1 mayıs ya da balkon kutlaması

balkona kırmızı bez asmak, kendi kapımıza çarpı koymaktan çok farklı değil. evet, varız ama varlığımızın anlamlı olması için, onların talepleriyle buluşmak gerekiyor.

cumhuriyet tarihinin ilk yasal 1 mayıs kutlaması 1976 yılında taksim meydanı’nda gerçekleşti. o yıllarda 1 mayıs günü, bahar bayramı adıyla tatildi. bu tatil 1980 darbesinden sonra kaldırıldı, 2009’da, bu sefer işçi bayramı olarak tekrar tatil oldu.

o dönemde en yaygın bilinen 1 mayıs marşı sarper özsan’ın yazdığıydı. ama daha önce, 1927 yılında demiryolu işçileri tarafından söylendiği öne sürülen, çok güzel bir 1 mayıs marşı var.  

sözlerinin bir kısmını paylaşmak istiyorum: bir mayıs bize şiar getirmiş/ yaşasın yaşasın sekiz saat iş/ iş sekiz saat, uyku sekiz saat /sonra sekiz saat ders ve istirahat/ bir mayıs bir mayıs ilk dileğimiz yaşatacak seni tunç bileğimiz.

gerçeketen de 1 mayıs türkiye solunun ilk dileklerinden biri, kutlanabilmesi çok uzun mücadeleler sonucu mümkün oldu. ama bu marşta anılan ve bundan çok daha önemli olan 8 saatlik işgünü talebinin gerçekleşmesine yaklaşıldığı olduysa da tam olarak hiçbir zaman hayata geçmedi. bu, şimdi her zamankinden daha yakıcı bir talep çünkü iş saatlerinin uzaması aynı zamanda işsizliği de artırıyor. salgın koşullarında can güvenliği yani ücretli izin çok daha önemli bir talep haline geldi. ayrıca başta sağlık olmak üzere farklı işkollarının farklı talepleri var. 

bazen iç içe olan meseleler arasında bir ayrışma oluyor ve zaman zaman bu bir açı ortaya çıkartıyor. bence şimdi öyle bir andayız. bugün bu taleplerin dillendirilmesi, daha önemlisi kabul görmesi 1 mayıs’ın layıkıyla kutlanmasından çok daha önemli. 

sokağa çıkma yasağının olduğu fransa’da 1 mayıs’ı balkonlardan kutlama fikri olduğunu basından okuduk. evet, neolibelarizm ve pandemi koşulları pek çok ülkenin yaşam koşullarını birbirine benzetti. ama bu her şeyin birbirine benzediği anlamına gelmiyor. burada da zaman zaman, balkonlara, camlara kırmızı bez asılmalı gibi öneriler yapıldığını görüyorum. daha önce, 1 mayıs yasakları sırasında evlerden, balkonlardan sokakta eylem yapmaya çalışanlara destek verildiği olmuştu. (2014 yılında, kurtuluş’un ara sokaklarından birinde polis slogan atanlara gaz attı, herkes apartmanlara sığındı. gaz dağılırken dışarı çıktık, o sırada çevik de dağılıyordu ve bir evden sokağa 1 mayıs marşı doldu. hayatımın en unutulmaz anlarından biri olabilir.) ama dikkat ederseniz bunlar sokaktaki eyleme destek veriyordu, eylemin kendisi değildi. bugün de inanıyorum ki, 1 mayıs’ta sokağı terk etmemeye çalışacak birçok cesur ve kararlı arkadaşımız vardır ve kitlelerin saygısını kazanırlar ama unutmayalım ki cesarete duyulan saygıyla kendi taleplerine sahip çıkanlara duyulacak güven arasında önemli bir fark var. 

aradan geçen yıllarda konjonktür değişti. konjonktür sadece baskının dozuyla ilgili değil, aynı zamanda öncelikler değişti, sola kulak verenlerin beklentileri farklılaştı. o gün sokağı terk etmemenin, taksim ısrarının anlamı farklıydı. bugün pandemi koşullarında, büyük ihtimalle yarı sokağa çıkma yasağıyla geçecek 1 mayıs’ta emekçiler için öncelik, hayatta kalabilecek koşulların sağlanması, bu talebin olabilecek en yüksek sesle, olabilecek en fazla insana ulaşması. 

muhalefet açısından bu talebi dile getirmek, gerçekleşmesini sağlamak bir görev. ancak pandemi ortadan kalkınca daha da ağırlaşacağı belli olan baskı koşullarına hazırlık yapmak da bir zorunluluk. bu yıl için yapılan öneriler arasında sık sık, balkonlara kırmızı bez asmak, balkondan 1 mayıs marşı söyleme fikrine rast geliyorum. bu eylemler, "bu evde en az bir muhalif, bir solcu yaşıyor"un ötesinde bir söz söylemiyor bence. yıllardır, iktidarın kendi milislerini kurduğu konuşuluyor. bu iddiaların hepsini gerçekçi bulmuyorum ama iktidara sırtını yaslayıp solculara karşı suç işlemeye hazır binlerce sağcı erkek olduğundan hiç şüphem yok. kars belediyesine yapılan saldırıdan sonra olanlar bu güvenlerinin ne kadar haklı olduğunu da gösteriyor. bu koşullarda balkona kırmızı bez asmak, kendi kapımıza çarpı koymaktan çok farklı değil. ve tekrar edeyim, kendimizin solcu olduğunu ifade etmek dışında, "biz varız" demek dışında bir anlamı yok. evet, varız ama varlığımızın anlamlı olması, daha önemlisi, emekçiler için anlamlı olması için, onların talepleriyle buluşmak gerekiyor. bunu başarabilecek yöntem ve eylemler, başta sendikalar olmak üzere emekçi örgütlerinin oluşturacağı bir ortak aklın ürünü olabilir ancak. buna çok ihtiyacımız var, bu 1 mayıs’a bambaşka koşullarda giriyoruz, kutlamamız da bambaşka olmalı. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi