Gerçekten bir demokratikleşme isteniyorsa...

'İnsan hakları dernekleri, gazeteci dernekleri, meslek örgütleri ve benzeri bütün bu güçler bir araya gelmelidir. Eğer anayasa değişikliği yapılacaksa veya Türkiye'de bir değişikliğe gidilecekse, bütün bu bahsettiğim kesimlerin katıldığı bir birliktelik olmalı.'

Türkiye'de MHP lideri Devlet Bahçeli'nin geçen Ekim ayında yaptığı bir açıklamayla başlayıp PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat’taki çağrısı üzerine PKK'nin 12 Mayıs’ta silah bırakma kararı almasıyla yeni bir boyut kazanan süreç üzerine farklı değerlendirmeler sürüyor. DEM Parti'nin “Barış ve Demokratik Toplum” amacına yönelik olarak değerlendirdiği ve büyük özveriyle desteklediği süreci AKP'si ve MHP'siyle tüm iktidar bloku sadece bir "Terörsüz Türkiye" operasyonu olarak sunmaya devam ediyor.

Fırat Haber Ajansı (ANF)'den Barış Boyraz'ın Mart başında benimle yaptığı söyleşide bir barış ve demokratikleşme sürecinin gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiği konusunda görüşlerimi ayrıntılı olarak açıklamıştım. (Artı Gerçek, 10 Mart 2025)

Barış Boyraz, üzerinden iki ay geçtikten sonra benimle son durumu değerlendirmeme olanak veren yeni bir söyleşi yaptı.

Soruları ve yanıtlarımı aynen paylaşıyorum:

S -Türkiye'de çözüm ve süreç tartışmalarında iktidar tarafından atılmayan adımlar konuşuluyor. Son olarak uzun süredir konuşulan yargı paketi de beklentileri karşılamadı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben bu meseleye başından bu yana çok iyimser bakmıyorum. Çünkü devlete güvenmiyorum. Yani Türk devleti, mevcut yönetimiyle ve siyasi kadrolarıyla bana güven vermiyor. Çok büyük heyecan yaratan Devlet Bahçeli'nin çağrısından sonra, Abdullah Öcalan'ın Meclis'e gelip konuşacağı söylendi. Bu gerçekleşmedi. Öcalan'ın gönderdiği mesajlar çerçevesinde PKK'nin kongresini yaparak silah bırakma kararı almasına rağmen, şu ana kadar beklediğimiz gelişmeler olmadı.

S -Nasıl bir gelişme olmalıydı?

Benim kanaatime göre sürecin başlayabilmesi için birinci koşul, Kürt hareketini temsil eden Öcalan dahil olmak üzere, HDP yöneticileriyle siyasi tutukluların serbest bırakılması gerekiyordu. Bu gerçekleşmedi. Son olarak gündeme gelen ve adına "İnfaz Paketi" denilen hukuki düzenlemeden bahsedildi, fakat o paket ile ne Öcalan özgürlüğüne kavuştu ne de diğer siyasi tutuklular bırakıldı.

Unutmayalım, Gezi Hareketi'nden dolayı içerde bulunan arkadaşlar dahi yıllardır hapishanedeler. Şimdi darbe anayasasını değiştirmekten bahsediyorlar. Mevcut anayasanın eksiklerine rağmen, bu anayasayla birçok demokratik düzenleme yapılabilir.

S - Nasıl yani?

Bu anayasa, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesi'nin kararları bağlayıcıdır" diyor. Bu anayasa uygulanmadığı için, haklarında serbest bırakılma kararı verilmiş birçok dostumuz hala zindanlarda tutuluyor. Eğer yeni bir anayasa yapılacaksa, Tayyip Erdoğan'ın tayin ettiği 'kapı kulu' 15-20 kişinin hazırladığı bir anayasa olamaz.

Böyle bir anayasa, ancak kurucu meclis tarafından yapılabilir ve Türkiye'nin bütün demokrasi güçlerini, siyasal güçlerini temsil edecek bir kompozisyonun içinde hazırlanmalıdır. Ama onun olmasına da gerek yok, söylediğim gibi mevcut anayasayla da bir sürü sorun giderilebilir.

Siyasi mahkumların serbest bırakılması konusunda, 'Efendim bunlar bırakılırsa aynı zamanda Fethullah Gülen hareketinin mahkumları ya da tutukluları da serbest bırakılacak' diyerek karşı çıkıyorlar. Böyle korkunç bir şey olabilir mi? Eğer siyasi düşüncelerinden dolayı insanlar hapishanede tutuluyorsa, fark gözetilmeden bunların hepsi serbest bırakılmalıdır. Kürt hareketi de olabilir, Fethullah Gülen hareketi de olabilir, bunun dışında sol hareketin birçok mensupları hapiste tutuluyor, bunların hepsinin serbest bırakılması gerekir.

S - Bu noktada demokrasi vurgusu yapılıyor. Yani Kürt sorununun çözümünde demokrasinin gerekliliğine işaret ediliyor. Diğer yandan iktidarın muhalefeti bölmeye çalıştığı eleştirileri de geliyor. Siz nasıl görüyorsunuz?

Devlet Bahçeli'nin başlattığı, Erdoğan'ın da 'düşe-kalka' destekliyor gibi göründüğü yeni süreç içinde bu mesele büyük bir soru işareti. Çünkü demokratikleşme için meselenin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülüp birtakım yasaların çıkartılması ve gerekli kararların alınması gerekir. Böyle bir süreci yaşamıyoruz.

Öcalan'ın talebi üzerine PKK kongresinde alınan silah bırakma kararının uygulanması konusunda hiçbir somut adım yok. PKK karar verdi silahları bırakmaya. Nerede bırakacak? Nasıl bırakacak? Koşulları nedir? Yasal zemini var mı?

Biz bunu dünya örneklerinde de gördük, örneğin Güney Afrika'da... Gerilla güçleri ile merkezi hükümet arasında bir uzlaşma ve bir çözüm sürecine girilecekse, uluslararası otoritesi ya da itibarı olan kurumların bu işte mutlaka aracılık yapması lazım. Şu ana kadar böyle bir aracılık duymadım.

S - Masada üçüncü bir gözün olması gerekliliğini ifade ediyorsunuz, doğru mu?

Üçüncü bir göz mutlaka lazım; çünkü objektif olarak meseleyi götürecek bir hakem grubu olmalı. Avrupa'da, dünyada bir sürü insan hakları kuruluşları ve şahsiyetleri var. Bunlar, yıllardan beri Türkiye'nin demokratikleşme mücadelesine katkıda bulunuyorlar ve hiçbir zaman Türk devletinin düşmanı da olmadılar.

Fakat Tayyip Erdoğan, şu anda uluslararası alanda Filistin gibi, Ukrayna gibi meselelerde kendisini hakem misyonunda görüyor. Bu sebeple, her türlü dış yardımı ya da arabuluculuğu reddediyor.

Burada bir vurgu yapmak istiyorum: Ben, DEM Parti'nin bu olaya biraz daha hazırlıklı ve kararlı girmesini beklerdim. Şartlar yerine getirilmeden çok çabuk barış süreci atmosferine girildi. Tamam saygı duyuyorum, ziyaretler yapılmalıdır, görüşmeler olmalıdır.

Ama o noktaya geldi ki, sanki Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan birdenbire mucizevi bir değişimle Türkiye'de bütün demokrasi sorunlarını çözecekler, Kürt ulusunun tarihsel istemlerini kabul edecekler. Fakat böyle bir şey olmadı.

S - Peki bu eleştirinize dönük çözüm öneriniz nedir? Yani muhalefet demokrasinin inşası için ne yapmalı? Nasıl bir tutum izlemeli?

Burada DEM Parti dışında, Cumhuriyet Halk Partisi'ne de büyük sorumluluk düşüyor. CHP bu konuda nerededir? CHP Genel Başkanı son Avrupa Parlamentosu'nu ziyaretinde, barış sürecine ilişkin hiçbir şey söylemedi.

Ben dikkatle izliyorum; bu konuda CHP'den sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun durumunu kullanarak ilerde cumhurbaşkanlığı seçimi için kampanya yürütmek dışında, Kürt hareketiyle ilgili herhangi bir yaklaşım gelmiyor. Dün okuyunca bayağı şaşırdım… Kent uzlaşmasıyla seçilmiş olan Toroslar Belediye Başkanı yanındaki Kürt belediye başkan yardımcılarını uzaklaştırıyor… Bu konuda CHP’nin artık bir netliğe kavuşması gerekiyor.

DEM Parti ve CHP ile birlikte bu iki partinin dışındaki bütün demokrasi ve özgürlük güçlerinin bir araya gelmesi lazım. İmamoğlu için yapılan büyük eylemlerin aynısının, şu ana kadar hapiste bulunan Kürt ve solcu liderler için de yapılması lazım. Ancak böyle bir yaklaşımla Türkiye'de gerçek bir demokrasi inşa edilebilir.

Diyelim ki yarın bir sürpriz oldu, İmamoğlu serbest bırakıldı… Cumhurbaşkanı adayı olma şansı yeniden doğdu ya da engeli kalktı… Olay sadece CHP’nin kendi dar programı içinde bir demokrasi mücadelesine mi dönüşecek? Gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekiyorsa, CHP’nin mutlaka ve mutlaka DEM Parti ile, sadece DEM Parti ile değil, onun dışındaki Kürt hareketini temsil eden tüm kuruluşlarla bir diyaloga girmesi gerekiyor.

Kürt hareketi sadece Türkiye’deki DEM Parti’den ve PKK’den ibaret değil… Suriye'de, Irak'ta ve İran'da da var. CHP’nin buradaki Kürtlere karşı aynı anlayış içinde olması lazım.

Suriye'de IŞİD'e karşı binlerce kayıp vererek mücadele vermiş olan Kürt hareketi, şu anda boğazlanmak isteniyor ve bu saldırıların arkasında mutlaka Erdoğan'ın hesapları var.

Çünkü şu anda Suriye'de devlet başkanı olan kişi, eski bir IŞİD mensubu. O kanaldan gelmiş bir insan… Orada demokrasinin gerçekleşmesi için mutlaka Kürt hareketinin de federatif bir şekilde iktidarda payının olması lazım. Buna da Türkiye devletinin engel olmaması lazım, benim kanaatim bu.

S - Suriye merkezli gelişmelerin Türkiye'deki çözüm süreciyle bağlantılı olduğunu mu söylüyorsunuz

Şüphesiz etkiliyor. Ben hatırlıyorum, Devlet Bahçeli de başka iktidar mensupları da Suriye'deki Kürt hareketinin de silah bırakmasını istiyor. Bu defalarca telaffuz edildi ve hala da devam ediyorlar. Fakat bence, Suriye'deki Kürt hareketi kendi başına kendini savunmak ve gerçekten Suriye'yi demokratik bir ülke haline getirmek için mücadele veren bir hareket. Bunu göz ardı etmemek lazım.

S - Peki demokratik toplumun inşası için ne söylemek istersiniz? Yani kurumlar ve partilerden bağımsız olarak toplumun bir özne olarak bu sürece dahil olması ve demokrasinin inşa edilmesinde nasıl bir sorumluluğu var? Bu sürece nasıl yaklaşılmalı?

Türkiye'de muhalefet DEM Parti ve CHP'den ibaret değil. Ben 60'lı yılları yaşamış bir insan olarak hatırlıyorum: Kürt hareketinin de legal olarak şekillenmesi ve örgütlenmesi o yıllarda başlamıştı. Türkiye İşçi Partisi saflarından itibaren gelişti, sonradan Doğu Devrimci Kültür Ocakları… Ona paralel, olarak da Türkiye’de sosyal eşitliği, demokratikleşmeyi savunan birçok örgütlenme var. İnsan hakları dernekleri, gazeteci dernekleri, meslek örgütleri ve benzeri bütün bu güçler bir araya gelmelidir. Eğer anayasa değişikliği yapılacaksa veya Türkiye'de bir değişikliğe gidilecekse, bütün bu bahsettiğim kesimlerin katıldığı bir birliktelik olmalı.

Bugün dünyada Türkiye çıkışlı diasporalar var: Kürt diasporası, Ermeni diasporası, Asuri diasporası var, siyasal göçmenler var. Bütün bunların da katılabileceği çok büyük bir hareketin oluşması gerekiyor.

Tabii ki burada öncülük hakkı doğrudan DEM Parti'ye aittir. DEM Parti, Türkiye'de legal ve yasal mücadeleyi temsil eden bir kurum. DEM Parti de tüm bu kesimlerle ilişki kurarak bu süreci yürütmelidir.