunun örneğini bitcoin/kripto paralarda görmüştük. İki yıl önce Google trendse girdiğinizde bitcoin ve kripto para en fazla aratılan sözcükler olmuş. Söyleşi öncesinde yeniden Google trendse baktığımda bugün en fazla aratılan sözcük/ler “halka arz”. Kripto aramaları gerilerken halka arz aramaları artmış.
KRİPTO ARAMALARI DİYARBAKIR, MUŞ'TA YOĞUN; HALKA ARZ ÇANKIRI, KÜTAHYA'DA
Coğrafi olarak dağılıma baktığımızda her iki arama yoğunluğunun da gelirin düşük olduğu bölgelerde yoğunlaştığı görülüyor. Kripto aramaları daha önce Diyarbakır, Muş, Siirt, Bingöl gibi illerde yoğunlaşırken halka arz Çankırı, Kütahya, Karabük, Karaman gibi illerde yoğunlaşmış.
‘İNSANLARIN BORSAYA YÖNELMESİNİN SEBEBİ YOKSULLUK, PARA KAZANMA İHTİYACI’
Peki bu eğilim bize ne söylüyor?
Bu aslında bize şunu gösteriyor, insanlar para kazanmak istiyor. Nereden kazanabiliriz çabasına giriyor. Bir kısmı bir dönem kripto paralara ilgi gösterdi, ancak orada artık para kazanmak kolay değil. Dahası yatırım fırsatları daraldı. Dolar, Bakan Şimşek de söyledi, uzun süre kontrol altında tutuldu. Gayrimenkul için yüklü miktarlar gerekiyor, araba almak kolay değil ve o da pahalı. O zaman küçük miktarlardaki parayı nerede çoğaltabiliriz sorusu beliriyor.
Bu sebeple borsaya inanılmaz derecede “ilgi” var. Fakat bunu da şöyle belirteyim, yani borsaya ilgi var derken kastettiğimiz köklü sanayi kuruluşlarına dönük bir ilgi değil. Buradaki ilginin önemli bir kısmı halka arz edilen şirketlere dönük. Örneğin ağustos eylül aylarındaki yatırımcı sayısının önemli bir kısmı halka arzlara katılmak için açılan hesaplar. Ancak şunu söyleyeyim, insanlar ağır bir ekonomik yükün altında eziliyor, diğer yatırım araçlarına ya güçleri yetmiyor ya getirisi çok düşük. Bu nedenle yöneliyorlar, asıl sebep yoksulluk.
BİR HİSSENİN 10 LİRADAN BAŞLAYIP KISA SÜREDE 150 LİRAYA ÇIKMASI ANORMAL BİR DURUM'
Dikkat çekici olan diğer gelişme halka arzdan kısa süre sonra bu firmanın hisselerinin aşırı değer kazanması? Bu nasıl oluyor?
Evet doğru, halka arzda 10 liraya başlayan hisse tavan giderek her gün aratabilecek en üst limitten değerinin artıyor. Halka arzdan kısa süre sonra ilginç bir biçimde aşırı değerleniyor. Bir bakıyorsunuz fiyat bir ay içerisinde satış fiyatının 10 katına çıkmış. Büyük çoğunluğunda halka arzların böyle oluyor. İnsanlar burada firmayla ilgilenmiyor. Şöyle düşünüyor, halka arzlar hep tavan gidiyor bu da tavan gider. Ben bin liramı kısa sürede bin 500 lira yaparım. Ancak burada da reele geçmeyen bir karlılık durumu oluşuyor. Hisse tavan yapıyor, almak için bekleyen var ancak işlem gerçekleşmiyor, çünkü satan olmuyor. Ertesi gün aynı şey yeniden yaşanıyor. Ben finans anlatan bir iktisatçı olarak zaten bir hissenin bir ayda 10 liradan 150 liraya gitmesine neden olacak şekilde tavan gitmesini anlayamıyorum, normal bir durum değil.
‘HİSSENİN FİYATININ AŞIRI YÜKSELMESİNİ SAĞLAYANLAR FİRMA, ARACI KURUM VE SPK’NIN BİLMEDİĞİ NEYİ BİLİYOR OLABİLİR’
Peki normalde halka arz sürecinde hisse fiyatı nasıl belirleniyor?
Bir şirket halka arz olacağı zaman, patron ister ki en yüksek fiyattan satsın. Ancak süreç öyle işlemiyor. Öncelikle şirket kendi analizini yapıyor, ardından aracı bir kurum şirketin durumunu, onların içinde bulunduğu sektördeki ortalama fiyatı, diğer finansal göstergelerle karşılaştırıp bir ortalama fiyat çıkarır. Ancak aracı şirketin fiyat tespiti yetmiyor. Bunlar aynı zamanda SPK’ya gidiyorlar. SPK diyorlar ki biz halka arza gideceğiz ve şöyle bir fiyat belirledik. SKP bu nokta, halka arz izahnamesi, fiyat tespit analizi, raporlarını inceliyor. Bunları inceleyip uygundur ya da değildir diyor. Üçlü bir mekanizma var, şirket sahibi, aracı firma ve devlet uygun bir fiyat belirliyor (benzer şirketlerin hisseleri kaçtan satılıyor, finansal göstergeler gibi faktörlere bakılıyor).
Şimdi böyle detaylı bir çalışmanın sonucunda örnek olarak söylüyorum fiyat 10 TL olarak tespit edildi. Ancak kısa süre içinde 10 lira olarak belirlenen fiyat 150 liraya çıkıyor. Bu normal bir şey mi? Bu hissenin yükselmesini sağlayanlar; firma sahibi, aracı kurum ve SPK’nın bilmediği neyi biliyor da bu fiyat ortaya çıkıyor?
'SATAMAYACAĞI HİSSESİNİ BU FURYAYI FIRSAT GÖRÜP HALKA ARZ EDENLER VAR'
Talep ayağını konuştuk, arz ayağındaki duruma da bakalım. Şirketlerin bu halka arz iştahı neden bu kadar arttı, onlar bunu neden yapıyor?
Şimdi halka arz edilen şirketlere baktığımız zaman, bu halka arzdan gelen paranın nereye gittiğine bakmak gerekiyor. Benim görebildiğim kadarıyla, yani her birine tek tek bakmadım ama genelleme yapma imkan verecek kadar veriye sahibim, halka arzların önemli bir kısmı ortak satışından oluşuyor. Ortak satışı şu demek: kişi kendi hissesini halka arz ediyor, patron kendi şirketini belli bir oranını satmış oluyor. Dolayısıyla bu arzdan gelen para şirketin kasasına girmiyor.
Buradan gelen para doğrudan patronun cebine giriyor. Çünkü normalde satamayacağı, kimsenin almayacağı hisselerini bile bu furya içinde fırsat bu fırsat deyip şirketlerini halka arz edenler var. Dolayısıyla bence burada şöyle bir düzenlemenin olması gerekir, halka arzdan gelen para şirketin kazasına girmiyorsa buna bir oran konabilir. Örneğin gelen paranın yüzde 90’ını şirket kasasına girer gibi bir kural. Böylece şirketin yatırımı için kaynağı artar. Ancak bu haliyle siz kimsenin almayacağı hisseyi furyadan yararlanıp kazanç sağlamış olursunuz. İnsanlar halka arzlarda hangi şirket halka arz olmuş diye bakmıyor, halka arz var mı diye bakıyor. Firma ayırımı yapmıyor.
Örneğin kısa süre önce farklı sektörlerde yer alan dört firmanın grafiklerine baktığımda bunlarının adeta birbirinin kopyası olduğunu gördüm. Bunlar geçmişi, sektörü, finansal durumu farklı firmalar ancak halka arz grafikleri incelendiğinde neredeyse aynı seyri izlemişler. Bu iktisat ve finans açısından açıklanabilir mi, açıklanamıyor. Ben grafiklere bakıp isim kısmını kapattığımda hangi firmanın hangi grafiğe sahip olduğunu söyleyemiyorum.
‘SOSYAL MEDYADAN BİRİLERİ YATIRIM TAVSİYESİ YAPIYORSA BU ZARARI SİZE YIKMAK İÇİNDİR’
Özellikle sosyal medya aracılığıyla hisse tavsiyesinde bulunan, 1 koydum 10 aldım diyen hesaplar bu halka arza hücumun hızlandırıcı olabilir mi?
Aslında burada yapılan yatırım tavsiyesidir ve Sermaye piyasası mevzuatı gereği bu yasaklanmıştır. Yalnızca sertifikalı portföy yöneticisiyseniz tavsiyede bulunabilirsiniz. Sertifikanız yoksa “şu alın bunu satın” diyemezsiniz. Dahası bir yerde para kazanma imkanınız varsa bunu paylaşmamayı tercih edersiniz ve paranızın çoğalmasını beklersiniz. Eğer sosyal medyadan birileri hisse tavsiyesinde bulunmaya başladıysa o birileri zarar ettiği kendi portföyündeki hisseleri yıkacağı birini arıyordur. Hisse tavan olmuştur ve artık düşüş başlayacaktır, birileri gelsin ki hezimet ona kalsın…
Son olarak aslında çöküş hikayelerinin geldiğinizi biliriz. Kripto piyasasında bunu gördük benzer bir durum bugün borsadaki bu halka arza akın için de yaşanabilir mi?
Şöyle söyleyeyim, biraz önce buraya enflasyonla mücadele vesaire gibi konuları konuşurken aslında iktidarın kurgusunun ekonomiyi soğutmak üzere olduğunu söyledim. Soğuyan bir ekonomide hem yatırımcılar hem şirketler bu durumdan etkilenecek. Ekonomi soğuduğunda şirketlerin çok para kazanması mümkün olabilir mi, olamaz. İşte bu noktada o grafiklerin aşağı doğru dönmeye başladığını göreceğiz. Bu sefer de alıcı bulamayacaklar. Taban olurken alıcı bulunamayacak. Zaten tavan tavan giden şirketlerinde hisselerini alamıyorsunuz satan yok, bu sefer alan da çıkmayacak. Biz normalde bu hisselerin likit olduğunu düşünürüz, ama burada bir likidite yok. Ancak açıklanan son orta vadeli programa bakacak olursak, şirketlerin sermaye piyasasına erişimini kolaylaştıracağız dediler. Yani halka arzlar devam edecek gibi görünüyor.