ayşe düzkan
yalnız bırakmamak yetmez ki
siz de farketmişsinizdir, kendisine yönelik erkek şiddetini teşhir eden her kadın, geçimini, itibarını tehlikeye atarak yapıyor bunu. sadece adı, ailesi ve yakınları dışında da tanınan ünlüleri kastetmiyorum. örneğin tekstil işçisi bir kadın, kendisini taciz eden tezgâh arkadaşını şikayet ettiğinde, işten atılmayı göze alıyor. tacizci ustabaşıysa bu kesin; "adı böyle bir olaya karıştığı için" kendisinden uzak durulması riski de var tabii.
ama bazen göze alınanlar daha da ağır olabiliyor. facebook paylaşımlarından dolayı beş ay hapse mahkum edilen 36 yaşındaki filistinli şair derin tatur, hapisten çıktıktan sonra verdiği bir röportajda, hapishaneye girerken yapılan aramaların hatırlattığı korkunç bir deneyimi paylaştı; yedi yaşından 12 yaşına kadar yakın akrabası bir erkeğin sistematik tecavüzüne uğramıştı. tatur, "erkek işgali ve israil işgali beni susturabileceklerini sandılar ama tam tersi oldu," diyor ve ekliyor, "bunu açıkladıktan sonra o adam defalarca penceremin altına gelip küfürler savurdu, beni öldürmesi ihtimali olduğunu biliyorum ama susmayacağım."
kadınlar, her şeyi göze alarak kendilerine karşı işlenen suçları ve suçluları teşhir ediyor. peki suçlular ne yapıyor? sizin de dikkatinizi çekmiştir, siyasetçiden oyuncuya, futbolcudan manava hiçbir erkek, bir kadına karşı suç işlerken herhangi bir endişe, tasa duymuyor. yaptıkları ifşa edildiğinde bile pişman olmuyorlar; ünlülerin, halkla ilişkilerci ya da basın danışmanı kaleminden damlayan timsah pişmanlıklarını saymıyorum.
son zamanlarda, her haklı itiraz karşısında geliştirilen bir tavır var; kimsenin günahını almak istemem ama fikri bir pozisyon olmaktan ziyade, bir ruh hali, bana kalırsa. biri bir şeyi mi eleştirdi, onun bir basamak üstüne çıkmak üzere sorular soru: "sıla’yı gündem yaptınız, peki ama onlarca kadın öldürülürken ne yapıyordunuz?" itiraz ediyorduk güzel kardeşim, mücadele ediyorduk, elimizden ne gelirse yapıyorduk. ama evet, sıla çok önemli bir örnek çünkü kadınlara şiddetten korunmak için önerilen ne varsa, var sıla’da. dik bir kadın, eğitimli, ekonomik bağımsızlık ne kelime, bildiğiniz zengin, güçlü, sadece manevi olarak değil, boylu boslu, hani dalyan gibi derler ya öyle. gezi sırasında ve 15 temmuz sonrası cesareti ortada, tek bir belediye konserine bile müdana etmemiş olması, dostun düşmanın malumu. sonra gözalıcı bir güzelliği var, son yirmi yılda türkçe pop müziğin en önemli isimlerinden; daha ne olsun.
arkalardan parmak kaldıranları görür gibiyim, hayır arkadaşlar, "doğru adam seçmek" diye bir insani erdem, özellik, marifet yok. buna karşılık doğru insan olmak, yanlış yapmamak gibi bir mecburiyet var.
kadınları herhangi bir şekilde sevme kabiliyetinden yoksun erkekler, sosyal medyada, gerçek hayatta, hayaller aleminde övünmeye koyuldu; bir kere bile birine, ahmet kural’ın malum bakışıyla bakmamışlardı, bakmayacaklardı; afferim onlara. bir oyuncunun, kameraların varlığını bildiği bir andaki bakışı neden bu kadar konu edilir, bunu anlamıyorum; profesyoneller belki sadece sahnede/sette rol yapar ama gündelik hayatta hiç mi yapmacık bir şeyle karşılaşmıyoruz, belki o sırada o rolü kendisine yakıştırmıştı, bu konu üzerine düşünürken –sadece bir ihtimal bile olsa- bu ihtimali göz önünde bulundurmak gerekmez mi? ki son açıklamasındaki "türkiye’ye örnek gösterilen bir aşkın parçası iken" ifadesi bu ihtimali güçlendirmiyor mu kadınların sürekli yalan söylediğinden şüphe edenler, neden aynı şeyi erkeklerden hiç beklemiyor?
insan, sevdiği insanın bir başkasını tercih etmesine üzülebilir, canı yanabilir tabii, insanlık hali. ama şunu da soralım, aynı insanlık hali, bunun duyulmasından çekinmeyi de kapsamaz mı? öyleyse aşk adı verilen sevgi türü, sıkışınca, "başkasıyla olduğunu açıkladı" anlamına gelebilecek açıklamalara başvurmayı neden ve nasıl içerir?
şunun altını çizmek istiyorum; aşk, bir istihdam süreci değil ve gönlün nereye konacağı, kime kanacağı belli olmuyor; inanmayan kendi –vuslata erilmiş, kavuşmak kısmet olmamış- portföyünü gözden geçirsin. kadınların kendilerini korumak için alacakları önlemler kendi aralarında konuşacakları, kendi başlarına kararlaştıracakları şeyler. ama toplumsal mesele, bu eğri büğrü adamları doğru hale getirmek. o yüzden sıla’nın yanında olmak yetmiyor arkadaşlar, mesele ahmet kural’ın karşısında durabilmek. mesele, ahmet kuralları rüsva etmek, başka bir yerde bir ahmet kural, aynı yastığa baş koyduğu bir kadını "itekleme"ye niyet ettiğinde; niyetinden dönmesini sağlamak. çünkü hani o cinnet, o öfke nöbeti hali var ya, o bir hal değil, bir hak; insanın başına bir şey gelmeyeceğini, en fazla şefkatle cezalandırılacağını bildiği zaman kullandığı bir hak. kadınların haklarını gasp etme hakkı.
o yüzden, yapı kredi bankası’nın ahmet kural’la işbirliğini sonlandırdığını açıklaması çok önemli. bir başlangıç, umarım devamını da getiririz. çünkü bu adamları yaptıklarına pişman etmek, erkek şiddetini cezasız bırakmamak ilk adım. sonra? sonra işte, böyle böyle değişeceksiniz. erkeklikten soyunup, o kirli donu tarihin çöp tenekesine atıp insan olacaksınız. böyle böyle…