Yaşlı bilir, genç yaparsa...

Tam bir ‘yaşlının bilgisi, gencin edilgenliği’ senteziyle karşılaştık Fransa karşısında. Baştan sahaya ağırlığını koyan Türkiye, Cengiz komutasında usta futboluyla maçı koparıverdi.

Öğrenmenin yaşı yok gerçekten... Kadıköy’ün meşhur papaz okulunda geçirdiğimiz yıllarda beyinlerimize öyle bir yükleme yapılmış ki... 50’yi de geçince hatlarım iyice karışmaya başladı...

Yaşamım boyunca ‘Si la jeunesse savait, si la vieillese pouvait’ deyişini prensip edinmiştim. Ve bu sözlerin Montaigne’e ait olduğunu sandım yıllarca... Meğer 16. yüzyılın matbaacı ailesinden yazar Henri Estienne’den çıkmaymış bu deyim...

‘Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse’...

Uygulaması mümkün bir Türk milli takımı, 2’de 2 yapıp son Dünya Şampiyonu karşısına, Mevlana şehri Konya’da çıktı. 

Milli maçlar için Konya nedense her şehirden 1 adım önde gidiyor. 2015’de, Ankara’daki terör saldırısında yaşamını yitirenler için yapılan saygı duruşu sırasında bir grubun protestosu ciddi bir polemiğe neden oldu. Ama ülke geleneğince, çabuk unutuldu!

Şenol hoca aman alınmasın... Yaşlı derken ‘tecrübe’ anlamında bu deyimi kullanmak istedim elbette... Onun bilgi ve tecrübesi, genç bir milli takımla kaynaşma yolunda... İyi başlanıldı ... Son yıllarda kimlere puan yitirdiği belli olmayan Türk milli takımı, keyif de veren 2 karşılaşmada Arnavutluk ve Moldova’yı yenince... Son şampiyon, dünya sıralaması ikincisi, yaklaşık 1.25 milyar Euro değerindeki Fransa takımı unutuldu... 198 milyon euro değerindeki, dünya sıralamasının 39’uncusu Türkiye’nin umuda yolculuğu ön plana çıktı... 

Artı Gerçek spor ekibinden Mustafa abi (Sağlamer), Şampiyonlar Ligi finalini ben yazdığım için kıskanmıştı. Aslında maça damga vuran Kinsey Wolanski, kıskançlığının temeliydi! Bu maç da bana kısmet oldu. Mustafa abi sanırım hasetinden yine çatlamıştır.

Belki dünya şampiyonu karşısında, ağababalardan arınmış bir takımdan bir şeyler beklenebilirdi ama bu kadarı sanırım pek fazla kişinin aklına gelmemiştir. 

Tam bir ‘yaşlının bilgisi, gencin edilgenliği’ senteziyle karşılaştık Fransa karşısında. Baştan sahaya ağırlığını koyan Türkiye, Cengiz komutasında usta futboluyla daha ilk yarıdan bulduğu 2 şık golle maçı koparıverdi. 
Aslında takıma haksızlık da yapmamak lazım. Cengiz iyi dedik ancak Türkiye’nin pek kötüsü de görülmedi...

Sonuçta... ‘Le Coq Sportif’ büyük havayla geldi Konya’ya... Fransız haber ajanslarında şehrin etli ekmek kokusundan yakınılan haberler vardı. Anadolu seyircisinin sevgisine vahşi benzetmeleri vardı... ‘Nasıl olsa kazanırız’ güvencesiyle pek futbol yorumları yoktu. 

Tarihte ilk kez Fransa’yı yenen Türkiye, rakibini ‘Le Coq Sans Poil’ (tüysüz horoz) görüntüsüyle uğurlayıverdi...
Şenol Güneş’in tecrübesi yansıdıkça, Türk milli takım, Türkiye stresinden uzak Avrupa deneyimli genç oyuncularının fazlalığıyla güzel işler yapmaya başladı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Derinsu Arşivi