Ayşe Yıldırım
Yandaşlar sıra size geldi; hazır mısınız?
KHK’lar ile gazeteler ve televizyonlar tek tek ya da üçer beşer kapatılıp, mal varlıklarına el konulurken çenemizi yorduk hem de çok yorduk. "Bu sadece bizim kavgamız değil" dedik. "Halkın haber alma hakkı ve haber verme hakkı" dedik.
Gazeteciler cezaevine gönderilirken anlatmaya çalıştık. "Sıra size de gelecek" dedik.
Ve o gün geldi.
Kendi cenahınızda yazılan yazıları dikkatlice okuyor musunuz? Verilen mesajı aldınız mı?
Demirören Medya Grubu Başkanı ve Milliyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mehmet Soysal, ne diyor:
"Sosyal medya mecraları yüzünden televizyonlar seyircisini, gazeteler ise okuyucularını kaybediyor…"
"Ekonomik kazanç göstergeleri her geçen gün eksiye doğru gidiyor…
"Günde 15 lira verip sigara alan, 5 liraya bir bardak çay içen okuyucu 1 lira verip gazete okumuyorsa ortada büyük bir sorun var demektir…"
Aslında işaret fişeğini Soysal’dan önce "tetikçi" Cem Küçük vermişti.
2 Kasım’da Türkiye gazetesinde yazdığı yazıda, Vatan’ın ardından Milliyet gazetesinin de kapatılacağını ileri sürmüştü. Hem de tarih vererek: "31 Mart 2019’un ardından hatta belki daha da önce Milliyet gazetesi de kapatılacak ama milliyet.com.tr yoluna devam edecek. Fakat yazılı basın olarak Milliyet de olmayacak."
Mehmet Soysal ise Cem Küçük’ü "gazetenin marka değerini ve kamuoyu nezdindeki itibarını zedelemekle" suçlamış ve gazetenin yazılı basın olarak yoluna devam edeceğini söylemişti.
Gelin görün ki aynı Mehmet Soysal, bu atışmadan bir hafta sonra köşesinden televizyonların seyircisini, gazetelerin okuyucularını kaybettiğini itiraf etmeye başladı. Gerçi ona göre bunun sorumlusu "sosyal medya" idi. Ama Soysal, üst üste yazdığı tam beş yazıda (belki devamı da gelecektir) açık açık "Medyaya karşı ciddi bir güvensizleşme süreciyle başlayan okuyucu ve seyirci kaçışı hızla önlenmeli. Yoksa geleneksel medya kuruluşları krizlerin eşiklerinde gün saymaya devam edecek" dedi.
New York Times’ın dijital dönüşüm modelini önerdi. Ama sanırım bunda da çalışanlara pek güvenmiyor olacak ki, "Lakin varlığını borçlu olduğu, çalıştığı gazeteye ve televizyona günde bir haber yaparak sorumluluğunu yerine getirdiğini düşenenlerin sosyal medya ağlarındaki kişisel hesaplarında daha büyük çaba sarf ettiklerine de şahidiz" deyiverdi.
"Almanya modeli gibi televizyonları izlemenin bir ücreti olmalı" dedi.
Evet dedi, elektrik faturalarına yüklenen TRT payını bilmiyormuş gibi.
Gerçi Soysal’ın "Medya yönetimi kazandığı paraları sektöre yatırmadı. Sektörü geliştirmedi" sözü de yabana atılmamalı. Ama zaten bugünkü medya patronlarının hangisi medyadan geliyor ki.
‘Medya eleştirisi’ de yapıyormuş gibi görünüp yandaşların geldiği durumu sadece Soysal yazmadı elbette.
Yine yandaş gazetelerden Yenişafak’ın yazarı, Anadolu Ajansı eski Genel Müdürü, Erdoğan’ın bir dönem danışmanlığını da yapmış olan AKP eski milletvekili Kemal Öztürk de benzer şeyleri söyledi:
"Medya sektörü, sanırım böylesine yaygın, derin ve sarsıntılı bunalım geçirmemişti. Eğer herkes aklını başına almazsa bunun sonu çok ciddi iflaslara gidecek gibi gözüküyor.
"Benzeşme, sanırım tüm okurların en çok şikâyet ettiği konu. Bazen on gazete birbirinden habersiz, aynı manşetle çıkıyor. Tüm gazetelerdeki haberler neredeyse aynı."
Buradaki "birbirinden habersiz" detayını yemiyoruz tabii ki.
Ve o da Soysal gibi çöküşün yakın olduğunu açıkça söyledi:
"Habertürk’ten sonra, Demirören grubundan Vatan gazetesi de kağıda basımı durdurdu. Yakında birçok gazete bunu takip edecek. Bu kaçınılmaz. Sorunu daha geniş bakışla ele almadıktan sonra kirizi aşmak mümkün değil."
Dün de yine Yenişafak’tan eski AKP milletvekili ve Erdoğan’ın bir dönem metin yazarlığını da yapmış olan Aydın Ünal’dan bir itiraf geldi:
"Medya ve sosyal medyadaki yeni düzen AK Parti’ye faydadan çok risk getirdiğini de artık görmemiz lazım. AK Parti tabanı dahi haberleri muhalif kaynaklarndan öğrenmeye çabalıyor."
Anlıyorsunuz değil mi? Artık size ihtiyaç kalmadı. Çünkü hem çoksunuz, hem de okunmuyorsunuz. Eee artık para da suyunu çekti…
Dönün ve etrafınıza bir bakın.
Sarı öküzü görüyor musunuz?