Aris Nalcı
Yasaklar, deprem, burslar, Rena Cabbar
Bilmeyen kaldı mı bilmiyorum ama bu yıl da, 24 Nisan'da İstanbul'da yapılmak istenen Ermeni soykırımı anma toplantısına valilik izin vermedi. Corona'dan bu yana anlamsız gerekçeler ile bu toplantılara izin verilmiyordu. Bu yıl da geleneksek 'yasak' getirildi.
İstanbul'daki yasaklar bir yana Ankara'da da Ümit Özdağ'ın şikâyeti sonrasında yapılacak olan bir panele izin verilmedi. Panel ancak yeri değiştirilip, kamuoyundan gizlenip başka bir yere taşındı.
Tam o sırada, Ankara'da üç beş kişi bir köprüye üzerinde Talat ve Enver Paşa'nın fotoğraflarının olduğu “Türk Milleti sizden razı, Allah da razı, Yaşasın İttihat Terakki” yazılı bir pankart açtılar.
Sanırım Ankara'daki bu iki olayın tesadüf olmadığını ve organize bir şebeke olduğunu söylemek mümkün.
Yine o sıralarda Doğu Perinçek, Marmara Üniversitesi'nde öğrencilere ezberden soykırım yalanmayı öğretiyordu.
Doğu Perinçek üniversite öğrencilerine yemin ettirdi: “Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır. Biz vatanımızı savunduk.”
Kaynak videosunu da şuraya bırakalım:
Sadece Yeşil Sol Parti'nin Pangaltı'nda düzenlediği anma etkinliği gerçekleştirilebildi, açık alanda.
Ona da şükür.
Tüm bunlar son yıllarda Türkiye'de yaşanan tüm ilerici girişimlerin geriye alınması girişimlerinden ibaret. Elbet seçimlerin yaklaşması ile milliyetçi partilerin söylemleri de sivrildi. Bu aslında bizleri içe kapatmak, son dönemde biraz olsun dışa açılabilmiş, kendini ifade edebilmiş veya etmeye çalışılan fikirlerin geri çekilmesi için göz dağı vermektir.
BİZİM KÜÇÜK PANGALTI’MIZ
Belirli ölçüde başarılı da olmaktadır bu girişimler. Geniş toplumda yaratılan algı Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryanilere karşı bir tavrın da sivrilmesine sebep oluyor. Tabii ki bu toplumların içerisine kapandığı küçük kozalarının dışında oluyor. Bizler yine gettolarımızda kendimizi bağımsız hissedebiliyoruz belki. Soykırım kurbanlarını Taksim'de değil de Pangaltı'nda anabilmek de böyle bir durum zaten. Kendi sıkışmış küçük alanınıza geri dönmenizdir istenen.
Öte yandan, bu söylemler en çok Türkiye'nin kendisine zarar veriyor. Mesela sosyal medyada bu söylemleri gören ve etkilenen büyük bir kesim, içerisinde bir Ermeni'nin bulunduğu bir organizasyonda yer almak istemeyebilir.
Bir Ermeni'nin okuduğu bir devlet okuluna çocuğunu göndermek istemeyebilir. Veya gönderse bile çocuğunun içine nefret tohumları ekebilir ve o çocuktan bir katil yaratmanın adımlarını atar.
Olmamış mıdır bunlar.
Bebeklerden katil yaratılmamış mıdır?
Yaratılmıştır.
“KİME HİZMET EDİYORSUNUZ”
Bakınız, depremzede öğrenciler için burs toplayan bir inisiyatifte, bir öğrenci sosyal medyada 24 Nisan paylaşımı yaptı diye bursunun kesilme riski ile karşı karşıya kaldı geçen gün. Ne paylaşımı yapan ne parayı toplayan ne de parayı veren Ermeni değil. Ama 'Hayırlı Cumalar' diye mesaj atan bir imanlı, 24 Nisan'da Ermenileri anan bir tweet nedeniyle, bir genç kızın bursunu kesmekle tehdit etti.
Bir süredir deprem bölgesinde yardım kampanyalarında çalışan ve öğrencilerin eğitimlerine devam edebilmeleri için burs toplayan Mustafa Gülek'in mesajını paylaşayım:
“Çok üzgün ve sinirliyim. Lütfen başıma ne geldiğini okuyun ve anlayın. Bildiğiniz gibi deprem bölgesinde üniversite okuyan 40 gencimize burs ayarladım ve bende 2 gencimize veriyorum. G.Antep’de durumu iyi olmayan depremzede kızımıza da verdik. Twitterdan bana ulaşan Murat Kaya diye birisi tek kişiye burs verebileceğini hatta bir yıl süreyle değil okul bitimine kadar vereceğini yazdı. Öğrencinin evraklarını yolladım. Görüştüler. İlk ayı da yatırmış. Dün, bu zat bana mesaj attı. Sevgili Garo Paylan tweetini RT yaptığım için bursu kesmiş. Beni de engellemiş! Kızcağıza yolladığı mesaj altta. Ya ben ne yaşıyorum? Nasıl bir dünya bu? Bu arada şunu da söyleyeyim. Kızımızın hangi görüşten olduğunu sormadım. Kimseye de sormam. Depremzede ve ihtiyacı olması yeterli. Neyse uzatmayım. Sorun değil. Bursu devam edecek. Karşılayacağız. Sorunum böyle insanlarla.”
Öte yandan burs alan gencin mesajını da iletiyor Mustafa bey:
“Herhangi bir şey için çalışan biri değilim ya da öyle bir eğilimim yok inan ki bursa çok ihtiyacım vardı deprem bölgesinde olan biten bir çok şeyden haberdarsınız ben kendi halimde okulumu ve eğitim masraflarımı karşılamaya çalışıyorum depremle var olan hayat düzenim ve her şey alt üst oldu annemin sağlığı babamın işi bazı şeyler bizim tercihimiz değil olmadı da”
Mustafa Gülek, bu olay sonrasında o kadar üzülüyor ki tansiyonu 23'e çıkıyor. Kendisi ben bu satırları yazmak için ondan izin isterken hastanedeydi. Umarım yakın zamanda düzelir.
Onun gibi insanlara daha çok ihtiyacı var bu memleketin.
ÖLÜM İLANINA KADAR
İşte böyle bir ortamda Katolik bir Ermeni olan Rena Cabbar'ı uğurladık. Ünlü oyuncunun Ermeni olduğunu bilmiyormuş kimseler. Ölüm ilanı yayınlanıp da Ermeni Katolik Mezarlığına gömüleceği ortaya çıkınca anlamış dostları Ermeni olduğunu. Hatta birçok Ermeni.
Yukarıda Mustafa beyin başına geleni okuyunca insan 'tabii ki' diyor. Başınıza bir şey gelebilir, bursunuz kesilebilir, işiniz ekmeğiniz elinizden alınabilir kimliğiniz yüzünden. Tabii ki istemezsiniz kendinizi açık etmeyi.
Aris yerine Arif olabilirim kolayca mesela. Kimse de anlamaz. Soyadım da Nalcı zaten. Ama böyle bir ortamda zaten Rena Cabbar olmak zorundasınızdır.
14 Mayıs yaklaşıyor. Kimliklerimizi gizlemediğimiz, isimlerimizi değiştirmediğimiz bir ülke umuduyla...
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.