Gün Zileli
'Yetmez Ama…' Yetti!
Ahmet Nesin’in, geçen hafta Artı Gerçek’te çıkan, yazarlarımızda nadir rastlanan, ‘Yetmez ama evet’çiler tamam da ya benim gibi sessiz kalanlar başlıklı özeleştirel yazısını okuyunca bu hafta yazmayı düşündüğüm "Proletarya Diktatörlüğü" yazısını bir hafta daha ertelemeye karar verdim.
Ahmet Nesin’in yazdıklarından, 2010 referandumunda AKP’ye, yalnızca "yetmez ama evetçilerin" değil, boykot tutumlarıyla sol hareketin bir kesiminin ve Kürt hareketinin de yardımcı olduğu sonucu çıkıyordu. Tam on ikiden isabet. Bu aymazlığa kendimi ve benim gibi anarşistleri de ekleyeyim.
AKP’ye, oligarşik iktidarını sağlamlaştırma yolunu açan 2010 yılı referandumunda, doğru tutum olan "hayır" oyu vermeyenler birkaç kesimden oluşuyordu.
Bildiğimiz gibi, bu kesimlerin başında "yetmez ama evetçiler" geliyordu. Bu kesimi oluşturan arkadaşlar, oy oranı olarak fazla bir yekûn tutmasalar da, yığınların ruh halini etkilemede önemli etkenlerden birini oluşturuyorlardı.
O sıralar bu kesim, AKP’nin "vesayet rejimi"ni tasfiye etmekte olduğu hayallerine kapılmış, liberallerin devlet yargılamalarına kuşkuyla bakan tutumundan da ayrılarak Ergenekon vb. yargılamalarını ellerini ovuşturarak izlemeye koyulmuştu. Tabii ki büyük bir hataydı bu ve bu yüzden bugüne kadar yeterince, hatta fazlasıyla eleştirildiler. Bugün hâlâ "tevilli ikrar" tutumu içinde olsalar da, artık onlara daha fazla yüklenilmemesi gerektiğini ve Ahmet Nesin’in yaptığı gibi projektörü, "hayır" vermeyen diğer kesimlerin üzerine çevirmenin doğru olduğunu düşünüyorum.
Solcular: Aslında kendileri de alttan alta ve içten içe "yetmez ama evetçiler" gibi "vesayet rejiminin tasfiyesine" bedavadan konma hevesine kapılan solcular, "solculuklarına" halel getirmemenin en iyi yolu olarak "boykot" taktiğini bulmuşlardı. Böylece hem, AKP iktidarını gizlice desteklemiş, hem de "sol namus"larını kurtarmış ve AKP’ye karşı muhalefet kartını ellerinden çıkartmamış olacaklardı. Solcuların yüz yıldır kullana kullana eskitemedikleri "oportünizm" sözcüğünün, tam da iyi bir terzinin elinden çıkmış bir takım elbise gibi onların üstüne oturduğunun en iyi örneklerinden biridir bu.
Anarşistler: "Oy kullanmama" ezberlerini bozmamak ve "anarşist pürlüklerine" halel getirmemek için anarşistlerin de büyük kısmı solcular gibi bir tutum takınmış ve fiilen boykot demişlerdir. Gerçi, anarşistler bu tür oylamalara o kadar uzaktılar ki, "boykot" sözcüğünü bile kullanmadılar. Ben de onlardan biriydim. O zamanki sorumsuz keskinliğimi çok iyi hatırlıyorum. Bu arada, en azından bir kısım anarşistin, solculara benzer bir şekilde, gizliden gizliye "yetmez ama evetçi"lerin umutlarını içlerinde yaşattıklarını belirtmeliyim.
Kürt hareketi: O sıralar AKP iktidarı ile "çözüm süreci" üzerine elense çekişmesi içinde olan Kürt hareketinin, AKP’nin referandumda başarısız olması hiç işine gelmezdi. Üstelik, "hayır" diyen kitlenin içinde gerçekten Kürt hareketinin yeminli düşmanları da vardı. Öte yandan, çok önemli bir oy potansiyeline sahip olan Kürt hareketinin, "hayır" oyu vermesi, büyük bir ihtimalle, tahterevallinin "hayır" tarafına yatmasına neden olacaktı. O sırada bu, Kürt hareketinin hiç istemediği bir şeydi. Bu, Kürt hareketinin, "barış sürecinin" bir tarafına açıktan darbe indirmesi anlamına gelecekti. Bununla birlikte, Kürt hareketi, açıkça "evet" ya da "yetmez ama evet" de diyemezdi. Çünkü o zaman AKP iktidarı ile pazarlıkta ağırlığını kaybeder, açıkça AKP kuyrukçusu bir görüntü verir, daha kötüsü, "çözüm süreci"nin itici gücü olmaktan çıkabilirdi. Bu yüzden, Kürt hareketi, "ne şiş yansın, ne kebap" hesabıyla kolayca boykot taktiğine yattı.
Bu üç eğilim de, sonuçta, "boykot ama evet" demiş oluyordu.
Tamam, siyasette böyle şeyler olabilir de, bugün millet "yetmez ama evet"çiler üzerinde ter ter tepinirken, Kürt hareketinin son derece "cool" bir havada, bu manzarayı uzaktan seyretmesine ne demeli. Biri de çıkıp, "yahu arkadaşlar, yetmez ama evetçilere o kadar laf ediyorsunuz da, bu işte bizim de dahlimiz var, hele oy ağırlığımızla sonuçta belirleyici olduk" demez mi? Demez. Siyasi hareketlerde bireysel çıkışlar hoş karşılanmaz.
İşte bu yüzdendir ki, kesif dumanların içinden, kendini de hedef tahtasına koyarak sesini yükseltme yürekliliğini gösteren Ahmet Nesin gibi yazarlara her zaman büyük ihtiyaç vardır.