Mehmet Altan
Zorbalığın sığınağı
Evrensel hukukun kuralı bellidir: Kanunsuz suç olmaz.
“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz.”
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 38. Maddesi de hukukun bu evrensel yasasını şöyle içselleştirir: “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.”
xxxxxxx
Evrensel hukukla ve adaletle çatışmaya başlayınca zorbalığınızı haklı göstermek için saçmalamaktan başka çareniz kalmaz…
Aynı saçmalıkları tekrarlar durursunuz.
Adaleti inkâr eden her saçma davranışla ve sözle hukuk karşısında suçlu durumuna düştüğünüzü de unutursunuz.
Siz unutursunuz ama hukuk unutmaz.
Sizin kör ve sağır sandığınız hukuk her şeyi kayıt altına alır.
xxxxxxxx
Şimdi bir saçmalığın nasıl tekrarlandığını izninizle ben kendimden örnek vererek bir kez daha göstereceğim.
Hukukun açık ve kesin yasalarına rağmen ben savcı Can Tuncay tarafından televizyondan subliminal mesaj (bilinçaltı mesaj) vererek darbecilik yapmakla suçlanarak göz altına alındım.
Tek kişilik mahkeme olan Sulh Ceza Mahkemesi’nin hâkimi Selami Yılmaz tarafından da sabaha karşı tutuklandım.
“Subliminal mesaj vermek” diye bir kanun maddesi olmadığını bilmek için savcı ya da yargıç olmaya gerek yok… Bunu yoldan geçen kimse sorsanız, size bunun olmayacağını söyler.
15 Temmuz Yargısının ne olduğunu, bütün dünyayı güldüren bu tuhaflık açıklamaya yeter aslında.
xxxxxxx
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, tutuklanmamın hukuki olmadığını karara bağladı. Ayrıca ifade ve basın özgürlüğümün ihlal edildiğini hüküm altına aldı:
“Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması ve bununla bağlantılı olarak ifade ve basın özgürlüğünün ihlali nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile 26. ve 28. maddelerinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.”
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun ilgili paragrafındaki cümle şöyle devam ediyordu:
“Başvurucu yargılandığı dava kapsamında hâlen tutukludur. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir."
xxxxxxx
Anayasa Mahkemesi, haksız yere tutuklandığımı ve anayasal haklarımın ihlal edildiğini kayıt altına aldığını resmen açıkladığı an tahliye edilmem gerekiyordu.
Çünkü Anayasa’nın 153. Maddesi gereğince “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri” bağlardı.
xxxxxxx
Kararın açıklandığı günün ertesinde, sabahleyin, daha karga gözünü açmadan, saat 7.30’da, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ tweet attı…
Yargının anayasayı çiğneyerek insanlara zulüm etmesinden dolayı mahcubiyet belirtmesi gerekirken Anayasa Mahkemesi’ni suçladı:
“Alpay ve Altan kararıyla (yayınlanan mahkeme açıklamasına göre) Anayasa Mahkemesi; anayasa ve yasaların çizdiği sınırı aşmış, kendini ilk derece mahkemesi yerine koyarak vaka ve delil değerlendirmesi yapmış; suçun oluşumunu ve delil durumunu değerlendirmiştir.”
xxxxxxx
Dosyaya bakan 26 Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kemal Selçuk Yalçın ve üyesi M. Akif Ayaz da siyasal iktidarın sözcüsünün tweeti doğrultusunda hareket etti.
Hem anayasanın ihlal edildiğini görmezden geldiler hem de Anayasa’nın 153. Maddesini yok sayarak beni tahliye etmediler.
Gerekçe olarak da Bekir Bozdağ’ın iddialarını öne sürdüler.
Bir sonraki mahkemeye itiraz ettim.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Abdurrrahman Orkun Dağ ve üye Seval Alaçam da Anayasa’nın 153 maddesine rağmen, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararını uygulamadılar ve beni zorla beş buçuk ay daha hapis yatırdılar. Anayasayı yok sayan bu kişilerden Abdurahman Orkun Dağ, HSK tarafından taltif edilerek Yargıtay üyesi yapıldı.
xxxxxxx
Anayasa Mahkemesi kararının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığım başvuru da sonuçlandı.
AİHM de hukuksuz şekilde tutuklandığıma karar verdi.
Ayrıca AYM Kararına rağmen İstanbul 26 ve 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin anayasayı yok saymak için Bekir Bozdağ’dan ödünç aldığı iddiaları da yanıtladı:
“Bu bağlamda AİHM, 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin dosyada yer alan unsurları değerlendirmemesi gerektiğine dair gerekçesine katılamamaktadır.
Nitekim aksi bir tutum, Anayasa Mahkemesi’nin ilgilinin aleyhinde sunulan delillerin içeriğini incelemeksizin, ilgilinin tutukluluğuna ve tutukluluk halinin devamına ilişkin kararın yasallığıyla ilgili şikâyeti inceleyebileceğini ileri sürmek anlamına gelecektir.”
Bu kararla Avrupa’nın en yüksek mahkemesi, dosyadaki “delillerin” hukuki olup olmadığının doğal olarak incelenmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamış oldu.
xxxxxxx
Anayasal suç işleyerek beni hukuksal zorbalıkla 5.5 ay fazladan hapis yatıran 4 kişi için bir kez daha Anayasa Mahkemesi’ne başvurdum.
Anayasa Mahkemesi bu kez de bu dört hâkimin anayasayı çiğnediğine karar verdi. Suç işlediklerini hüküm altına aldı.
Hem AYM hem AİHM yani Avrupa’nın ve Türkiye’nin en yüksek iki mahkemesi, başvuru dosyalarındaki delillerin hukuki olarak delil olup olamayacağını inceleme yetkisine sahip olduklarını karara bağlanmış oldular.
Artık bundan sonra kimsenin kalkıp “AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin anayasa ve yasaların çizdiği sınırı aştığı, kendini ilk derece mahkemesi yerine koyarak vaka ve delil değerlendirmesi yaptığı, suçun oluşumunu ve delil durumunu değerlendirdiği” palavrasını sıkamayacağını düşünürsünüz, değil mi?
Çok aldanırsınız.
Zorbalığın saçmalamaktan başka sığınacağı bir yer yoktur çünkü.
xxxxxxx
Bekir Bozdağ’ın 12 Ocak 2018 tarihli tweetindeki sözlerin aynısını, şimdi de 26 Eylül 2023 tarihinde,
AİHM'in Yüksel Yalçınkaya kararına ilişkin olarak Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un ağzından duyduk:
“AİHM'in yetkisini aşarak delil incelemesi yapmak suretiyle ihlal kararı vermesi kabul edilemez.”
Adalet Bakanı ne AİHM ne de AYM kararlarından haberdardı.
Ya da haberdar değilmiş gibi yapıyordu… Bu ihtimal daha da korkunçtu
xxxxxxx
AİHM, Yalçınkaya kararında,
“Sadece Bylock kullanımının, sendika ya da dernek üyeliğinin, bir kişinin terör örgütü üyesi olarak kabulüne yeterli olmayacağına, aksi halin yasanın geniş ve öngörülemez yorumu olduğuna, bu nedenle de adil yargılanma hakkının, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ve toplanma özgürlüğünün ihlal edildiğine” hükmediyor.
15 Temmuz Yargısı, evrensel hukuk karşısında bozguna uğruyor…
Telaş bundan…
Hukuk karşısında o kadar çaresizler ki bilgisiz ve yetersiz duruma düşmeyi kabul etmek zorunda kalıyorlar.
xxxxxxx
Evrensel hukuku yok saymak, inkâr etmek, mağdurlara zulmetmenin yolunu açıyor ama hukuksuz uygulamaların sorumlularını da açıkça mahkûm ediyor.
Üstelik onları hukuk karşısında suçlu durumuna düşüren “kanıtlar"da uydurma değil, hepsinin yasalarda karşılığı var…
Hepsi, kendi verdikleri kararlarla, söyledikleri sözlerle kayıt altına alınmış.
15 Temmuz yargısının uygulamalarının siyasal ve hukuksal sorumlusu olmaktansa, mağduru olmak bin kez daha evladır.
Bugün belki acı çekersiniz ama “hukuk geldiğinde benim durumum ne olacak” diye gelecekten korkmazsınız.
xxxxxxx
Bu karanlık ortamdan…
Tek sağlıklı çıkış hukuk devleti ve cumhuriyetin demokratikleşmesi iken….
Lanet terör sahne almaya çalışıyor…
Yeni bir terör ve şiddet dalgası puslu havayı özleyen ve ondan yeniden medet umanların işine yarar. Türkiye ise bir kez daha kaybeder.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.