Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Bilmez Hocadan Tarih Tersleri

Yeni anayasa efsanesi

Bugün yeni anayasa için (gerekli olduğu iddia edilen) uzlaşı mevcut olmadığı gibi, radikal değişiklikler gerçekleştirebilecek (devrimci/dönüştürücü) siyasetin şansı da objektif olarak mevcut değildir…

Ortaklık bu kadar toz dumanken ısrarla anayasa konuşmak, hele anayasa tarihi konuşmak da nereden çıktı?

Birçok dost müstehzi bir edayla bu soruyu sorarken, birçok okuyucu da böyle bir ortamda gündem dışı bir mesele olarak gördüğü anayasa tartışmalarıyla ilgili başlık görünce, yazıyı okumaktan hemen vazgeçebiliyor.

Oysa bugünün ve yarının olmasa da en geç güz aylarının bir numaralı gündemi yeni anayasa tartışmaları olacak.

Elbette iktidar öyle istediği/isteyeceği için.

Muhtemelen muhalefet yine hazırlıksız bir şekilde yakalandığı bu güçlü rüzgarla sağa sola savrulacak, iktidar gündeminin peşinden sürüklenecek.

*****

Oysa, bu memlekette asla dinmeyen toz duman ve bitmek bilmeyen (adeta iktidarın payandası) krizler ve şoklar arasında kendi gündemini yaratmak, söylemsel iktidar için ilk adım olmalı.

İktidar gündeme getirmese bile, mikro (taktik) düzeyde sorunlarla ilgili söylem ve mücadele devam ederken, makro (stratejik) düzeyde siyasetin önceliği 12 Eylül Anayasasından kurtulmak olmalıdır. Bu bağlamda yeni anayasa meselesi muhalefetin gündem maddelerinin hep başında gelmeli…

Hem bu gündem maddesinin altını doldurmak hem de bu tartışmaya ihtiyacı olan iktidarın tekrar ortaya süreceği anayasa tartışmalarına hazırlık için öncelikle Osmanlı ve Türkiye anayasalar tarihini tüm yönleriyle bir kez daha konuşmak gerekiyor…

Bu anlayışla Tarih Tersleri, Osmanlı ve Türkiye anayasa tarihi bağlamında hakim kılınmaya çalışılan bir başka efsaneye dikkat çekiyor bugün: Anayasada değişikliklerin (anayasal revizyonun) yeterli olmadığı, anayasa değişikliğinin zaruri olduğu efsanesi.

*****

Osmanlı ve Türkiye anayasa tarihine baktığımızda karşımıza çıkan, “mevcut anayasalarda yapılmış değişikliklerin (anayasal revizyonun) sorunları çözmediği (bugün de çözemeyeceği) ve kesin çözüm için yeni anayasanın zorunlu olduğu” efsanesinin tarihinin pek eski olmadığını geçen haftanın Tarih Terslerinde ele almıştım.

Yeni anayasanın (anayasal devrimin) ve hatta anayasada yapılacak değişikliklerin (anayasal evrim/revizyon) demokrasiyle ilgili her derde deva olduğu gibi daha büyük bir efsaneye dayanan bu algının kaynağında, sorunun çözümünü kendinde ve bugünde aramak yerine soyut devasa kurtarıcılarda arayan siyaset anlayışı bulunur.

Oysa ne sorunları yaratan mevcut anayasalar olmuştur ne de çözecek olan yeni anayasalardır. Sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları çözmeye aday siyasetin görevi, bunun için ikna edici teşhis ve öneriler (vizyon) ortaya koymak ve bunu kitlelere mal ederek, hakim toplumsal anlayışı dönüştürmektir. Yeni anayasa ya da anayasada değişiklik önerileri, toplumsal anlayış, niyet ve reel siyasi ortam/denge için bugün burada verilen mücadelenin parçası, hatta aracı olabilir.

Toplumsal algılar, anlayışlar ve davranışlar bugünden dönüş(türül)medikçe, özellikle anayasanın yorumundan ve uygulamasından (suiistimalinden) kaynaklanan bitmek bilmez sorunlar hep devam etmiştir; edecektir. Osmanlı ve Türkiye tarihine baktığımızda, yeni anayasalar (1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982) veya sayısız anayasal revizyon, durduk yere büyük dönüşümler yaratmamıştır; tersine, büyük dönüşümlerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

*****

Yaşanan büyük ekonomik kriz nedeniyle büyük bir çıkmaz içinde debelenen iktidarın yeni anayasa tartışması başlatma amacının gündemi değiştirme/belirleme çabasından kaynaklı olduğunu unutmadan, gerçekten ihtiyaç olduğu için anayasa tartışmaları yapmak gerekiyor.

Bu bağlamda, bir “darbe anayasası” olarak 1982 Anayasasının tamamen ortadan kaldırılması gerektiği uzun zamandır genel kabul görmüştür. Ancak 1990’lardan bugüne yapılan revizyonlardan sonra mevcut anayasanın (ruhu değişmese de) içeriği/metni bağlamında ne kadar 1982 Anayasası olduğu, daha önce belirttiğim üzere, tartışmalıdır.

Ancak daha önemli bir mesele, anayasa tartışmaları söz konusu olduğunda, tüm bu değişiklileri istediği gibi yapmış olan iktidarın sözde en devrimci aktör olarak ortaya çıkarak yeni anayasa çığırtkanlığı yapması ve bunu revizyonların yetersiz olduğu ve olacağı efsanesine dayandırmasıdır.

Bu doğrultuda iktidar, radikal (olumlu veya olumsuz) adımların anayasada değişikliklerle değil, ancak yeni anayasa (anayasa değişikliğinin) ile mümkün olduğu anlayışını topluma yaymaktadır.

Oysa anayasa demokrasi getirmez, demokrasi mücadelesiyle elde edilmiş kazanımları kayda geçirir, ilan eder, devamını ve gelişimini sağlayabilir ancak.

Diyalektik anlayışla, anayasanın aynı zamanda demokrasinin inşasına katkı sunduğu (neden olduğu) elbette kabul edilebilir, ancak öncelikle demokratik anayasaların demokrasi mücadelelerinin ürünü (yani sonuç) olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Yani yeni anayasalar ve anayasa değişiklikleri demokrasi mücadelesinin hem aracıdır hem de sonucudur/ürünüdür.

Birkaç yazı daha bu köşede, Tarih Terslerinin konusu olacak anayasal revizyon meselesini ele almaya başlamadan önce böyle bir başlangıç yapmak, yani daha önce burada başka bir şekilde dile getirdiğim bu uyarıları tekrarlamak zorunda hissettim.

*****

Böyle bir girişten sonra ele alabileceğimiz yeni anayasa efsanesinin önemli sorunlarından biri özellikle radikal anayasal revizyonları küçümsemek olmuştur.

Bunun için öncelikle güncel tartışma konusu olarak “bugün gerçek çözüm yeni anayasa mı yoksa anayasal revizyon mudur?” sorusunu başka mecralara bırakarak, anayasalar tarihinde bu konudaki gelişmelere bakmak istiyorum.

Konunun detaylarına girmeden evvel söylenebilecek yalın gerçeklik şudur: Osmanlı ve Türkiye anayasaları tarihinin bize gösterdiği gerçeklik, 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982’de gerçekleşen anayasa değişiklikleri (yeni anayasalar) kadar, 1909, 1972 ve 2017 yıllarında gerçekleşen anayasada değişikliklerin (anayasal revizyonlar) de devrim/darbe niteliğinde olduğudur.

Daha detaylı ele alacağım anayasalarda revizyonlar tarihine gelecek yazılarda devam edeceğim fakat öncesinde yeni anayasadan beklentiler konusunda acı bir gerçeğe ve zorluğa kısaca değinmek isterim: Birçok alanda olduğu üzere, radikal politika anlayışıyla yola çıkarak nihayetinde apolitikleşme noktasına savrulmaya yol açan maksimalizm ve radikalizm riski büyüktür. Bugün yeni anayasa için (gerekli olduğu iddia edilen) uzlaşı mevcut olmadığı gibi, radikal değişiklikler gerçekleştirebilecek (devrimci/dönüştürücü) siyasetin şansı da objektif olarak mevcut değildir…

Bu konjonktüre rağmen, radikal siyasetin parçası olarak yeni anayasa tartışmalarına elbette devam ederken, apolitik noktaya savrulmamak için de -geçen hafta ele aldığım- günah keçisine dönüştürülmüş “her derdin müsebbibi mevcut anayasa” anlayışından ve bu anlayışa dayalı “her derde deva yeni anayasa” maksimalizminden uzak durmak gerekiyor.

Her zaman olduğu gibi, strateji ve taktik meselesini diyalektik bir yaklaşımla, iç içe geçmiş boyutlarıyla ele almak gerekmektedir.

Sürekli gündeme gelen daha küçük revizyonların evrimsel etkisi de dahil olmak üzere, tüm bu değişikliklerin tarihini ele almadan yeni anayasa tartışmalarına başlamanın eksik/yanlış olacağı düşüncesiyle, Tarih Tersleri bir süre Osmanlı ve Türkiye anaysa tarihinde revizyonların tarihine odaklanmaya devam edecek.


Bülent Bilmez kimdir?

Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bilmez Hocadan Tarih Tersleri Arşivi