zenginin malı…

15 temmuz’dan bu yana atina’da ev alan türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının sayısı 25 binmiş! bir kısmı satın aldıkları evi, ancak işlemler için yunanistan’a gittiklerinde görmüş. çünkü yatırım yaptıkları şey ev değil, güvenlikleri.

ayşe düzkan

yunanistan’da uzun yıllardır sürekli düşüş gösteren emlak fiyatları bu yıl az da olsa artmaya başlamış. çünkü yunanistan, 250 bin euro’nun üzerinde emlak alan yabancılara 21 yaşın altındaki çocuklarını da kapsayacak şekilde bütün ailesiyle birlikte beş yıllık oturma izni veriyor. bu izin, mülkün satılmaması halinde beş yılda bir yenileniyor. avrupa’da rahat dolaşmak için 250-300 bin euro’yu gözden çıkartabilecek çinliler, körfez ülkeleri vatandaşları atina’da emlak fiyatlarını yükseltmiş. ancak "golden visa" adı verilen bu hizmetin peşinde koşanlar sadece onlar değil. 15 temmuz’dan bu yana atina’da ev alan türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının sayısı 25 binmiş! bir kısmı satın aldıkları evi, ancak işlemler için yunanistan’a gittiklerinde görmüş. çünkü yatırım yaptıkları şey ev değil, güvenlikleri. herhangi bir durumda, vizeyle uğraşmadan hızla bir avrupa ülkesine çıkabilmek için yapıyorlar bunu.

ispanya, portekiz, kıbrıs, malta, bulgaristan, macaristan da, farklı koşullarla, emlak alınması karşılığında vize veriyor. (britanya’nın da benzer bir uygulaması var ama o çenemizi bile yoramayacağımız kadar pahalı.)

paraları ve güvenlik endişeleri daha da fazla olan türkiye cumhuriyeti vatandaşları bunların içinde malta’yı tercih ediyor çünkü bu ülke, ulusal gelişme fonuna 650 bin euro bağışlayan, hükümetin önerdiği bir alana 150 bin euro’luk yatırım yapıp, 350 bin euro’luk bir konut satın alan herkese, aile fertlerinin her biri için de 25 bin euro ödemesi şartıyla vatandaşlık veriyor.

malta’ya bu kadar büyük yatırım neden yapılır? çünkü tc vatandaşları arasında bir kararnameyle yurtdışına çıkışların yasaklanmasından korkanlar var. böyle bir durumda malta’dan alacakları "ikinci" pasaportlarıyla yolculuk yapmayı planlıyorlar. ayrıca, amsterdam’dan mülk edinen ve hayatını orada devam ettirmeye karar vermiş çok sayıda tc vatandaşı olduğu da anlatılıyor.

bunları yapabilenler, ellerinde büyük miktarlarda nakit para olanlar."kendimi güvende hissetmiyorum, şu babadan kalma evi, krediyle zar zor aldığım fakirhaneyi satayım da yunanistan’a gideyim" gibi bir fikri olanların önünü, neredeyse tamamen durmuş olan emlak piyasası kesiyor. büyük borç, hastalık gibi durumlarda, mülklerini ancak değerinin çok altında fiyatlara satabiliyorlar.

akp iktidarında kendini güvende hissetmeyenler muhalif siyasetle ilgilenenler, hakkında dava açılmış ya da açılma ihtimali olanlardan ibaret değil. çünkü sadece ifade ve örgütlenme özgürlüğü değil, iktidarın benimsemediği yaşam tarzları, inançlar ve mülkiyet hakkı da tehdit altında. o yüzden türkiye’nin "eski para"sı, cumhuriyet döneminde biriktirilmiş sermaye de ülkeyi terk ediyor. böyle büyük bir ekonomik kriz altında, dış yatırımlarla ilgili de sıkıntı varken bir iktidar neden böyle bir şeye engel olmaya çalışmaz?

bu sorunun cevabı paranın el değiştirmesi sürecinde yatıyor. o değerinin çok altında fiyatlarla satılan evler, iflasa yaklaşıldığında yok pahasına elden çıkartılan işletmeler akp iktidarıyla güçlenen yeni bir sermayenin eline geçiyor, geçecek. 6-7 eylül’ü hatırlayalım, para el değiştirirken hep kan ve gözyaşı dökülmüştür ama tarihin bu kadar acı bir mizaha ve ikiyüzlülüğe şahit olduğunu sanmıyorum.

biliyorsunuz, chp’den istifa etmiş bulunan beşiktaş belediye başkan yardımcısı hüseyin avni sipahi, "geri göndermesi maliyetli olduğu için" hollanda ineğini kesmeye karar verdiğini açıkladı. bence hüseyin avni sipahi de, sağda solda portakal kesenler de, türkiye’yi yönetenler de inek, portakal ve hollanda arasında hiçbir ilişki olmadığını biliyor. portakal kesenler amsterdam’da ev alabilenlere gıpta ediyor, hollanda vatandaşlığına, bir hollanda şirketinde çalışmaya, hollandalı bir sevgiliye ya da eşe asla hayır demezler; hollanda peynirine belki, o da içinde domuz yağı olabilir diye. onların oylarıyla iktidara gelenler de bunun farkında.

adeta bir yalanlar denizinde boğuluyoruz ve bizi kıyıya o denizin çöplerini derlemeye çalışanlar değil, kralın çıplak olduğunu söyleyebilen ve sesini duyurabilenler çıkartacak.

ayşe düzkan