iktidara diss atmak

rapçiler kendi bilinçleri kadar konuşuyor, bu eksik ya da yetersizse solcuya düşen bunun eleştirisi kadar bu insanlara neden ulaşılamadığıyla ilgili özeleştiri olmalı.

türkiye’de politik müzik denince akla solcular geliyor; zaten sağcılar da sevilen solcu müzisyenlerin sound’unu kullanarak müzik yapıyor.

türkçe politik müziğin tarihi tam olarak ne zamana, kime dayanır bilmiyorum, 1920’li yıllarda yazılmış, kızıl bursa gibi çok güzel marşlar var. 1960 sonrasında marş türünün dışına da çıkılıyor. çocukken maruz kalmak suretiyle hatırladığım örnekler arasında rahmetli âşık ihsani var. bu yazıda müzikal değerlendirmelere girmeyeceğim ama yine de "allah muhafaza" demeden edemiyorum. daha sonra benzer "allah muhafaza" başka örnekler de çıktı, dinlenebilir olanlar da. bunların bir kısmı örneğin zülfü livaneli 12 eylül darbesi sonrasında da epeyce dinlendi ama 1980 sonrası türkçe muhalif müziğe damgasını vuran iki önemli isim var bence. bunlardan biri grup yorum, diğeri de ahmet kaya.

grup yorum’un birçok şarkısı da marş olarak değerlendirilmeli, öyle olmayanların sound’u türkçe müzikte bir ekol sayılır, sadece politik müzik alanında değil, bir dönem dizi müziklerinde de çok kullanıldı. imkânsız aşk adlı parçasıyla çok tanınan cem yıldız’ın yazdığı birçok dizi müziği o sound içinde yer alıyor, mesela.

sözler açısından grup yorum, bir hikâye anlattığında bile, tekil öyküleri değil, "bizim büyük anlatımız" diye tanımlayabileceğim şeyi aktarır; özellikle eski şarkılarında.

ahmet kaya ise, tekil insanların, devrimci saydığı bir erkeğin hikâyesini anlatır. müzikal olarak ise, arabeskin yükselip şehirli emekçilerin müzikal ihtiyacına cevap verdiği bir dönemde tam da o türün içinde yer aldı ve bunu kınanacak bir teslimiyet olarak değil önemsenecek bir çaba olarak tanımlamaktan yanayım. arabeski geleneksel halk müziğiyle başka yerel –örneğin klasik türk musikisi- ve zaman içinde yerlileşmiş –balkan, latin vb- türlerin bir harmanı olarak gibi görüyorum.

ama bütün bunlar, bu ülkede başka politik parçaların yapılmadığı anlamına mı geliyor?

örneğin madımak katliamı ile ilgili hardcore grubu radical noise’un yaptığı çığlık adlı parça, edip akbayram’ın ya da grup yorum’un aynı konudaki şarkılarından daha mı önemsiz? ya da daha popüler olan ve anaakım içinde yer bulabilen mor ve ötesi’nin cambaz’ı etkisiz mi? evet, bu grupları herhangi bir dayanışma konserine falan davet etmek mümkün olmayabilir ama dinleyicilerinin genellikle politize olmamış insanlar olduğunu düşününce, çok daha etkili ve önemli buluyorum çünkü politik müziği politikleşmiş insanların duygularını harekete geçiren değil toplumsal gerçekleri anlatan müzik olarak tarif ediyorum.

son yirmi yılda, bu anlattıklarım olup biterken türkçe rap de mayalanıyordu. hayır, sadece almanya kökenli cartel’den söz etmiyorum. evet, bu grubun rap’in tanınmasına katkısı var ama onu izleyen patlamaya katkısı yok denecek kadar az. rap özellikle 2000’lerin başından itibaren –müzikal değil, sosyolojik olarak- arabeskin yerini aldı. bunun birden fazla sebebi var ama bence bunların başında üretim sürecinin demokratikliği geliyor. rap yapmak için bir müzik aleti çalmaya hatta müzik bilgisi edinmeye gerek yok; zaten bütün bunlar, sıradan bir emekçi aile için lüks sayılacak şeyler. basit bir bilgisayar, çok ucuza kiralanan stüdyolar ve hepimizin bildiği dil ve biraz alıştırma rap yapmak için yeterli.

türkçe rap yapanlar içinde dili şair mertebesinde kullananlar da var, küfürden öteye geçemeyenler de. türkiye’de epeyce kürtçe rap de yapılıyor ama benim bu konuda değerlendirme yapacak bilgim yok. ama daha önemli bir nokta var; rap pop müziğin çiğnediği sakıza pek bulaşmadan yani aşktan neredeyse hiç söz etmeden ilerliyor.

rapçilerin çoğu emekçi mahallelerinde yaşıyor, yoksulluğu, emekçi hayatını tanıyan, bilen insanlar ve parçalarında yoksulluk ve yoksulluğun ortaya çıkarttığı çaresizlik sık sık anlatılıyor. paradan, lüks hayattan söz ettiklerinde de buna kriminal yollardan ulaşılmış oluyor; yani yoksulluğun ulaşabildiği servet! ben de biliyorum, emekçiler disk’in eski görsellerindeki, emek ve sisteme dair bilinçle donanmış güçlü ve onurlu insanlar olsalar işler çok kolay olurdu ama maalesef madde ticaretinin son halkası, badigardlık, kiralık katillik, çek senet tahsilatı, hırsızlık gibi meslekler, kaderini değiştirmek isteyen, işsiz geleceksiz yoksulların karşısına çıkan ilk alternatifler oluyor.

bütün bu sebeplerle susamam adlı parçayı yapan müzisyenlerin emekçi kökenleri bence genç olmalarından daha belirleyici. o yüzden şarkıda yoksulluktan söz edilmesi şaşırtıcı değil, tam aksine, belki solun yoksulluktan bu kadar az bahsetmesi şaşırtıcı.

eğer böyle manifesto tarzı bir çalışma yapmamış olsalardı belki eksik bıraktıkları kesimleri anmak da akla gelmezdi. lgbti+’lerden söz edilmemiş mesela. ama bu konuda grup yorum’a gösterdiğimiz hoşgörüyü bu insanlara da gösterebiliriz değil mi? kürtler konusunda da aslında… neyse deyip geçeyim ama şunu hatırlatmak istiyorum.

bu rapçiler kendi bilinçleri kadar konuşuyor, bilinçleri eksik ya da yetersizse bu noktada solcuya düşen bunun eleştirisi kadar bu insanlara neden ulaşılamadığıyla ilgili özeleştiri olmalı. ben de farkındayım, hep haklı çıkmanın en kolay yolu hiçbir şeyi beğenmemek çünkü gerçekten hatasız kul olmuyor! eğer muhalefet yönetmek değil değiştirmek için yapılan bir işse herhangi bir şeyi beğenmek için kendi kontrolümüzde olması şartını aramayız değil mi? bu kadar yaygın dinlenen bir türde, böyle bir dönemde eleştirel bir şeyler söylenmesinin değerini görmezden gelmek mümkün değil. ama bir yandan da bir şarkıya, şarkılara, müziğe bu kadar fazla anlam yüklemek, bu kadar çok şey beklemek, bu kadar fazla umuda kapılmak, bir kurtarıcı için nereye bakacağını şaşırmış olmanın, bizim büyük çaresizliğimizin işareti değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi