Romanlar Uyduran Adam: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Yoksullar her dönemde hakka sığınır ve bütün hesaplarını divana bırakırlar.

İnsan bir şeyleri araştırınca karşısına ilginç konular çıkabiliyor. Gazete arşivlerini incelerken Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir anlatımı gözüme ilişmişti. Hüseyin Rahmi Gürpınar hakkında bazı notlarım vardı gerçi. Üç kitabını okumuş ve bu kitaplardan onu tanıma fırsatım olmuştu. Daha çok yaşam biçimi ve sosyalist bir damarının olması ilgimin önemli nedenleri arasındaydı. Ancak 12 Teşrinisani (Kasım) 1936 tarihli Akşam gazetesindeki bu anlatımı ilk kez okuyordum. 

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ilginç bir yaşamı var. En ilginci de korona günleri tedbirlerini o zamanlarda uygulaması. Öldüğünde evinde bulunan iki bohçadan birinde yüzden fazla eldiven çıkması tesadüf olmasa gerek. Normal yaşamında titizliğiyle bilinen büyük romancı dışarıya eldivensiz çıkmaz, el sıkmayı sevmez ve kapılarını eldivensiz açmazmış. Eldiven olmayınca da kıyafetlerinin bir parçasıyla tutarak açarmış. 

Artı Gerçek’e yazmaya başladığım ilk zamanlarda neler yazacağıma dair notlar almıştım. Bunlardan biri de Hüseyin Rahmi Gürpınar hakkında yazma düşüncemdi. Ancak bugüne değin not aldığım hiçbir şey hakkında yazamadım. Çünkü haftalık yazılar bir plan dahilinde ilerlemiyordu. Gazete arşivlerinde Hikmet Feridun Es’in kaleme aldığı, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bu anısını görünce, onun hakkında okuduklarımı ve Hakka Sığındık romanını anımsadım. Çünkü roman İspanyol gribiyle başlıyor ve dönemin kirli ilişkilerini, İttihat ve Terakki dönemini eleştiriyordu. 

Romanın giriş paragrafı şöyle başlar. "İstanbul’da Hoşkadem taraflarında İspanyol nezlesi, yangın gibi haneden haneye savletle aile etrafından üç dört cana kıymadıkça sönmüyordu. Hastalık zuhur eden evler ile imkân derecesinde ihtilattan sakınılması hususunda etibbânın vesâyâsı, (doktorların tavsiyesi) Gazetelerin ihtarâtı bîtesir kalıyor. Bu nasayihin (nasihatın) zıddına hareketten mütevellit elim vakalar birbirini vely ediyor, (izliyor) kimsede eser-i intibah görülmüyor, cahil kafalar hep bildiğine gidiyordu." İnsanların birbirlerini ziyaretlerinin ardı arkası kesilmez ve iş her zamanki gibi Allah’a havale edilir. Bugün yaşananların da bundan farkı yoktur. İnsanlar ilk anda aynı refleksle koştular komşularının evlerine, ziyaretlerine devam ettiler. Çünkü takdir-i ilahi Allah’ındı. Her akşam ara vermeden camilerde Diyanet’in günlük konuşma metinleri de bu işin başka bir boyutu. Eğer bu uygulama insanların psikolojisinin düzeltilmesine yönelikse, doğru olmadığını düşünenlerdenim. Çünkü bir matem havası gibi ve daha çok stres yüklüyor.

Hakka Sığındık toplumsal eleştirileri yoğun olan bir roman. Sosyalist bir eleştiri anlayışıyla toplumu analiz ediyor Hüseyin Rahmi. Ezen ezilen, zengin fakir, güçlü zayıf arasındaki çelişkileri, körü körüne bağlanmanın eleştirisini görürüz bu romanda. "Her devirde hâkim bir kuvvet vardır. Ona tabaiyet, hikmet-i zamane sayılır. Vatanperverlik ve hamiyetini bu felsefeye uydurarak küplerini doldurmayı bilenler bu memlekette müreffehen yaşarlar, bu hikmet-i idarenin zıddına gidenler dedikodular içinde boğularak asılırlar, kesilirler, sürülürler, sürünürler…" 

Aslında üstünde çok konuşulması gereken bir roman Hakka Sığındık. Yazıldığı tarih ile Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın kuruluş tarihi aynıdır. O dönem örgütlenmenin de çoğaldığı bir dönemdir. Roman o günlerin bu örgütçü anlayışından da ilham almıştır. Orada öyle bir cümle var ki aktarmadan geçmek istemem. "İttihatçıların hepsi insaniyetten bînasip, vicdansız kimseler değildir. Buna şüphe yok. Fakat nasıl oldu da bu erbab-ı fazl ve irfan bila-itiraz velâ muhakeme dört beş katilin peşlerine takılarak izlerinden gitmek günah-ı kebairini işlediler, bu kanlı yolun varacağı neticeyi göremediler?"

Gelelim Akşam gazetesindeki anlatıma. "Abdülhamid, en güzel gözdesi tarafından nasıl öldürtülecekti?" başlığı ile sunulan yazı Hüseyin Rahmi’nin anlatımıdır. O dönem Hüseyin Rahmi’nin Aksaray’daki evi zabitlerle dolup taşmakta ve eğlencenin yanında, Abdülhamid’in uygulamalarındın rahatsız olduklarından, eleştiriler yöneltmektedirler. Hatta komşularından biri bu kadar zabit dolan eve bir de isim takmıştır. "Hotel militaire’ dir evin adı. "Benim yaşayışım ve yazılarım sarayın hoşuna gitmemiş... Ve bir gün bizi yazı yazmaktan menettiler. Beni, Saffet Nezihi’yi, Ahmed Rasim’i. Saffet Nezihi’yi hariciyeye yerleştirdiler, Ahmed Rasim’i Maarife, beni de Nafiaya…" 

Durum böyleyken eve gelen genç zabitlerden biri Abdülhamid’e suikast yapacakları fikrini aktarır ve onun da bu suikasta yardım edeceğine dair adının geçmekte olduğunu belirtir. Hüseyin Rahmi suikastın nasıl olacağını sorduğunda, ‘Abdülhamid’in gözdelerinden genç bir kadın tarafından ve parmağındaki özel yüzüğe zehir konularak Abdülhamit’in çayına karıştırılacağını’ söyler. Tabi bunun çocukça bir fikir olduğunu ve Pardiyanlar romanının kahramanı Lükres Borjia’nın zehirli yüzükleri gibi suikast olmayacağını belirtir ve bu fikirde olduğu sürece de evine gelmemesini ister. Genç zabit de bundan vazgeçer ve normal hayat devam eder. Birkaç gün sonra arkadaşlarından birinin nişanı nedeniyle evde toplanırlar ve hem nişan kutlanır hem de Abdülhamid’e verip veriştirilir. Derken kapı çalınır ve ev basılır. Orada bulunanlar, nişan yüzüğüyle beraber götürülür. Hüseyin Rahmi durumu anlamak için İkdam Gazetesi’ne uğrar ve durumu anlar. Meğer sarayda suikastı duymayan kalmamış. Yakalananlar Yemen’e sürülmüş. Hüseyin Rahmi de tahkikatı yürüten sorgu katibi sayesinde yırtar. Sorgu katibi bütün Hüseyin Rahmi isimlerini Rami diye yazar tutanaklara ve onu kurtarır.

Her şey ne denli güncel ve bugünleri de içeriyor. Bir şeyler değişmemiş. Yüz yıl geçmesine rağmen aynı şeyler yaşanıyor ne yazık ki. Hikmet Feridun Es’e şöyle eğlenceli bir anekdot da söyler Hüseyin Rahmi. Tadımlık olsun diye onu da aktarıyorum. "Kınalıada’da bir mahallede geçiyorum. Bir evin pencereleri ve kapısı açık. Kapıda bir ihtiyar kadın beni görünce içerideki kızına seslendi: ‘Kız Hacer... Hacer... Romanlar uyduran adam geçiyor. Hemen pencereleri, kapıları sıkı sıkı kapat. Alimallah dinler dinler gazetelere yazıverir. Hacer hemen fırladı. Biraz sonra evin bütün pencereleri ve kapıları kapanmıştı. Bunu hatırladıkça gülerim."

Ülkenin görünümünü bir de Hüseyin Rahmi gibi büyük bir romancının anlatımıyla görülsün istedim. Yoksullar her dönemde hakka sığınır ve bütün hesaplarını divana bırakırlar. Korona gibi musibetler de hep onlardan önce davranır. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi