Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
1894 Depremi 4
Modern deprem tarihine baktığımızda her zaman karşımıza çıkan tuhaf şeylerden biri, deprem sonrası ortaya çıkan kahin, düzmece uzman, müneccim vb. şarlatanlar oluyor..1999 ve 2023 depremleri sonrası ortaya çıkan bu kehanet hikayeleri oldukça ilginç. (İki ilginç örneği burada ve burada görülebilir. İki şarlatan ‘kahin’ arasındaki atışma burada okunabilir.)
Bu hikayelerin medya tarafından ve anlaşılan kısmen kamuoyu tarafından da kabul görmeleri, sonraki yazılarda ele alacağım ‘kamu’ veya halk olgusuyla ilgili verimli tartışmalara yol açacak nitelikte. Deprem tarihinden çıkarılabilecek terslerden biri, halkın ve medyanın bu konuya ilgisinin nedenleri ve kaynaklarıyla ilgilidir.
1894 depremiyle ilgili bu son yazıda ele almak istediğim örnek vaka, benzer hikâyelerin ondokuzuncu yüzyıl sonu dünyasında da gündeme geldiğini gösteriyor. Kamuoyunun bu vaka karşısındaki tavrı konusunda, yani günümüz ekonomist jargonuyla ifade edecek olursak ‘bu hikayeyi ne kadar satın aldığı’ konusunda elimizde veri yok. Ancak daha önce sözünü ettiğim üzere 1894 depremi sonrası yayılan, çoğu batıl inanca dayalı hurafelerin yaygınlığı, dönemin arşiv belgelerinden gördüğümüz kadarıyla müstebit Hamit yönetimini oldukça uğraştırmıştır.
Bu yazıda anlatılacak 1894 depremiyle ilgili hikayenin kamuoyundaki etkisini bilmiyoruz, ama sarayın bu konuyu yakından takip ettiğini arşiv belgelerinden takip edebiliyoruz. 1894 depremi konusunda yazılmış birçok çalışmada ele alınmış olan bu konu, ayrıca akademik bir makalede münhasıran ele alınmıştır. 1894 depremiyle ilgili monografilerde bu ilginç konuyla ilgili Osmanlı Arşivine dayalı sınırlı bir anlatı karşımıza çıkarken, Prof. Yunus Özger imzalı söz konusu makalede değişik dillerde dönem kaynaklarına dayanılarak hikaye tüm detaylarıyla ele alınmaktadır.
xxxxx
Hikayemizin kahramanı Avusturyalı kimyager Josef Nowack, Osmanlı kaynaklarına göre “efrâd-ı nâstan” biri, yani halktan/sıradan bir bireydir. Ancak dönem kaynaklarına göre, dönemin Avrupalı bilim dünyasında kabul görmüş, muhtemelen profesör titrine sahip bir bilim insanıdır.
Hikaye, Nowack’ın 10 Temmuz 1894 depreminden üç gün sonra Viyana’daki Osmanlı Elçiliğine gönderdiği bir ‘rapor’, daha doğrusu mektupla başlıyor. Anlaşıldığı kadarıyla Viyana’daki diğer ülkelerin elçiliklerine de gönderdiği bu mektubunda Nowack, kısaca birçok doğal olay gibi depremleri de önceden bilecek bir yöntem geliştirdiğini iddia etmektedir. Aslen (fırtına ve benzeri olağanüstü değişiklikler başta olmak üzere) hava durumuyla ilgili öngörüleriyle dönemin bilim insanları ve kurumlarının dikkatini çekmiş ve hatta Britanya Kraliyet ailesi tarafından ciddiye alınarak iddialarını kanıtlamak üzere Londra’ya davet edilmiştir.
DEPREMİN HABERCİSİ OLARAK GÜNEŞTEKİ LEKELER
Nowack’ın geliştirdiğini iddia ettiği ve raporunda detaylı anlattığı iki yöntemden biri, güneşteki lekelerde görülen değişim aracılığıyla bir süre sonra meydana gelecek büyük doğa olaylarını öngörmekle ilgilidir. Nowack’a göre, yerküre ve güneş sistemi arasındaki elektriksel etkileşimle ilgili olan güneşin üzerindeki bu lekelerin hareketlenmesi güneşin yerküre üzerinde bazı büyük etkilere yol açacağının işaretidir. Bu etki sonucunda ortaya çıkan depremleri, söz konusu lekelerdeki değişimi takip ederek önceden tahmin etmek mümkündür.
DEPREMİN HABERCİSİ OLARAK ABRUS PRECATORİUS BİTKİSİ
Nowack’ın asıl özgün çalışması, Abrus Precatorius ismiyle bilinen egzotik bir bitki üzeine yaptığı incelemelere dayanmaktadır. Nowack, tesadüfen keşfettiği bu bitkinin yaprakları ve gövdesindeki değişimi yıllarca takip ederek önce hava durumundaki değişiklikleri, sonra daha büyük doğa olaylarını ve en sonunda yer altındaki doğal hareketliliği ve dolayısıyla depremleri önceden tahmin edebilme yetisine sahip olduğunu iddia etmektedir. Bu bitkiyle ilgili yakın ve detaylı gözlemler üzerinden hava tahmini başta olmak üzere doğa olaylarıyla ilgili olarak öne sürdüğü tezlerinin 1894 öncesinde ve sonrasında bazı bilim çevrelerince ciddiye alındığını gördüğümüz Nowack, fırtına ve deprem başta olmak üzere bazı tahminlerinin tam doğru çıkmaması nedeniyle, sürekli eleştirilere maruz kalmayı engelleyememiştir.
1894 DEPREMİ SONRASI OSMANLI’YA NOWACK BAŞVURUSU
Konuyla ilgili literatürde Osmanlı arşiv belgelerinden yol çıkılarak Nowack’ın Viyana Elçiliği üzerinden yaptığı başvuru tartışılırken, bu başvurunun bizzat II. Abdülhamit tarafından ciddiye alınarak Sadrazamın konuyu araştırmasını istemesi, Abdülhamit’in bilimsel iddiaları ciddiye alan ‘sorgulayıcı’ zihniyetine kanıt olarak gösterilebilmektedir bazıları tarafından. Ancak bu zorlama yorumun görmezlikten geldiği şey, dönemin yönetimin kuşkucu ve hatta hurafeye düşkün ruh halidir.
Viyana Elçisi Yusuf Ziya Paşa aracılılığıyla İstanbul’a iletilen Nowack’ın mektubu ve raporu, Saray ve Babıali tarafından ciddiye alınmıştır ve Sadrazam Cevat Paşa, Viyana elçiliğinden Nowack’ın ve iddialarının incelenmesini istemiştir.
Kısaca Nowack’ın iddiası, 10 Temmuz 1894 depremini önceden bildiği ve bunu bir arkadaşına depremden önce yazdığı ve sonuçta tahmininin tam doğru çıktığı yönündedir. Buna dayanarak Nowack, yaşanacak sonraki depremler için net tarihler vermektedir: Aynı yılın 15 Temmuz, 5 Ağustos, 7 Ağustos ve 13 Ağustos günleri İstanbul ve çevresinde öncekinden daha büyük bir deprem olacağını tahmin etmektedir.
KAHİNİN MUMU VERDİĞİ SON TARİHE KADAR YANAR
Sonuç olarak, alelacele topladığı bilgiler üzerinden hazırladığı ve 19 Temmuz 1894 tarihinde gönderdiği cevapta, şahsen Nowack’ın ve öne sürdüğü iddiaların güvenilir olmadığı yönünde bilgi veren Elçinin bu söylediklerinden daha çok, bu tarihlerde iddia edildiği gibi şiddetli depremler yaşanmamış olması Nowack dosyasının Osmanlı yönetimi için kapanmasına neden olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak pes etmeyerek iddialarının aslında doğru çıktığını iddia eden Nowack, Nisan 1895’te tekrar Elçilik üzerinden Osmanlı’ya başvurmuş ve bir hafta sonra, yani 15 Nisan 1895 günü veya o günlerde İstanbul ve Edirne civarında bir deprem olacağını iddia etmiştir. Her tahminci/kahin gibi, tarih vererek büyük risk alan Nowack, bu sefer de söylediğinin doğru çıkmaması sonucunda artık Osmanlı yönetiminin gündeminden düşmüştür.
AÇIK KALAN SORU: NOWACK NE İSTİYORDU?
Konuyla ilgili literatürde sorgulanmayan şey, Nowack’ın başvurusunda açık ve net olmayan talebidir. Derdi sansasyon yaratarak ilgi çekmek midir? Çalışmalarını daha sistematik ve profesyonel bir ortamda gerçekleştirmek için maddi ve kurumsal desteğe ihtiyacı olduğu anlaşılan Nowack’ın, açıkça yazmasa da aslen Osmanlı devletinin bu çalışmalarına ilgi gösterip himaye etmesini ve bu çerçevede maddi ve manevi destek sunmasını beklediği açıktır.
Osmanlı yönteminin bu projeye ilk etapta ilgi göstermesi değil, asıl kısa bir araştırmadan sonra güvenilir veya yeterince bilimsel bulmayarak bu başvuruya pek yüz vermemesi takdire şayandır.
CEVABI BİLİNEN SORU: İNSANLAR NE İSTİYOR?
Dönemin medyasına yansımadığı için kamuoyunun bu başvuru ve iddialar konusunda ne düşündüğünü bilmiyoruz. Ancak her konuda olduğu gibi depremler konusunda da kehanetlere ve kahinlere sonraki yıllarda sürekli gösterilen büyük ilgide, konuyu magazinleştirme kadar genel olarak gelecekle ilgili merak ve çaresizliğe dayalı merak da önemli rol oynamaktadır. Çoğu zaman çaresizlik be zavallılık göstergesi olan bu kehanet inancı, medyanın ilgisi söz konusu olduğunda etik olmaktan uzak fırsatçılık olarak karşımıza çıkabilmektedir.
ASIL MESELE: ÖNCEDEN BİLSEK NE OLACAK?
Sahi, önceden bilmek meye yarayacak? Eğer hazırlık yapmaya yarayacağı düşünülüyorsa kahinlere de kehanetlere de ihtiyaç yok: Sismologlar ve jeologlar İstanbul depreminin her an geçekleşebileceğini artık ‘kesin bilgi’ olarak dile getiriyor zaten!
Ne değişiyor?
Neyi bekliyoruz?
Josef Nowack’ın Viyana Elçiliğine sunduğu mektup ve raporun Osmanlıca çevirisinin ilk sayfası (BOA. Y. A. HUS, 313/16)
Kaynak: Yunus Özger, “Sultan II. Abdülhamid Döneminde İstanbul’da Deprem Tahmini Tartışmaları ve Josef Nowack’ın Padişaha Gönderdiği Rapor”, History Studies, 12/1, Şubat 2020, s. 227-253.
Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.