Eser Karakaş
15 Temmuz’un altıncı senesi ve yalanlar
ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın başkanlığı döneminde bir Monica Lewinsky hikayesi var, iddia Başkan’ın Beyaz Saray’da bir stajyer kızla bir kaçamak yaşadığı idi.
ABD gibi ülkelerde bu tür konuların bir zorlama, bir tehdit söz konusu değil ise yargı mekanizması ile ilgisi olmaz, aile içinde çözülmesi gereken bir konudur, aile dışında kimseyi ilgilendirmez.
Ancak, Bill Clinton’a bu süreçte ABD Yüce Divan yolu "impeachment" ihtimali ile açılıyordu ama Temsilciler Meclisi’nden geçen talep Senato’da reddedildi ve Clinton Yüce Divan’a çıkmadı.
Peki, Bill Clinton’a Yüce Divan yolu neden açılıyordu az kalsın?
Beyaz Saray’da bir stajyer kızla ilişkisi olduğu için değil.
Clinton Yüce Divan’a bu konuda, üstelik çok da kamusal bir konu değildi, vatandaşa yalan söylediği için gidiyordu az kalsın çünkü işin başında bu ilişkiye dair topluma doğruyu söylememişti.
Gelelim Türkiye’ye.
Bu yazıyı 15 Temmuz 2022 Cuma günü yazıyorum, takvimlere baktım 15 Temmuz 2016 günü de bir Cuma günü.
5 (Salı), 6, 7(Perşembe) Temmuz 2016 günleri de o senenin Şeker Bayramı(Ramazan Bayramı) idi, Bakanlar Kurulu kararı ile Pazartesi (Arife) ve Cuma günleri de kamu çalışanları idari izinli sayıldılar ve böylece dokuz günlük bir tatil olanağı çıkmış idi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da tatilin hemen başında Marmaris’e, 15 Temmuz günü bulunduğu otele gitti ve ailesiyle beraber tatiline başladı; tatil yapmayı, küçük çapta sorunlar ortamı da dahil, tembellik zanneden dangalaklardan olmamak lazım, Erdoğan’ın da başka kamu çalışanları gibi uzatılmış dokuz günlük bir tatilde ailesiyle beraber olması kadar doğal bir şey de yoktur muhtemelen.
11 Temmuz 2016 Pazartesi günü uzatılmış tatil sona erdi, kamu çalışanları göreve başladılar.
Türkiye’nin sıkıntılı günleri, siyasette tartışmalar tavan yapmış, baktım Cumhurbaşkanı Erdoğan da tartışmalara katılıyor ama hala Marmaris’ten katılıyor yani uzatılmış tatil sonrası Erdoğan Ankara’ya dönmüyor.
Ne yalan söyleyeyim, aklımda, bilgimde darbe falan yok, en küçük bir tüyo almamışım o güne kadar, aklıma sadece Erdoğan’ın kamuoyuna yansıtılmayan bir sağlık problemi ihtimali geliyor, uzun bir dinlenmeye ihtiyacı var muhtemelen diye yorum yapıyorum.
Sonra 15 Temmuz Cuma akşamı oluyor ve o çok talihsiz olaylar yaşanıyor, Erdoğan hala Marmaris’te ve ancak o gece çok geç saatlerde İstanbul’a dönüyor ailesiyle beraber.
Ve anlaşılıyor ki, bu da iyi haber her şeye rağmen, Erdoğan’ın bir sağlık sorunu yok, turp gibi.
Peki, bu durumda, üstelik 15 Temmuz gecesi yaşananlar ortada, siz o gergin ortamda Erdoğan’ın yaklaşık on beş günlük bir tatil yapmasını, planlamasını normal buluyor musunuz?
Kimse ortalama düzey zekamızla alay etmesin, Erdoğan daha Marmaris’e giderken darbe yapılması ihtimalini çok iyi biliyor diye tahmin ediyorum ve bu ihtimale karşı bir aile önlemi alıyor, kaldıkları otelin sahibi de zaten daha sonra basına verdiği bir demeçte "Erdoğan isterse kendi özel helikopteri ile on dakikada bütün aileyi Yunanistan’a bırakabileceğini söylediğini" açıklıyor.
Durum bence son derece sarih.
Durum sarih ama bu ortamda Erdoğan’ın "Darbeyi eniştemden öğrendim" lafını nereye koyacaksınız?
Bu aşamada da Bill Clinton’ın neden Yüce Divan’a gönderilmek istendiğini bir hatırlayın, eşini aldattığı için değil, vatandaşa yalan söylediği için.
Ha, burada belki farklı devlet anlayışları devreye girebilir.
Konunun vahameti ne olursa olsun bir Cumhurbaşkanı sizce vatandaşına daima doğruyu söylemek zorunda mıdır, değil midir?
Duruma göre, vahamet derecesine göre bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan biraz kıvırtabilir mi?
Hatta, şekilde görüldüğü gibi, çok şey altı sene sonra bile hala vatandaşa söylenmeyebilir mi?
Bu satırların yazarı, dış ilişkiler ile sınırlı ve çok çok dar bir alan dışında bir Cumhurbaşkanının, bir Başbakanının daima yüzde yüz gerçeği anlatması gerektiğini düşünüyor.
Herkesin biraz mizahi bir çerçevede ele aldığı "Darbeyi eniştemden öğrendim" ifadesi çok önemlidir, bu ifade Bill Clinton ile aynı çerçevede ele alınacaktır yakın gelecekte.
O gün yalanlar çok sayıda.
Artık, bu darbe girişimini MİT’in öğleden sonra 14.30 gibi MİT’e gelen bir binbaşıdan öğrendiği yalanına inanan kimse var mıdır bu ülkede acaba?
Maalesef çok önemli gazeteciler bile bu binbaşı yalanını günlerce sütunlarında yazdılar, tartıştılar, ben de hayretle, biraz da acıyarak izledim onları.
Bu binbaşı yalanı doğu ise zaten MİT’in Başkanının hatta tüm kadrolarının çoktan, ertesi gün, 16 Temmuz’da görevden alınmaları gerekmez mi idi?
Alınmadıklarına göre MİT bu konuyu çok önceden tüm detayları ile biliyordu ve zaten normal olan da budur.
Neler uydurdular, KHK’lar ürettiler ama bari ortalama zekamızla alay etmesinler.
Eskilerde bir dizi vardı ekranlarda, adı da "Yalan rüzgarı" idi galiba, birilerinin yelkenlerini bu rüzgar dolduruyor senelerdir.