İnsan sevince iyi kalpli yolcu oluyor...

İnsan sevince bütün hayatlara aşina oluyor, engelleri yıkıyor. Bütün o eşsiz, o unutulmaz anlara konuk oluyor…

Seninle çoğalıyor hayatım. Zamanın beni küçülten engelleri kalkıyor, seni düşündükçe sevgili, yaşamadığım günleri yaşadığımı, görmediğim kahramanlarımı gördüğümü, onların o coşkulu, o büyükhayatlarına ortak olduğumu hissediyorum.

İşte ‘ Halikarnas Balıkçısı’, daha kimseler uyanmadan Bodrum sokaklarına küpe çiçeklerinin tohumlarını o bereketli elleriyle ekiyor, sonsuz bir sevgiyle. Birkaç hafta sonra Bodrum’un yoksul ama neşeli kızları, o küpe çiçeklerini kulaklarına takıp dolaşacaklardır… Bu, Balıkçı’nın hayatının en mutlu anlarından biri olacaktır…

Zalimlerin, yüzlerce yıl hapis verseler de, onun, kafasında yarattığı özgürlüğü hapishaneye sokamadıkları İsmail Beşikçi’nin, dışarıda olduğu günlerden bir gün, odasında çalışırken evini su bastığı söylenir. Su, çalıştığı odasını da kaplar, ayak bileklerinden yukarıya yükselir, ama o işine öylesine dalmıştır ki fark etmez bile, neden sonra karısı gelir ve ona evin sular altında olduğunu söyler…

Bilirsin sevdiklerime en çok çiçek hediye ederim. Ve mutlaka sokaklarda sepetlerinde, o rengarenk kovalarında çiçek satan, o güleç, o hoş sohbet çingenelerden… Geçen gün fark ettim ki hep pazarlık ediyorum ben onlarla… Ne kötü, pazarlık edecek o güzelim çingene çiçekçiler mi kaldı, diye düşündüm, yüzüm kızardı. Ve hemen aklıma Yılmaz Güney geldi. Sevgilisinin gönlünü almak için bir kamyonun arkasını tamamen gül yaprağıyla dolduran Yılmaz GüneyYılmaz Güney çingene çiçekçilerle asla pazarlık etmemiştir eminim…

Arkadaşları, Neyzen Tevfik’ le iddiaya girmek isterler. Yıllardır İstanbul sokaklarında yaşayan ve bu süre içinde neredeyse hiç yıkanmamış, çok yaşlı ve meczup bir kadınla otel odasında bir süre belki de en fazla bir saat baş başa kalacaktır. Eğer Neyzen bunu başarırsa, ona içki ısmarlayacaktır arkadaşları. Hiç düşünmeden, peki, der Neyzen Tevfik ve o kadınla otel odasına girer. Bir saat, iki saat, üç saat… Kapının önünde bekleyenler merak içindedirler. Odada acaba neler oluyordur? Kulak kabartırlar: içeriden aşk sözleri, sevgi yakarışları ve ney sesleri gelmektedir. Birkaç saat sonra, sabaha karşı, Neyzen Tevfik, arkadaşlarının, yanında durmaz, kaçar, dedikleri o çok yaşlı, o meczup kadınla kol kola, göz göze ve birbirlerine derin bir sevgiyle bakarak, kendilerini seyredenlerin şaşkınlık dolu bakışları arasında çıkıp gider…

Zulmün kalesi Diyarbakır Cezaevi’nde, üzerlerinde uygulanan insanlık dışı baskıları protesto etmek için Atatürk’ün veciz sözlerini yazsınlar diye zorla verilen boya ve tinerlerle kendilerini alev alev yakar dört Kürt genci…

Beyoğlu’nun meyhanelerinde, kumarhanelerinde, batakhanelerinde bu hayatın, bu keşmekeşin anlamını ve anlamsızlığını arayan, kirli pardösüsünün yakaları kalkık, hüzünlü bir adam dolaşır bir başına… Fahişeler, konsomatris kadınlar, kumarbazlar, pezevenkler, fedailer, şoförler, torbacılar, esrarkeşler, kendilerinden bildikleri bu adamı hep, Çakır diye çağırırlar… Ölünce, cenazesine gelince anlarlar onun büyük bir yazar olduğunu, Sait Faik olduğunu. Eminim bir yazar olarak değil, onlardan biri gibi gömülmek isterdi Sait Faik. Uzaklardan, o sevdiği sokak insanlarına şöyle bağırdığını duyar gibiyim: Ben sizden biriyim, ben de sizin gibi sokakların itilmiş, ezik, isyankar, neşeli aniden coşan, birden öfkelenen insanlarından biriyim. Sizden tek farkım şu: Yazmasam deli olacaktım!..

İşte böyle sevgili, insan sevince bütün hayatlara aşina oluyor, engelleri yıkıyor. Bütün o eşsiz, o unutulmaz anlara konuk oluyor… Hüzünlü, tuhaf, hayret verici, trajik, cesur bütün anlara, bütün o unutulmaz jestlere… İnsan sevince, profesörken, artık konuşmak anlamsız diyerek inzivaya çekilip bahçıvanlık yapmaya başlayan düşünür ve dilbilimci Wittgenstein’in yalnızlığını ve tıkanmışlığını daha iyi anlıyor…

Arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı edebiyat dergisi kapanınca kalan borçlarını, kimse ödemeye yanaşmadığı için, tek başına kuruşu kuruşuna ödeyen Oğuz Atay’ın, o öfkeyle ve hüzünle taçlanmış dürüstlüğünü daha iyi hissediyor…

İnsan sevince sevgili; henüz yazmadığı romanlarının teliflerinin kumar masasına süren ve kendisine: ‘’ Siz ne zaman roman yazacaksınız?’’ diye soran kumarhane sahibine: ‘’ Romanımı işte şu an yazıyorum’’ diyen Dostoyevski’nin yaratıcılığına olan inancına ve uçurumun kenarındaki korkusuz yaşamına bir kez daha hayran oluyor…

İnsan sevince sevgili, İngiliz Şair Lord Byron’nun, Tanrı’ya meydan okuyarak, dünyada neden bulunduğumuzu ve burada olduğumuz için bizden ne yapmamız istendiği sorusunu sanki ilk önce kendisinin düşündüğünü ve yanıtının da sanki kalbinde gezindiğini hissediyor…

Ceplerine çakıl taşları doldurup kendini göl sularına bırakan İngiliz romancı Virgina Woolf’la beraber, ölümün mükemmelliğiyle öpüşüyor.

26 yaşındayken bir düelloda hayatını yitiren Rus yazar Lermontov’la geride kalan yaşamını paylaşmak istiyor…

İnsan sevince sevgili, sahibi tarafından kırbaçlanan mazlum bir atın boynuna sarılarak ağlayan ve atın titreyen ürkek teninde belik de bütün acı çekenlere ve kırbaç altında olanlara sarılan yüce hayat düşkünü Nietzche’yi daha derinden anladığını fark ediyor…

İnsan sevince uçurumun kenarında dolaşıyor ve büyük yaşıyor sevgili… Bodrum sokaklarına küpe çiçekleri eken Halikarnas Balıkçısı oluyor, o küpe çiçeklerini kulaklarına takan Bodrumlu kızlar oluyor…

Bin yıl hüküm verseler de, zalimlere o bilge gülümsemesiyle ve sadece acıyarak bakan ve çalışırken dünyanın o sıradan zorluklarını unutan İsmail Beşikçi oluyor…

Sevgilisinin kapısının önüne bir kamyon dolusu gül yaprağı döken Yılmaz Güney: yaşı, üstü başı durumu ne olursa olsun sevmek, bağlanmak ve aşık olmak için sadece yanındaki insanın gözlerinin içine, yani kalbine bakan Neyzen Tevfik oluyor…

İnsan sevince sevgili, mesleki sıfatlarından nefret eden ve özgürlüğüne kutsal bir sevda gibi bağlanan, ama yine de bütün o görüp hissettiklerini, yazmazsa deli olan biri oluyor, Sait Faik oluyor…

İnsan sevince sevgili, bu tek boyutlu hayata meydan okuyor, büyük yaşıyor, kişiliğini tutsak alan engelleri yıkıp geçiyor… İyi kalpli bir yolcu oluyor…

Seni sevdikçe hayatım çoğalıyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cezmi Ersoz Arşivi