Şiir ve devrim

Şiir devrimi, devrim de şiiri sevmiştir. Devrimcilerin sırt çantalarında her zaman yeri olmuştur şiirin.

Şiir ve devrim ilişkisi ideoloji üstünden kurulur genellikle ve şöyle bir cümleye varılır. İdeoloji, şiiri daraltır, kısıtlar, baskılar ve tektipleştirir. Devrim de şairleri yer, intihara sürükler. Dolayısıyla ideolojik dayatmanın olduğu yerden de büyük şiir çıkmaz. Öyle midir? Şimdilik bu konu hakkındaki düşüncelerimi erteleyip, şiir ve devrim muhabbetinin tam da kalbinden konuşmak isterim.

Nikaragualı şair, rahip ve devrimci Ernesto Cardenel’in Nikaragua’nın başkenti Managua’da, 95 yaşında hayata elveda demesi ile şiir mi devrimi, devrim mi şiiri çok sevdi sorusunu düşündüm yeniden. Öyle ya ömürlerini devrime, devrim teorisine adamış çoğu insanın şiirle ilişkisi hep üst düzeyde olmuş. Sadece olmakla kalmayıp, şiir de yazmışlar ve birçoğu şairdir aynı zamanda. El Salvadorlu Roque Dalton, "ben şiirden geçerek devrime geldim" derken tam da söylemek istediğim, kurmak istediğim cümleyi kuruyor.

Marx, Engels, Lenin, Stalin, Mao, Ho Şi Minh, Jose Marti, Che Guevera, Roque Dalton, Agıstınho Neto, Lumumba, Leopold Sedar Senghor, Amilcar Cabral, bizden Hikmet Kıvılcımlı, Mahir Çayan... Hüseyin Cevahir’in edebiyatla olan ilişkisi ve şiir hakkında yazılar yazması… Benim atladığım, bilmediğim ne çok devrimci lider vardır. Eğer aranacaksa şiir ve devrim ilişkisi, bence buralarda, bu hayatlarda aranmalıdır.

Marx ve Engels sanata büyük ilgi duydular her zaman. Edebiyata, klasik müziğe ve resme değer verdiler, yazılar yazdılar. Gençlik dönemlerinde şiire ilgileri vardı ve şiirler yazdılar. Engels’in ilk şiirlerini 18 yaşında yazdığını biliyoruz. Marx’ın karısı Jenny’e yazdığı aşk dolu şiirleri vardır. Onların kültür ve sanata dair yazdıkları bir kitapları olmasa da diğer kitaplarında kültür ve sanata dair epeyce söyledikleri vardır. Marx, Jenny’e şu dizelerle sesleniyordu. "Kalbim zincirlenmişken derinden,/ Gönlüm açıldı aydınlığa./ Ne umduysam karanlıklar içinden/ Sende buldum sonunda."

Ho Şi Minh ve Afrikalı devrimci liderlerin dili daha farklıdır. Hepsi devrim dönemini aktarırlar adeta. Ülke sevgisi, yoksulluk, haklılık ve mücadele eksenlidir şiirleri. "Dağlarda kaplanla karşılaştım ve sıyrıksız kurtuldum/ Düzlüklerde, insanlara rastladım ve hapse atıldım" diyen Ho Şi Minh’e Afrika’dan ses verirken Neto, şöyle der. "Yıldız yolu/ çağırıyor onu/ tüm sömürülenleri/ kölelerin/ küllenmiş acısı ile/ dirimin dibine/ Geçiyor o/ engin topraklarımızın üstünden/ böğüren engellerin üstünden/ sağnak diriliği üstünden/ gök gürültüsü üstünden/ çakan şimşek üstünden."

Amacım, yorumdan çok ömürlerini devrime adamış ve o uğurda canlarını vermiş bu insanların şiirlerinden örnekler vermek. Çünkü devrimciler ülkelerini değiştirmek isterken sadece siyaseten ve ekonomik olarak doğru şeyler istemezler. Kültürel ve sanatsal olarak da en güzel zevki ve estetik değerleri yükseltmek isterler aynı zamanda. Lenin’in dediği gibidir şiirlerinin sesi. "Sosyalizm bir duvarın arkasında yaşamak değil, başkalarına ulaşmak ve onlarla yaşayabilmektir. Sadece daha iyi bir dünya hayal etmek değil, dünyayı iyi bir yer haline getirmektir." Sanat ve edebiyat bu cümledeki gibi ruhlarını sarmış ve sarsmıştır. Kurmak istedikleri dünya tam da böyle bir dünyadır.

Şiir devrimi, devrim de şiiri sevmiştir. Devrimcilerin sırt çantalarında her zaman yeri olmuştur şiirin. Onlarla birlikte yürürken ağaçlarla konuşmuş, patikalarda nefes nefese kalmış, dağın zirvesine gizlenmiş buzul bir gölün kıyısında soluklanmış, gökyüzünü izlemiş, gece yıldızları saymış, felsefi bir ayrıcalık yaşamıştır her zaman. Che de devrime şiirden gelenlerdendir. Cüzzam Hastanesi’nde tanıdığı İhtiyar Marıa’ya bir şair gibi mi bir devrimci gibi mi seslenir anlayamayız: "Dinle, emekçi büyükanne/ inan gelen insana/göremeyecek olsan da geleceğe inan/ Tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran/ acımasız Tanrı’ya da dua etme/ Yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için/ ölümden acımasını isteme,/ gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,/ her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,/ şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,/ huzur içinde öl yaşlı mücadeleci."

Şiir denen şeyin onlardaki karşılığı hayatı gerçek kılmak, gerçeği ise hayata dahil etmekti. Cardenel’in dediği gibi bir şey de olabilirdi şiir. ‘Tanrının adaletine aşık olanların’ isyanıydı. Adil bir toplumu kurmak isteyenlerin’ isyanıydı. "Altın ve gümüşü/ dökmesini, yuvarlamasını, lehimlemesini/ ve işlemesini beceriyorlardı/ Altın: Güneşin yeri/ Gümüş: Ay’ın gözyaşları/ ince gerdanlıklar, filigranlı/ broşlar/ kolyeler/bilezikler/ ancak para yok/ ve para olmadığı için/ ne orospuluk vardı ne de hırsızlık." Bir rahibin, bir şairin, bir devrimcinin dizeleridir bunlar. Yerlilerin tarihini anlatır sade bir şekilde. Paranın pis yüzünü, nelere yol açtığını ve insanın neden direndiğini söyler. Devrimin ilahi yanını anlatır halka.

Uzun bir yazı olabilirdi bu yazı. Ancak öyle bir niyeti yok. Devrim ve şiir ilişkisini başka bir açıdan anlatmak istedim. Devrimin has evlatlarının sesinden, onların söylediği şiirlerden anlatmak istedim. Çoğunun gençlik sevdası olarak kalmış. Genç ölenlerin şiiri öyle genç kalmış. Mahir’in şiiri gibi. Dert ortağıdır ona. Derdini döker şiire Mahir: "Evet, ada’mı karanlığın suları bastı./ Evet, benim gibi pek çok adalı bu çirkef suların altında./ Ama boşuna sevinme, ada’m batmaz, yok olmaz,/ Ada’m sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi./ Hepsi o kadar."

Bizim için bu insanlar sadece iyi bir dünya, adaletli ve özgür bir geleceğin düşçüsü değildirler. Penceremizin açılmasıyla birlikte içeriye bahar kokularını, esini ve sanatı da gönderen kıymetlerdir. En karanlık dönemlerde ışık getirdiler kalbimize. Ruhlarımızın en büyük parçasına yoldaş oldular.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi