Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Serçe ile kuzgun ya da cehalet seferberliği

Sezen Aksu’ya karşı örgütlenen saldırıda Diyanet yasal görevleri ve teolojik vasfıyla değil hedef gösterici olarak devreye girdi. Diyanet’in maksadını en iyi Devlet Bahçeli anladı.

Bir ara Şahan Gökbakar sevilmeyen kişi ilan edildi, sonra Cem Yılmaz çekiştirildi, şimdi Sezen Aksu hedef. Gerçek anlamıyla hedef. Avukatların da dahil olduğu bir heyet suç duyurusu yaptı, mal varlığına el konulması bile istendi. Mahkemelerden olur olmaz şeyler isteyen meczuplar çoktur, bir ara tarihi dizi filmlerle ilgili bir paylaşımdan ötürü bir kişi gözaltına alındı, başka bir ara Osmanlı soyuna hakaret savcıların peşine düştüğü bir şey oldu, fakat Sezen Aksu etrafında kaynatılan kazan hepsinden çok başka. Bu saldırılar kimi için kültürel iktidar kavgasının bir tezahürü, başkaları için gündem değiştirmenin bir yolu; belki bunlarla ilgisi vardır fakat Sezen Aksu meselesinin gidişatına hakim olan şiddet, meselenin daha karmaşık ve tehlikeli olduğunun alameti.

"EN HAFİFİ TABİRİYLE…"

Meselenin özü, özeti malum: Sezen Aksu’nun bir şarkısındaki sözler. "Selam söyleyin o cahil Adem ile Havva’ya." Elbette Diyanet de topa girdi erkenden:

"Kur'an-ı Kerim'de 'halife' olarak nitelenen Hz. Adem ve onun eşi Hz. Havva, bütün insanlığın müşterek değeri ve muazzez atalarıdır. Dolayısıyla maksadı, niyeti ve bağlamı ne olursa olsun, İslam'ın seçkin, önder ve örnek şahsiyetlerine dair söylenen her cümlede, yapılan her açıklama ve yaklaşımlarda son derece hassas ve dikkatli olunması gerekmektedir. Dini şahsiyet, sembol ve değerlerle ilgili özensiz tutum ve davranışlarda bulunulması, en hafif tabirle saygısızlıktır."

Hemen belirtmek lazım ki Diyanet, hiçbir teolojik bakış ortaya koymadan, hiçbir yorum inceliğine girmeden bu türden bakışların ve inceliklerin de yolunu çok kaba biçimde kapatarak giriyor topa, yani maksadı, niyeti "din-diyanet işleri" değil, açıkça sanatçıyı hedef göstermek. Başka türlü her türlü "maksat, niyet ve bağlam" nasıl devre dışı bırakılabilir?

Adem’in şeytanın verdiği vesvese ile Allah’ın emrini çiğnediği Kurani bilgisi "bağlam" olarak bu kadar kolay nasıl silinebilir? "Allah, Adem’e bütün isimleri öğretti" ayeti, Adem’in önceden "bilgisiz", yani "cahil" olduğunu anlatmıyor mu bize? Ya o ağaca yaklaşmakla emir çiğnemesi?

Burada Diyanet, kutsal anlatıların, mesellerin yorumlanma, okunma ve kullanılma inceliklerine vurgu yaparak sanatın, sevginin, ifade özgürlüğünün yerini vurgulayacağına, "maksat, niyet ve bağlam ne olursa olsun" diyerek linç kamuoyunu örgütlemekten başka ne yapıyor olabilir? Bütün bunları söylerken Diyanet’in teolojiyi ve onun tarihini yok sayarak kendi tanımının dışına çıkışını ifade etmeye çalışıyorum, yoksa elbette esasen sanatçı veya değil hiç kimsenin lafını tehditkar biçimde ağzına tıkma hakkı yoktur Diyanet’in.

SERÇE TEDİRGİNLİĞİ

"En hafif tabirle saygısızlık" sözünün ne anlama geldiğini en iyi Devlet Bahçeli anlamış görünüyor. Koalisyonun kendi küçük gölgesi büyük partisi MHP’nin lideri Bahçeli, "Bu sanatçıya diyorum ki, serçeysen serçeliğini bil, sakın kuzgunluğa heves etme" diye seslendi. Nefret literatürüne unutulmaz katkılarıyla tarihe geçmek isteyen Devlet Bahçeli’nin bir kişiye parmak uzatarak bağırması hiç hayra alamet bir iş değil, küçümsenecek bir iş hiç değil.

Serçe dediği Sezen Aksu. Minik Serçe ya lakabı. Lakap, Edith Piaf’a (ufak tefek olması ve soyadı nedeniyle) serçe denilmesinden ilham alan bir gazetecinin marifeti. Neşeyi, hareketliliği çağrıştıran, iki sanatçıya da yakışan bir lakap doğrusu. Kuzgunun yeri ise farklı, rivayete göre II. Mahmut amcası III. Selim katledildikten sonra söylemiş bu lafı. Ya devletin başına geçecek ya da ölüsü kuzgunlara, kargalara kalacak. Devlet Bahçeli bu anekdotu bilir mi bilmez mi bilemem ama bir devlet yetkilisinin bir sanatçıyı "kuzgun" yaftasıyla, onu din ve devlet için tehdit olarak işaret etmesi yeterince tehlikeli gerçekten.

Yargı teşkilatına başvuru yapıldığına, Diyanet dil ve Bahçeli parmak uzattığına göre "güvercin tedirginliği"nden sonra "serçe tedirginliği"nden söz etmek ne yazık ki hiç de yersiz olmayacak.

BİR KOÇGİRİ ŞARKISI

Son olarak, bu şarkıdaki "cahil" sözünün bende uyandırdığı çağırışımı anlatayım müsaadeniz olursa: Şarkıyı dinlediğimde, bir Koçgiri şarkısına gitti aklım. Bileceksiniz, Aynur’un güzel sesiyle söylediği Kurmanci "Dewo Dewo" şarkısı. Bu bir neşe şarkısı, Kürtçe diye hep ağıt olacak değil ya. Kınalarda, düğünlerde çalınıp söylenirdi ben küçükken. Kadın-erkek ilişkisini, gelin-kaynana ilişkisini mizaha, taşlamaya dayalı biçimde anlatıyor. Şarkının bir kıtasında şöyle bir ifade var:

Dewo dewo bibe ez te dakim

(Ayran, ayran ol ki seni süzeyim)

Bejnika fitoz paş te bakim

(İnce boyumu ardından sallayayım)

Wan cahîlan ji xewê rakim

(Bu cahilleri uykudan uyandırayım)

Wan xortikan li xwe şakim

(Bu gençleri birbiriyle seviştireyim)

"Wan cahîlan" yani "bu cahiller" dediği, genç evli bir çift. Koçgiri’de "cahil" bilmeyen anlamından çok "genç" anlamında kullanılıyor. Bütün gençler "cahil"dir Koçgirililere göre ve gençlere cahil demek en küçük bir aşağılama, dışlama ya da küçümseme iması bile içermez. Bu lügat özel bir bilgeliğin ürünü: Genç, daha öğreneceği, anlayacağı çok şey olan demek. Söz dinlemeyebilirler, laftan anlamayabilirler, söylenin tersine gitmeyi tercih edebilirler, yaşama katılmanın, yaşamanın, yaşamı öğrenmenin ana yollarından biri değil mi bu zaten?

Adem ile Havva da söz dinlemediler, Allah onları yok etmedi, bir dünya verdi onlara.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi