Konvertibilitenin, 32 sayılı kararın yüzde yetmişine bay bay

1989 tarihli 32 sayılı karar sonrası Türkiye sermaye hareketlerini serbest bıraktı, konvertibilite rejimine geçti ve iyi ki de öyle yaptı.

1989 tarihli 32 sayılı karar ve 1995 tarihli gümrük birliği kararı sayesinde Türkiye ekonomisi küresel ekonomi dünyasında normal bir yere oturdu, faktör verimlilikleri nedeniyle gelir farklılıkları çok dirençli. 

Ancak; sermaye hareketlerine serbesti getiren 32 sayılı karar ve dünya ekonomisinin yaklaşık dörtte birini temsil eden AB içinde imalat sanayi mallarının serbest dolaşımını olanaklı kılan gümrük birliği kararı beraberinde büyük bir sorumluluk da getirdi.

Bu sorumluluk da ekonomiyi bu hukuk çerçevesinde (32 sayılı karar ve gümrük birliği) gerektiği gibi yönetmek idi.

Bu alanda 2010’lu yılların ortalarına kadar bir, iki yol kazası dışında ekonomi politikaları yönetimi bu sorumluluk çerçevesinde yürütüldü.

1994 senesinde Türkiye’nin artık 32 sayılı karar (sermaye hareketlerinin serbestisi) ile bağlı olduğunun bilincine pek varamayan Tansu Çiller yanılmıyor isem 5 Nisan günü faizleri idari bir kararla düşürdü, iki saat içinde de dolar (daha avro yoktu ortalarda) üçe katlandı ve arkasından büyük bir kriz yaşadı Türkiye.

Sermaye hareketlerinin serbestisi (ve belki de gümrük birliği) için birileri şu ifadeyi kullanırlar İngilizcede: "Tying someone’s hands", yani birilerinin ellerinin bağlanması; doğrusu da budur rekabetçi dışa açık makroekonomilerde.

Eğer sermaye hareketleri bir iktisadi bölgede serbest ise iktisat politikası yapıcısı faizler ve kurlarla gönlüne göre oynayamaz.

Dışa açık makroekonomik modeller sanıldığının aksine müdahaleci modellere oranla çok daha fazla disiplin isterler, bir yerlerde büyük yanlışlar varsa fatura hemen ve çok sert çıkar, vahim hata yapmaz isen de işler iyi gidebilir.

32 sayılı karar yürürlükte iken de bu kez 90’lı yıllarda hükümetler ekonomi yönetimine yüzde onları aşan bütçe açıklarını taşıdılar ve bu vahim hata sonucu 1999, 2001 krizleri geldi. 

Bu iki kaza 1989 sonrası en önemli iki kaza idi.

"İdi" diyorum çünkü bugün artık daha da vahimleri yapılıyor ve sonuçlar da ortada.

"Damat" yönetiminde en yapılmaması gereken iş yapıldı, 32 sayılı karar yürürlükte iken hem faizler hem kur baskılanmak istendi ve sistem çöktü; Merkez Bankasından (MB) milyarlarca dolar satılarak kurlar, Merkez Bankası marifetiyle de politika faizi baskılandı ve bugüne geldik.

Cumhurbaşkanlığı Hükümeti ısrarla faizleri (resmi enflasyon yüzde 75, MB politika faizi 14) bastırıyor ama aynı zamanda da milyarlarca dolar satarak kurları tutmaya çalışıyor.

Erdoğan hükümetinin bu yapmak istediği iş Nobel ekonomi ödülü almış Mundell modeline aykırı; Nobel almış modele inatla karşı çıkarsan sistemden sopa yemen kaçınılmaz oluyor şekilde görüldüğü gibi.

Ama haklarını da yemeyelim, hem kuru hem faizi baskılamak isterken yavaş yavaş sermaye hareketlerinin serbestisinden kaçmak da istiyorlar; yakın dönemde 1989 tarihli 32 sayılı karara elveda diyeceğimize yönelik güçlü sinyaller var.

Mesela, ihracat yapıyorsunuz, ülkeye yüz dolar döviz getiriyorsunuz, sistem kırk dolarını Merkez Bankasında tutmak mecburiyeti getirmiş idi, şimdi de aynı ihracatçı otuz doları da bir bankada bozdurmak ve bir ay içinde de bu parayla döviz almamak mecburiyetinde (taahhüt ediyorlarmış!!!!!!).

İhracatçının getirdiği yüz dolar döviz kendi parasıdır ama şimdiden yetmiş dolarına sistem el koyuyor, bundan benim çıkardığım sonuç konvertibilitenin yüzde yetmişine şimdiden bay bay dediğimiz yönünde.

Bu kadar büyük hatalar ile zaten 32 sayılı kararın (sermaye hareketlerinin serbestisi) birlikteliği adeta imkansızdır, Nas gereği faizler sabit, Nebati’nin gözleri kurları tutmak istiyor, bu ortamda tek çare ama en kötü çare ya da reçete sermaye hareketlerine sınırlama getirmek.

Sermaye hareketlerine sınırlama demek fakirleşmek demek, dünyadan kopmak demek. 

Yarım hamilelik bile olabiliyor (dış gebelik) ama yarım konvertibilite olmaz.

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Yazıyı bitirirken Avrupa Birliği Komisyonunun Ukrayna ve Moldavya’nın AB aday ülke statüsünü 27 aday ülkeye tavsiye kararı aldığı haberi geldi.

Muhtemelen bizden önce tam üye olacaklardır.

32 sayılı karardan bile geri adım atanlar, dezenformasyon yasası çıkarmak isteyenler (Kopenhag kriterleri tamamen çöpte atıldı) yani AB yolumuzu tamamen kapatanlar bunun hesabını çok ağır bir şekilde siyaseten verecekler topluma ilk seçimlerde.

Yolsuzlukların, hukuksuzlukların hesabını da umarım hukuken.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi