Baskın Oran
Yönetemeyecektir; işimiz şimdi başlıyor
Bu başlığı atarken aynı zamanda hem “maalesef” diyorum hem de “çok şükür”.
Çünkü maalesef daha epey ıstırap çekeceğimize işaret ediyor, çok şükür ise en sonunda kurtulacağımız anlamına geliyor. Lafı uzatmadan aklıma gelenleri yazayım:
1) Erdoğan, bizzat yarattığı muazzam ekonomik bunalıma çare bulamayacak. En özetle: Asgari ücretin 8.500 TL olduğu ülkede bir ailenin açlık sınırı mayıs ayında 10.360 lira, yoksulluk sınırı 33.750 lira.
Durumun korkunçluğu bi yana, buna en başta üniversite diplomasını henüz göremediğimiz halde CB Erdoğan’a “Ben ekonomistim” dedirten ve Merkez Bankası dahil bütün kilit ekonomi kurumlarına müdahale ettiren fıtratı engel. İkinci engel de, en basitinden “faiz sebep enflasyon sonuçtur” diye iktisat bilimini tersine çeviren ideolojisi.
Bu fıtrat ve ideoloji, fukara insanlara sadaka dağıtması olayında da somutlaşıyor. Son olarak, oy verdiği okulun bahçesinde yoksul insanlara elindeki destelerden 200 TL’lik banknotlar ihsan etti ki, bu paranın kaynağı belirsiz.
***
2) Tutun ki bu ekonomik gidişten kendisi de ürktü ve değiştirmeye karar verdi.
Adamlarının Nebati’yle simgelenmiş seviyesi buna izin vermez. Kadrosu diye bişey yok çünkü her türlü uzmanı ve en başta da ekonomiden anlayanları yok etti.
Şimdi tükürdüğünü yalayıp Mehmet Şimşek’i geri çağırmak için ısrar üzerine ısrar ediyor fakat bilmem Şimşek bu cenazeyi kaldırmaya gelir mi. Çünkü Erdoğan’ı tanıyor: Ne söz alırsa alsın fark etmez; Demokles’in Kılıcı tepesinde olacak.
Ama iktidar bambaşka bişey: Nebati’nin bakanlığına geleceğine ilişkin tahminler var Şimşek’in,
İşin bir diğer ama cidden kötü yanı: Bu seviye vaziyetleri Erdoğan destekçisi kitlelerin de temel niteliği. Dünyalar efendisi S. Demirtaş için Erdoğan’ın mitinginde “Selo’ya idam!” sloganlarının atılması bizi nasıl bir dönem beklediğinin yeterli işareti.
***
3) Reis, seçim öncesi ve sırasında A’dan Z’ye hukuksuzluk ve usulsüzlük yaptığı halde yüzde 48’e karşı yüzde 52’le kazandı. Yani ülkenin yarısı kendisine karşı. Bu durumda iken iktidarda kalmak için kimbilir neler yapacak sorusunun cevabı akla şöyle geliyor: Yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır.
Hukuksuzluk ve usulsüzlük derken, eksiksiz liste vermek imkansız çünkü ben daha bunları yazarken haberler birbiri ardına yağıyor. Sonunculardan biri: “CHP İstanbul seçim bürosuna 5 el ateş edildi”. Böylesi bir durumda CB Erdoğan’ın Türkiye’yi böyle yönetmeye devam edebilmesi imkansız. Akla ilk gelen hukuksuzluklar:
a) İşin en başında, Anayasa Md. 101 “Bir kimse en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” dediği halde şimdi kendini 3. defa seçtirdi.
Yandaş Hürriyet bile “Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, resmi [î] olmayan seçim sonuçlarına göre 13. Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edecek” diye yazıyor, Halbuki başlıca yandaşlardan Mehmet Uçum “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçimi kazanması halinde 13. Cumhurbaşkanı olacağı söyleniyor. Oysa bu doğru bir ifade değildir” diye önlem almaya çalışmıştı.
b) İslam’ı siyasete fazla açıkça alet etti. En basitinden, son propaganda mitingini de Cuma namazından sonra Büyük Çamlıca Camii’nde yaptı.
c) Muhalefetin karşısına iktidarını değil, resmen DÖVLET’i dikti. Bakanları ve özellikle tarafsız olması gereken İçişleri, Ulaştırma ve Adalet bakanlarını seçimde görevde tuttu. Valisinden yargıcına, polisinden kamu televizyonuna parti organına dönüşmüş bir devlet aygıtını kullandı ve bunların en başında da jandarma+polisin amiri S. Soylu var.
Anketlerde geriye düştüğü anda, “Terör örgütü Kılıçdaroğlu’nu destekliyor” yalan mesajlı sahte videoları mitinglerinde oynatmaktan çekinmedi, Sıkışınca da, inanılacak gibi değil, “Ama montaj ama şu ama bu" diyebildi,
d) Çok iyi hatırladığım A. Menderes’in son yıllarında olduğu gibi devlet radyosuna (ve TV’sine) sürekli olarak yandaş yayın yaptırdı. Mesela TRT Haber son bir aylık canlı yayınlarında Erdoğan’a 32 saat, Kılıçdaroğlu’na 32 dakika ayırdı,
e) Seçimlerde DÖVLET baskısı aldı başını gitti. Sayısız görevli, hatta bir milletvekili darp edildi. Seçim kutlamalarında da Ordu’da İYİP’li seçim kurulu üyesi öldürüldü.
Belliydi. İstanbul Sultangazi’de Cebeci Camii imamının bir Cuma günü “28 Mayıs akşamı silahlarınızı ayarlayın, benim iki tane silahım ağzına kadar dolu. Hodri meydan” demesinden belliydi . Bu imama TCK 216/1’e göre “kin ve düşmanlığa alenen tahrik”ten dava açılır mı diyorsanız, bu seçim sonucundan sonra şaka yapıyor olmalısınız.
Binlerce kimsesiz çocuk okutan Aziz Nesin Vakfı’nın yanına kaçak inşaat yapan İsmailağa cemaatinden gelen tehdidi vakıf yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu’ndan dinlemek lazım: “İş adamlarımız var ve hepsinin cebinde ruhsatlı silah var. İş başka noktalara gitmesin. Piyasa karışmasın yani”
Gözaltılar ve yasaklar doludizgin gitti ve gidiyor. Bikaç tanesi:
Boğaziçi’nde deprem meselesini eleştiren öğrenciler “cumhurbaşkanına hakaret”ten, İzmir’de YSP irtibat bürosu açılışına katılan 12 müzisyen “örgüt propagandası”ndan gözaltına alındı. Yönetmen, senarist ve oyuncu Müfit Can Saçıntı’nın gösterisi, kendisini davet etmiş olan Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi tarafından “sosyal medya paylaşımları” nedeniyle iptal edildi. Kadıköy Moda sahilinde Kürtçe müzikle halay çeken gençlere polis biber gazı sıktı ve havaya ateş açarak 4 kişiyi gözaltına aldı. İranlı rapçı kadın Asya Alizade hakkında sınır dışı kararı alındı
Unutmadan: Seçimde destek açıklaması yapmayan bürokratlar AKP Seçim İşleri Bşk. Yd. Nureddin Çelik’in radarına girdiler: “Pozisyon alıp hiç destek açıklaması yapmayan bürokratlar,(…) sizlerle de uğraşacağız."
4) Prensip olarak, karşımdakinin fazla zora düşmesinden korkarım ben. Çünkü bu onun saldırganlığını artırır.
Cumhur İttifakı çok çürük. Ekonomik durumu filan bırakın, CB Erdoğan’ın birlikte iş tutacağı unsurlar şöyle: Türk ırkçısı MHP, İslam şeriatçısı Hüda-Par’ı, Yeniden Refah, BBP. Ayrıca, “Ecevit’in partisi” DSP. Misafir “eleman” olarak da eski MHP’li Sinan Oğan.
Kadro seviyesizliğinin yanı sıra bu çürük tabloyla Erdoğan, şimdi İBB Başkanı İmamoğlu’nu mahkum ettirecek, HDP’yi kapattıracak. Son haber: Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını kaldırtıyor . Yargılanması için yargı’ya yol bile gösterilmiş durumda.
***
Reis’in fıtratı ve ideolojisi ve ayrıca içinde bulunduğu durum, sertleşmeyi emrediyor.
Üstelik, cumhuriyet tarihinin en sağcı parlamentosuna dayanacak artık.
“Cehennemin Kapıları”nı sonuna kadar açmaması çok zor.
Maalesef durum böyle. İnşallah yanılıyorumdur.
Kesin olan bişey varsa: İŞİMİZ ŞİMDİ BAŞLIYOR.
Baskın Oran: 1945 İzmir doğumlu. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı.