15 Temmuz kördüğümü: 'Çözdükçe dolaşıyor'

Darbe duruşmalarının başlaması ve 'yok hükmündeki' TBMM raporuyla, 15 Temmuz'un dikişlerinin patır patır atacağı belliydi.

Yaşananlar bir kepazelik silsilesi mi?
 

Kesin bir dil kullanmak zor, ama öyle görünüyor.
 

Hülya Karabağlı'nın T24'te yayınlanan haberine göre, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun 936 sayfalık taslak raporundan 293 sayfa ayıklanmış.
 

Haberden öğreniyoruz ki, 'Meclis Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun CHP'li üyelerinden Genel Başkan yardımcısı ve milletvekili Aykut Erdoğdu ile milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Zeynel Emre ve Aytun Çıray, düzenledikleri basın toplantısında, komisyona davet edilen ve darbe öncesi dönemle ilgili İlker Başbuğ, Işık Koşaner ve Emre Taner gibi devletin en üst kademelerinde görev yapmış isimlerin verdiği önemli bilgilerin rapora girmediğini' kamuoyuyla paylaşmışlar.
 

Bütün bu olanlardan sonra herhalde şaşmamak gerek.
 

Darbe duruşmalarının başlaması ve 'yok hükmündeki' TBMM raporuyla, 15 Temmuz'un dikişlerinin patır patır atacağı belliydi.
 

Şimdi olan da bu.
 

Son birkaç gündür bu konuda elimdeki verileri anlamlı bir çerçeveye oturtmaya çalışıyorum.


 


 

Devam edeyim.
 

221 sanıklı 'Yurtta Sulh Konseyi' davasında, 15 Temmuz'da bazı komutanların derdest edildikten sonra götürüldükleri Akıncı Üssü'nün eski Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim savunma yaptı.
 

Şimdi Evrim'in uzun ve çarpıcı ifadelerinden en önemli bölümleri buraya alayım:
 

"15 Temmuz'da MİT 14.00-15.00 sıralarında darbe yapılacağına ait istihbarat alıyor. Genelkurmay Başkanı saat 17.00 sıralarında durumdan haberdar ediliyor. Personelin birliklerinden çıkmama veya tüm personelin birliklerine çağrılma mesajı çekilseydi önlenebilecek darbe girişimi, gereken bir kaç basit önlem alınmadığı için önlenmiyor. Önlenemediği gibi bir sürü yurttaşımız yaşamını yitiriyor ve yaralanıyor. Darbe ihbarı 14.00 sıralarından alınmasına rağmen Cumhurbaşkanı eniştesinden, Genelkurmay Başkanı iddianameye göre Mehmet Dişli'den, diğer komutanlar kendilerini derdest edenlerden öğreniyor. Bu nasıl iştir?
 

"( Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu) o gün bir düğüne katılmak maksadıyla saat 19.30'da İstanbul'da otele vardıklarını, emir subayı ve araç sürücüsünü gönderdiğini, bunu da güvenlik önlemleri kapsamında darbeciler tarafından tesirsiz hale getirilmemek için, emir subayının düğünde kendisine refakat etmediği izlenimini hainlere vermek için' yaptığını belirtmiştir. Yani Deniz Kuvvetleri Komutanı darbe yapılacağını saat 19.30'da bildiğini, üstelik iddianameye göre, ertesi gün saat 03.00'da yapılması planlanan darbenin öne çekileceğini de itiraf etmiştir. Bu ifadeler en masum ifadeyle darbenin bilindiğinin ve önlenmediğinin kesin kanıtıdır. Deniz Kuvvetleri Komutanının davet edilerek huzurda dinlenmesi gerekmektedir."
 

Evrim, 15 Temmuz gecesi Binali Yıldırım'ın bir televizyon kanalının canlı yayınında 'Bir kalkışma olduğunu, devletin emanet ettiği silahları vatandaşa karşı kullanan bir takım gruplar olduğunu, bu grupların kim olduğunu, amaçlarını kısa sürede anlayıp, gereğini yapacağız' açıklamasını hatırlatarak şunları anlatıyor:
 

"Sayın Başbakan bunu saat 23.02'de söylüyor. İddianamede de aynısı var. Başbakan bunu söylediği anda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı darbeye teşebbüs eden askerler hakkında soruşturma başlatmıştır. Bu sırada eminim sayın Başbakan daha cümlelerini bitirmemişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımız saat 23.05'de süper hızla, ışık hızıyla soruşturma başlatmıştır. Darbeye teşebbüs edenler arasında emniyet güçlerinin olmadığını biliyorlardı ki sanırım sadece askerler hakkında soruşturma başlattılar. Gece yarası devlete ve belediyeye ait inşaat kamyonları, üstelik kasalarında kum dolu bir şekilde Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanlığı nizamiyesi önünde, askeri bir düzen içerisinde, tankların geçişine izin vermeyecek bir şekilde yer aldılar. Ertesi gün HSYK FETÖ'cü hakim ve savcıların durumunu görüşmek üzere olağanüstü toplanmıştır. Sabah saatlerinde gözaltı listeleri yayılmıştır.Askeri personelin telefonlarına birliklere katılım mesajı gönderilmiş, yurt dışına çıkış yasağı konulmuştur. Önceden hazırlık yapılmadan bu kadar hızlı nasıl reaksiyon gösterildiği yorumunu takdirinize bırakıyorum."
 

Evrim, iddianamede belirtilenin aksine TSK'nın 'FETÖ' ile mücadeleye devam ettiğini belirterek, "Siyasiler ancak 17-25 Aralık’tan sonra TSK çizgisine gelebildi. Bu tarihten sonra TSK personelinin hukuksuz şekilde fişlendiği, darbenin bilinmesine, haber alınmasına rağmen engellenmediği, darbe girişimi sürerken ve hemen sonrasında teamüllerin çok üzerinde bir süratle darbeye karışan, karışmayan, her kesimden ve meslekten yurttaşımıza karşı işleme başlandığı ve iddianamelerde bir tek siyaset ayağının eksik kaldığı ve bu davalardaki tüm askerlerin aynı suçtan yargılanmasının makul olmadığını dikkatinize sunuyorum" diyor.
 

Ve ifadesini şöyle sürdürüyor:
 

"Tüm meslek hayatım boyunca kazandığım deneyimlere dayanarak; bu darbe girişimi son derece amatörce planlanmış, mantık dışı, TSK teamüllerine aykırı bir garabetler manzumesidir. Öncelikle TSK'nın bugüne kadar yaptığı planlamaların dışında yapılan bir planlama olduğu aşikardır. Örneğin Esenboğa Havalimanı'nın kontrol altına alınmadığı bir planlama, İstanbul'daki havalimanlarının kontrol altına alınmaya çalışılması anlamsızdır. İstanbul'daki köprülerden sadece birinin tek yönlü kapatılması TSK'nın hedef seçim prensipleriyle asla ve asla örtüşmemektedir. Zaten seçilen hedeflerin, yapılan hamlelerin zamanlama yönüyle amacı gerçekleştirmeye hizmet etmediği, olayın başarılı olmasına katkı yapmadığı da görülmektedir. Darbeye akşam saatlerinde başlanması da bunun ne kadar amatörce yapıldığının, planlandığının ve uygulandığının bir göstergesidir. İnternette bile sorguladığınızda görebileceğiniz darbe planları varken, böylesine acemi bir darbe girişimine akıl erdirmek gerçekten çok zordur."
 

"İddianamede belirtilen planlama metodolojik olarak yanlıştır. Zaten en başından bilerek ya da bilmeyerek yapılmış yanlışlar nedeniyle her açıdan başarısız olmak için yapılmış bir darbe izlenimine yol açmıştır. Nitekim emekli Orgeneral Işık Koşaner, TBMM darbe komisyonuna verdiği ifadesinde, son derece acemice planlanan bir darbe girişimi olduğu görüşünü aktarmıştır. TSK'nın normal planlama usullerine bağlı kalınsaydı, makro seviyeden mikro seviyeye doğru bir planlama yapılır, mevcut imkanların tümü kullanılır, alternatif tarzları belirlenir ve harekat vazifeyi yerine getirecek şekilde icra edilirdi.Ancak en başta bilerek ya da bilmeyerek yapılan hatalar tüm icra safhasına yansımıştır.İddianameye göre TSK personelinin yaklaşık yüzde 10'u kullanılmış ve başka çare kalmadığı için son çare olarak yapıldığı belirtilmesine niçin yeterli sayıda personel kullanılmamıştır?Yine emniyette ihraç edilen, tutuklanan FETÖ'cü olarak iddia edilen kişiler neden kullanılmaz ki? Her ne olursa olsun bu darbeyi planlayan herhangi bir TSK personeli bu hataları yapmazdı"
 

Evrim, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki komutanların en az yarısının o gece düğünde olduğunu hatırlatıyor ve ekliyor:
 

"Bu katılımcı komutanların çoğu şu an tutuklu. Üst komutanlarının ise bildiğim kadarıyla tamamı tutukludur. Eğer bu komutanlar, bu generaller FETÖ mensubu iseler o gece neden düğüne katılmışlardır ki?Darbe yapacak bir örgüt neden kullanacakları uçakların bulunduğu üst komutanlarının birliklerinde olmasını planlamaz ki? Görüldüğü gibi hem planlama sistematiği hem de hem de planlamada kullanılan personel sayısı yönüyle son derece acemice, TSK sistematiği ve teamülleriyle bağdaşmayacak hususları dikkatinize sunuyorum."
 

"Gece yarısı Etimesgut Zırhlı Birlikler Tümen Komutanlığının nizamiye çıkışına belediye ve devlet kurumlarına ait iş makineleri, kasalarına ağırlıklar yüklenerek darbenin başlamasından hemen sonra muhteşem bir süratle park ediliyor. Böylece buradan çıkacak olan 5-6 tankın çıkması engelleniyor. Ancak siviller de askerler gibi 28.Mekanize Tugayı'nın darbede kullanılacağını atlıyor.Buradaki zırhlı araçların darbede kullanılacağını öngöremiyorlar. Aynı hatanın hem askerler hem de siviller tarafından yapılmasını sizin takdirinize bırakıyorum."
 

"Meclis binasının neden bombalandığını anlamak mümkün değildir. Sadece bu binayı yıkmak için bile yaklaşık 35-40 adet F-16 uçağının kullanılması gerekir. Kaldı ki meclis sabaha karşı darbenin başarısız olduğunun anlaşıldığı saatlerde bombalanmıştır. Dolayısıyla darbede kullanılan F-16 sayısı, bombalanan hedefler, bombalama zamanları dikkate alındığında F-16 uçaklarının darbeden ziyade kamuoyu oluşturacak şekilde kullanıldıkları anlaşılmaktadır."
 

"Cumhurbaşkanının darbeciler tarafından ele geçirilmesi şah-mat hamlesidir. Dolayısıyla en mükemmel planlamanın bu faaliyetlerde olması gerekirdi. Cumhurbaşkanı’nın Marmaris'te tatil yaptığı, yer konusunda sıkıntı yaşanacağı durumda Amerikalılardan yardım alınacağı belirtiliyor. Daha planlamanın başında yer konusunda sıkıntı yaşandığı ortadadır. Yer tespitinin yapılmadığı, İHA sistemleri ile bölgenin havadan gözetlenmediği, tatil köyüne giriş çıkışların kontrol altında tutulmadığı, herhangi bir dinleme faaliyeti yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu tedbirleri ortalama düzeydeki bir vatandaşın bile düşünmesi gerekirken, bu önemli harekatın eksik yapılması anlaşılır bir durum değildir. Cumhurbaşkanının yeri bulunmadığı zaman Amerikalılardan yardım talep edilmiş midir? Bu konu iddianamede yer almıyor. Bu darbenin Amerikalılar ile bağlantısı nedir? Hangi Amerikalılar bu darbeye yardım etmek istemiştir? Darbenin en kritik hamlesi Hollywood yapımı bir komedi filmine benzemektedir."
 

İfadeler üstüste bindikçe, kendisi yolsuzluklar altında ezilmiş bir sivil iktidarın karşısında yapısal olarak çürümüş bir kurumun nasıl iç entrikalarla derin manipülasyonlara açık hale geldiğini ve idolojik saplantıların peşine takılmış, işini bırakıp zıt siyasi emellerin uşağı haline gelmiş kesimler tarafından kullanıldığını görüyoruz.
 

Karşımızda 9-12 Mart 1971 entrikalarına benzer bir durum var.
 

Zaman geçtikçe kimin kimi nasıl sattığını, FETÖ harflerinin nasıl maymuncuk gibi kullanıldığını da anlayacağız.
 

 



Yazıyı, AKP ve devlet içinden bilgilendirildiği aşikar olan Rasim Ozan Kütahyalı'nın Sabah'taki yazılarından bazı alıntılarla bitiriyor ve nihai yorumu şimdilik size bırakıyorum:
 

''15 Temmuz ihanetine FETÖ'cü hainlerin yanında FETÖ-dışındaki generallerden de büyük katılım olduğu yine somut bir bilgidir. Bu gerçeği inkâr eden komik duruma düşer. Devletin tüm birimleri bu bilgiyi teyit etmektedir. Fakat ben 15 Temmuz'daki FETÖ-dışı bu alçak darbecilere de 22 Şubat sonrası kışlalarda kıpırdanan 27 Mayısçılara da Atatürkçü denmesini kesinlikle yanlış bulduğumu daha önce yazdım. Bunlar Yassıada zalimi Tarık Güryay kafalı hainlerdir...'' (Bitmeyen Başörtüsü Düşmanlığı ve Atatürkçülük, 14 Mart 2017)

 

''15 Temmuz ihanetine FETÖ'cü hainlerin yanında FETÖ-dışındaki generallerden de büyük katılım olduğu %100 bilimsel gerçektir. Evet, bu darbeciler kendine Atatürkçü ya da Kemalist diyor ama dediğim gibi darbeci darbecidir. 27 Mayıs'tan bugüne hepsi haindir... Öte yandan 15 Temmuz'da FETÖ'nün dışında kendine Kemalist diyen unsurların olduğu gerçeği söyleniyor diye Balyoz mağdurlarının aşırı rahatsız olup müfrit tepkiler vermesi asla doğru değildir. Bir kere bu gerçeğin Balyoz sanıklarıyla ilgisi yoktur. Tüm Balyoz sanıkları da aynı dünya görüşünde subaylar değildir. O da bir efsanedir. Fetullahçılar, terfi stratejisi açısından önlerinde engel kimse hepsinin kellesini almıştır. Bunların içinde milliyetçi-muhafazakâr subaylar da epey vardır. Sol-Kemalist olup kendi terfi stratejilerine engel olmayanlara ise dokunmamışlardır. Maalesef dokunmadıkları ve kendine Atatürkçü diyen subayların önemli kısmı 15 Temmuz'a katılmıştır...'' (''Balyoz Olayı ve 15 Temmuz Gerçekleri'', 15 Mart 2017)
 

''Aslında 15 Temmuz'un hemen sonrasında Türkiye'de çok gerçekçi tespitler yapılmıştı. 18 Temmuz'da hem Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin hem de askeri kökenli analist Metin Gürcan darbede sadece FETÖ'cülerin olmadığını mükemmel anlatmıştı. Tüm devlet de bunu biliyordu fakat... 15 Temmuz'dan 5-6 gün sonra bilinçli bir devlet politikası benimsendi ve milletimizi darbe karşısında bir bütün tutmak için bu ihanetin sadece FETÖ kısmı özellikle vurgulandı ve diğer kısmın üstü örtüldü... Bu esasen çok iyi niyetli ve sağduyulu bir politikaydı çünkü FETÖ-dışı ideolojik unsurlar vurgulansa toplum yeniden ayrışabilirdi.
Toplumun tamamı 15 Temmuz sonrası FETÖ'den tiksinir haldeydi. Millet olarak mutabık olduğumuz tek konu bu FETÖ meselesiydi. Devlet de bu birlik tablosunu bilakis güçlendirmek istedi...'' (''İngiliz raporu ve 15 Temmuz politikası'', 28.3.2017)

 

''...ordumuzla ilgili bilmemiz gereken bir gerçek şu an üç parçalı bir TSK yapısı olduğu gerçeğidir. Özellikle alt rütbelerde kümelenen Gülenistler, birinci gruptur. Anti-Gülenistler ise ikiye ayrılıyor. Bu grupların ikisi de kendini öncelikle Atatürkçü diye adlandırıyor ama birbirlerini farklı tanımlıyorlar... Bir bakışa göre bu iki grup ülkücüler ve solcular diye ayrılıyor. Ülkücüler tarafından solcu denenler bu solculuk iddiasını asla kabul etmiyor. "Biz sadece Atatürkçüyüz onlar Türkeşçi" diyorlar. Hatta bir Kemalist subayın tanımına göre TSK, Mustafa Kemal'in askerleri, Fetullah Gülen'in askerleri ve Alparslan Türkeş'in askerleri olarak üçe ayrılmış durumda... Türkeşçi denilen subaylar ise bu ayrımı asla kabul etmiyor. Hatta solcu dediklerini Doğu Perinçek'in askerleri diye yaftalamaya kadar gidiyorlar. Atatürkçülüğün gerçek temsilcisinin kendileri olduğunu söylüyorlar. Ülkücü tanımını ise reddetmiyorlar.Bu iki grubun söyleminde de FETÖ'ye karşı mücadele ve devletin bütünlüğü noktasında Recep Tayyip Erdoğan'ın hayati önemine kuvvetli vurgu yapılıyor. Ama birbirleriyle de çok yoğun bir güç mücadelesinin de içindeler. Umumi manzara genel olarak bu.''
 

('Askeriyede genel durum', 10 Nisan 2017)

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi