yolcu yolunda gerek
hdp, parlamenter bir siyasal partiden ötesidir, olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla önemli bir bileşime işaret eder ama bu siyasal ortamda yapabilecekleri ciddi biçimde sınırlandı.
bir hatırlatmayla başlamak istiyorum; selahattin demirtaş hâlâ ben de dahil birçok hdp seçmeninin bu ülkenin başında görmek istediği siyasetçi. bunun sebebi fikirlerimizin en uyuştuğu solcunun o olması değil, bu ülkede yaşayan insanları, siyasal programına, (çok basit ve sade bir program: onu başkan yaptırmayacağız!) samimiyetine ve dürüstlüğüne ikna etmesi en muhtemel sol siyasetçi olması. o yüzden onun hapiste olması, bütün haksız tutuklamaların ötesinde bir siyasal anlam taşıyor.
ama bir yandan da 7 haziran’ın ardından başlayan süreçte ve özellikle referandum’la birlikte seçimler anlamını kaybederken 15 temmuz sonrası açılan dönemde –ki bu ikisi hem zamansal hem de işlevsel olarak iç içe geçti- parlamentonun da işlevini kaybettiğini görüyoruz.
hdp, parlamenter bir siyasal partiden ötesidir, olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla önemli bir bileşime işaret eder ama kabul edelim ki yukarıda tanımladığım ve zaten hepimizin gelişmesine şahit olduğu siyasal ortamda yapabilecekleri ciddi biçimde sınırlandı.
birçok başka demokratik araç da bir bir kullanılmaz hale gelirken hdp yoluna nasıl devam edebilir? buna karar verecek olan muhakkak ki partinin kendi organları ve karar alma mekanizmaları ve bu anlamda 20 temmuz günü istanbul abbasağa’da düzenlenen "durmayalım, dur diyelim" başlıklı etkinlik önemli bir adımdı. bunu değerlendirmeye çalışacağım.
bir etkinliği sadece orada yapılan açıklamaların içeriği belirlemiyor.
20 temmuz tarihi ohal’in yıldönümü olarak seçilmiş ve bu açıdan anlamlı ancak aynı gün, türkiye tarihinde sosyalistlere yönelik en büyük saldırının, suruç katliamının da yıldönümü ve o akşam –en azından müziğin olduğu- bir etkinlik yapılması, hem figen yüksekdağ’ın mesajının hem de bütün konuşmaların merkezinde bu konu bulunsa da, talihsiz bir tesadüf olmuş bence.
diğer yandan, akşam üzeri beşte, yani emekçilerin önemli bir kısmının henüz çalıştığı saatte düzenlenen bir etkinlik, bu kesimi göz önüne almıyor demektir. istanbul’da, hayatının merkezinde siyaset olan, geçinmek için düzenli çalışmasını gerektirmeyen bir hayat kurmuş "aktivistler" olduğunun ben de farkındayım ama bir yandan da böyle bir etkinliğin onlara ne katacağı da sorulmaya değer bence.
hdp’nin tek gücü, hatta gücü bu insanlar değil tabii. partinin hem siyasal hem de kitlesel anlamda gücünü oluşturan kürtler ve onların çoğunluğu şehrin çok farklı mahallelerinde yaşıyor. gezi ve beşiktaşlılık/çArşı folkloruyla özdeşleşmiş abbasağa parkı onlar için, orada gezi forumlarına, gezi anmalarına, başka şenliklere katılmış olanlar için ifade ettiği şeyi etmiyor. oysa etkinlikte açıklanan "demokratik çözüm deklarasyonu" daha çok onlara, yani 7 haziran’dan başlayarak, çok büyük acılara, saldırılara, hayal kırıklıklarına uğramış olan ve bütün bunları ilk kez de değil ve üstelik büyük bir umut sürecinin ardından bir kere daha yaşamış bulunan kürtlere, partiyi ve mücadele azmini hatırlatmaya yönelik gibi görünüyor.
çünkü deklerasyonun yeni bir şey içerdiğini söylemek zor. barışın, bütün bölgenin ihtiyacı olduğunun vurgulanması, dolmabahçe mutabakatı’nın hatırlatılması, akp-mhp ittifakına, ohal ve khk’lara dikkat çekilmesi, düşmanlaştırma siyasetine karşı çıkılması… bütün bunlar hdp’nin her zamanki çizgisinin yansıması olan temalar; bu metin bazı ayrıntılar değiştirilerek, belki iki sene değil ama altı ay önce de gündeme getirilebilirdi; korkarım bir yıl sonra da geçerli olabilir. böyle bir metnin yaygınlaştırılmasının bile mümkün olmayacağı bir ortam oluşmazsa tabii.
hdp deklerasyonunda, "halk buluşmaları, konferanslar, çalıştaylar, toplantılar, mitingler, forumlarla; geniş katılımlı, kapsayıcı, çoğulculuğu içeren platformlarla, sivil itaatsizlikle sokaklarda ve işyerlerinde bir araya gelerek bir vicdan ve adalet hareketini başlatıyoruz," diyor.
açıkçası halk buluşmaları, konferanslar, çalıştaylar, toplantılar, mitingler, forumlar düzenlenebileceği konusunda kuşkuluyum. sivil itaatsizliğin yani vatandaşların benimsemedikleri yasalara uymamasına dayanan eylem ve protestoların etkili olacağından da emin olamıyorum. çünkü bu, iktidarın yasalara uyduğu ülke ve ortamlarda anlamlı. dikkat ederseniz biz yasaların uygulanmasını talep ettiğimiz bir noktadayız. diğer yandan, yine metinde yer alan, radikal demokrasi, demokratik cumhuriyet gibi hedefler, geniş kitleler açısından izaha muhtaç olduğu kadar, yine metinde geçen ifadeyle "ortak bir yürüyüşün" ortak bir program olamayacak kadar hdp’ye özgü değil mi?
ama eğer bu deklarasyon referandum’da "hayır" oyu vermiş olan kesimi hedefliyorsa, onları bir araya getirenin bu değil, yazının başında aktardığım, demirtaş’ın basit, sade ve kısacık programı olduğunu hatırlatmak isterim.
bu yeter mi? bin kere hayır! hepimizin kafasında onlarca soru var.
demokratik araçların işlevsizleşmesi, "aktivistler"in kuşatılıp etkisizleştirilebilecek bir azınlık halini alması, çaresizliğin en beklenmedik insanları bile, almanya’nın ambargosundan, abd’nin azarından falan ümit duyar hale getirmesi… ve girdiğimiz yeni dönemi belirleyen onlarca etmen. abbasağa’da ve başka herhangi bir etkinlikte toplanan, toplanacak kalabalıklar heyecan verici tabii ama yine de girdiğimiz ve ne zamana kadar uzayacağının belirsiz olduğu bu dönemde yeni bir şeyler düşünmek gerekiyor sanki.