Enver Topaloğlu
Yılın ardından - 2
Geçen yıl yayımlandığı ve bize ulaştığı halde, değinme imkânı bulamadığımız kitaplarla ilgili değerlendirmemize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ocak 2023’te Everest yayınlarının okurla buluşturduğu bir başka “toplu şiirler” Asuman Susam’ın “Geç’mişim”i olmuştu.
Önceki yazımızın son bölümünde Susam’ın daha önce okurla buluşan “Bir Unutuş Olsun” (1995, Piya Kitaplığı), “Susunca Sen” (2001, Piya Kitaplığı) ve “İhtimal ki Aşk” (2008, Şiirden Yayıncılık) adlı ilk üç kitabının “toplu şiirler”de bir araya getirildiğini kaydetmiştik.
Susam’ın “toplu şiirler”inde yer alan kitapların sıralamasına da dikkat çekmiştik. Şunun için: Mutat olan eskiden yeniye doğru sıralamadır. Aynı tarihte yayımlanan Çiğdem Sezer’in toplu şiirlerinde de öyle; kitapların sıralaması eskiden yeniye doğru. Önceki yazıda, bu sıralama tercihinin şaire ait olabileceği tahmininde bulunmuş ve şu yorumu yapmıştık: Şair herhalde okurunu yeniden eskiye doğru bir yolculuğa çıkarmak istemiş. Ayrıntı gibi görünüyor, ama şiirlerin yorumunda bu noktanın gözden kaçırılmaması gerektiği kanısındayız.
DOKSANLI YILLAR DEMİŞKEN
“Toplu şiirler” vesilesiyle, kıyısından köşesinden de olsa doksanlı yıllarla ilgili düşüncelerimizi dile getiriyoruz. Daha önce de farklı mecralarda bu dönemin şiirine ve özelliklerine kısaca değindiğimiz olmuştu. Yine öyle oluyor. Kısaca değinmeye devam ediyoruz.
Doksanlı yılları irdelerken seksenli yıllara nasıl baktığımızın da önemli ve belirleyici olduğunu vurgulamak isteriz. Ayrıca doksanların tipik özelliklerini saptamak için bu dönemin, seksenli yıllarla ister istemez bir kıyaslamasını yapmak gerekiyor. Bu bağlamda bir iki ara not düşelim.
Seksenlerin merkeze yerleşmeyi hedefleyen girişimlerinden birini de “hiç kimsenin şiiri” ya da “şahıssız şiir” olarak tanımlayabileceğimiz eğilim oluşturuyordu. Bu yönelişi geçersizleştiren etkisiz bırakan hamle doksanlı yılların “kendinin şiiri”ni yazma girişimiyle olmuştur. Sonuca ulaşmış bir hamle olduğunu da söylemek gerekir. Diyebiliriz ki doksanlarda, “kendinin şiiri”ni yazan şairin önü açılmıştır. Ya bu dönemin kuşağı kendi önünü açacak kararlılığı göstermiştir. Zaten var olma ihtimali bulunmayan “şahıssız şiir” girişimi karşılıksız kalmış ve yürütülememiştir. “Şahıssız şiir”i yapma çiçeklere benzetebiliriz. Onlar gibi her şeyden önce yapay bir şiirdir.
“Kendinin şiiri”ni yazma eğiliminin elbette doksanlı yıllarda başlamadığını da kaydedelim. Modern Türkçe şiirde doksanlı yıllardan önce “kendinin şiiri”ni yazan şair olarak Metin Altıok örnek gösterilebilir. “Kendinin şiiri”ni şairin iç dökümü, giz dökümü olarak tanımlamayabiliriz elbette, ama ondan daha fazlası var.
Aslında, doksanları kapsamlı bir yazıyla irdelememiz, incelememiz, değerlendirmemiz daha yerinde olacaktır. Satır aralarında yer alan doksanlı yıllara ilişkin değinilerimiz şimdilik bir tür ısınma turu sayılsın. Neyse. Doksanlardan söz açmamız nedensiz değil. Kitabını ve şiirlerini konu aldığımız Asuman Susam netice itibarıyla bir doksanlar şairi. Elbette şiir de şair de başladığı yerde durmuyor. Enis Batur’un “döndüm ki döndüğüm yerde değilim” dizesinden mülhem şöyle diyebiliriz: Şair de, şiir de döner ama asla döndüğü yerde olmaz.
Susam’ın “Geç’mişim”inde yer alan kitaplarının yeniden eskiye doğru sıralandığını ifade etmiştik. Bizim okuma yolculuğumuz kitabın akışına uygun sürdü. Ancak “toplu şiirler”in adının çağrışımı, okuru daha çok eskiden yeniye doğru bir yolculuğa çıkaracakmış gibi. Şairin bir ters köşe jesti olarak düşünülebilir. Şiir okurken her bulguyu yoruma dahil etmekle ilgili yaklaşımlar farklı olabilir. Biz yorum için her bulgunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Şiir için de öyle. Şiiri şiir yapanın yorum olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerektiği kanısındayız.
ŞİİRİN KAPSAMI
“Geç’mişim”, Asuman Susam sunuş yazısıyla başlıyor. Susam, şiir serüvenini özetlediği sunuş yazısında şunları ifade ediyor: “İlk kitap Bir Unutuş Olsun. Sonra bir durmak, uzun durmak şiirsiz. Yola ve akışa dahil duraklar ve yürümeden bilinmez yolun hilesi. İkinci kitap İhtimal ki Aşk. Karanlıktaki gözün ışığa yeniden alışması gibi. Derken Susunca Sen. Söz karar sesini bulduğunda ancak patikalara doğru şiirin nefesi ve cesareti. Yayımlanmış ilk kitaptan bu yana geçen 27 yıl. Zaman değişti, şiir, şair okur değişti. Yola ısrarla, heves ve tutkuyla devam edebilenler için ilk sözün ürpertisi hâlâ şairin ense kökünde. Değişendeki değişmeyen öz. Hayata ve ölüme en yakın o yerde. Hayatı evetleme, bir devam tecrübesi. Sözden, sözcükten, sesten. Bütün edebi metinler bir ben topografyası: Yükseltiler, engebeler, düzlükler, çukurlar. ‘0 noktası’ okunaksızı okutmak için.”
Modern zamanların şiiri şairlerin dilsel, biçimsel açmazlarını, çıkmazlarını, zorlamalarını, arayışlarını, deneylerini; düşünsel çatışmalarını ve duygusal çelişkilerini de kapsar. O nedenle aslında modern şiir biraz da kusurlarıyla birlikte şiirdir ve aynı zamanda şairinin asla bitiremediği, bitiremeyeceği şiirdir. Bir bakıma her şair biraz da “bitmeyen şarkısını” yazar.
Susam, sunusunun sonunda “toplu şiirler”in tıpkı basım olduğunu, teknik kusurların giderildiğini belirtiyor ve “Şairinki onun alametifarikası. Ordan okunsun” diyor.
ESKİDE YENİYE DOĞRU
“Geç’mişim”i kitabın olağan akışını ters çevirip eskiden yeniye doğru okusak ne olur? Acaba uzak geçmişten başlayarak yakın zamana doğru bir okuma yolculuğu, yakın zamandan başlayarak uzak geçmişe doğru yapılacak yolculuğa göre okuma deneyimi açısından nasıl bir değişiklik oluşturur. Bir değişiklik olur mu? Sınanabilir. Neticede, şaire ait olduğunu tahmin ettiğimiz ve olağanın dışına çıkan, okurun beklentisini ters çeviren bir hamle söz konusu. Aslında kitapları yazıldığı zamanda okumuş okurlar için bir sorun yok. Onlar için belki sorgulanacak bir durum da yok. Söylediklerimiz daha çok Susam’ın yayımlanmış ilk üç kitabını “toplu şiirler”le birlikte okuyacak okurları ilgilendiriyor gibi.
Bu konuyla ilgili tercihi okurlara bırakıp kitabın ilk yapıtı olan “Susunca Sen”le devam edelim. Üç bölümden oluşan “Susunca Sen”de kırk bir şiir yer alıyor. “Beyaz Koridor”, “Tekinsiz Gölgeler”, “Arzunun Buzul Çağı” kitabı oluşturan bölümlerin başlıkları. “Susunca Sen”deki şiirlerin büyük ve ürkütücü bir ıssızlığın ortasında kalmışlığa dair olduğu söylenebilir. İşte bölüm başlıkları: “Beyaz Koridor”, “Tekinsiz Gölgeler”, “Arzunun Buzul Çağı”… Orası bir tür sıfır noktası olmalı. Sağaltım sağlanılan bir sıfır noktası. Yeniden yapılanma sürecinin gerçekleştiği o sıfır noktası ve oraya ait deneyim şiirlerin kurucu metaforu gibi.
Ama şiirlerde, sorunsallaştırılan o “büyük ve ürkütücü ıssızlığın” o “sıfır noktası”nın insan varlığı ve varoluşuyla etkileşimi açısından ne anlama geldiğinin irdelendiğini de kaydedelim.
Şairin “bakışımsız aynalarda hayatının paramparça” olduğu gerçeğiyle yüzleşmesini dile getirdiği “Beyaz Koridor” başlıklı şiirinin ilk betiğini okuyalım:
Kim çıkaracak bu beyaz koridordan beni?
donmuş bir bakışım zamanın avuçlarında
bakışımsız aynalarda hayatım paramparça,
gittikçe uzun, beyaz; giderek bembeyaz
o dar kapıdan geçebilmek için eriyorum
KAÇIŞ RAMPASI
Gerçek, can yakmaya başladığında bilinç tepki olarak aradığı ve bulduğu “kaçış rampaları”na yönelebilir. Hayaller, bilinçdışı, sarhoşluk da bir tür “kaçış rampası”dır. Şiir aslında konusu, teması ne olursa olsun, ne anlatıyor ya da anlatmıyor olursa olsun, gerçekle bir tür yüzleşmedir. Yüzleşmekten kaçınma, yüzleşmeyi erteleme amaçlı da olabilir. Neticede amaç ne olursa olsun araç “kaçış rampası”dır. “Kaçış rampası”ndan kastımızın şiir için imge olduğu elbette anlaşılmıştır. Kitaba adını veren “Susunca Sen” başlıklı şiirden de bir betik aktararak devam edelim:
Bütün bedeninle susardın
sen susunca dönmekten vazgeçerdi dünya
unuttuğun gülüşünü çizerdim yıkık duvarlara
sen sustukça büyürdü kalbimdeki gedik
Deltası’na birikirdi söylenmemiş tümceler
geçip gitmiş bir zamanın içinden bakarken
satır araları, tedirgin gölgeler…
boşluk tamamlanırdı
sen sustukça uzatırdı içimizin akşamı
Susam’ın toplu şiirlerindeki yapıtlarının odağında, genel hatlarıyla hayatın, dünyanın, toplumun, ilişkilerin mağdur ettiği bireyin varlığında ve varoluşunda oluşan hasarın onarılması sorunu ve iyileşme arzusu bulunuyor diyebiliriz. Şiirlerdeki, değişik nedenlerle mağdur olan, hasarlı öznenin, (birinci tekil şahıs) kimliği de ayrıca önemli. Çünkü şair diliyle, imgeleriyle o mağdur öznenin kadın olduğunu bilhassa vurguluyor.
BİR ÜRPERTİDEN DAHA FAZLASI
Toplu şiirlerde yer alan ikinci kitabın adının “İhtimal ki Aşk” olduğunu kaydetmiştik. Kitap iki bölümden oluşuyor. Bölüm başlıkları “İhtimal ki Aşk” ve “Arayışlar”. On beş şiirin yer aldığı bu yapıtla ilgili şairin ifadesiyle söylersek “sustukça kalpte büyüyen gediğin” de, “içerde uzayan akşamın” da bir ürpertiden daha fazlasına yol açmasının kaçınılmazlığı eşeleniyor diyebiliriz. Bir başka deyişle adı konulmamış, ama aşk olarak tahmin edilenin ne getirip götürdüğü sorgulanıyor. Şöyle de yorumlayabiliriz: Şair aşkı bir yaralanma hali olarak sorunsallaştırıyor. Ama nasıl bir yaralanma? Örneğin olgunlaşmak için kazanılması gereken tecrübe. Değil mi ki ergenlikten çıkma, olgunlaşma için aşk tecrübesi önemli. Aşk tecrübesiyse aşk yarası almadan çok da mümkün değil. Şairin ikinci kitabına adını veren şiirden bir bölüm sunalım:
Bir ihtimal olmaktan çoktan çıkmıştın
aşktın düpedüz ayak direyen
pupa yelken bir yürek isterdi sana
ayna, fırdönen kelebeğini seyretmek için
annelerin bit yeniği aradığı yerlerimden
derinden sancıyor kavak yellerim
kim korkmaz büyüttüğü ütopyadan
yardan gelip yar’a giden
TOPLU ŞİİRLER YALNIZCA BİÇİMSEL BİR TOPLAM DEĞİL
“Geç’mişim”, yoksa “geçmemişim” mi? Soru, şiirlerin yorumuna yeni bir boyut kazandırabilir. Susam’ın temaları değişse de eskiye yaklaşımı değişmiyor. Şair eskiyeni geçmişim olarak adlandırarak aşmak istiyor belki. Eskiyi eskide bırakma yanlısı olduğu açık. Gayreti eskinin, ama yalnızca uzak geçmişteki eskinin değil, yakın zamandaki eskinin de etki alanının dışına çıkmak için. Bunun için unutmak da dahil, dilinden geleni ardına koymuyor bile diyebiliriz. Şairin buna eski olanın yerine yenisini geçirebilmek amacıyla giriştiğini de kaydedebiliriz. Susam, ayrıca şiirlerinde neleri unutmak istiyorsa onları da gözden geçiriyor. Daha doğrusu belki de dayanıklılık testinden geçiriyor. “Geç’mişim”de bunlar da var. "Geç'mişim"de ama asıl inat ve ısrar var. Daha ilk şiirden itibaren öne çıkan dikkat çeken ve sürdürülen inat ve ısrarın şairlerin enerji kaynağı olarak önemli göründüğünü de ifade edelilm.
Asuman Susam’ın “toplu şiirler”inin iki kapağı arasında en sonda yer alan ilk kitabı “Bir Unutuş Olsun” tek bölümden oluşuyor ve yirmi iki şiiri kapsıyor. Paylaşacağımız betikler, şairin ilk şiirlerinden ve toplu şiirlere de adını veren “Geç’mişim”den:
Olduğum yerdeyim işte korkumdayım
yalnızca dağları gösteriyor haritam
fenayım çekip gidememekten
uçurumlara bırakamamaktan gövdemi
Oradayım işte, durmadan orada
çocukluğumun o Rum evi
bir unutuş olsun istiyorum,
göçebeliğim suda bitsin,
Ofelya’sı olayım sevgilimin.
Şairin “Geç’mişim” dediği aslında bir süreç; şiirlerde anlar, anılar, kesitler fotoğraflar betimleniyor, yorumlanıyor. Böylece ifade edilen, şiir olarak kayda geçirilen bir süreç. Her şey sevgilisinin Ofelyası olmak isteyenin kendini birdenbire muhacirliğin girdabında buluvermesiyle başlayan bir süreç. Olabilir mi?
“Toplu şiirler” kategorisine ilişkin düşüncemizi daha önce de ifade ettik. Daha önce yayımlanmış şiir kitaplarının, belli bir zaman geçtikten sonra bir araya toplanmasından yanayız. Toplu şiirleri yalnızca biçimsel açıdan bir toplam olarak değerlendirmemek gerekir. Toplu yapıtlar okuma kolaylığı da sağlıyor, ama sadece bu kadar değil. Yılın ardından konuşmaya sonraki yazıda devam edeceğiz.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’da yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eylül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.