1974’te ‘genel af’ krizi

12 Mart (1971) darbesi, 2016 OHAL darbesini ve sonrasında yaşanan koşulları anımsatıyor. 12 Mart’tan çıkış süreci, bu bakımdan günümüzde bazı şeyler anlatabilir.

Anayasanın tümüyle yürürlükten kaldırılmaması, ancak kısmen geçici bir tadilata uğratılması, meclisin açık tutulması ama ülkede sıkıyönetimin demir yumruğunun hakim olması yönleriyle 12 Mart (1971) darbesi, 2016 OHAL darbesini ve sonrasında yaşanan koşulları anımsatıyor. 12 Mart’tan çıkış süreci, bu bakımdan günümüzde bazı şeyler anlatabilir.

12 Mart darbesinin ardından devrimci hareketler fiziken ezilmiş, liderleri katledilmiş, kadro ve taraftarları hapsedilmiş, sol-sosyalist aydınlar hapishanelere tıkılmıştı. Ancak sosyalizmin ve devrimcilerin toplumsal saygınlığı çok yüksekti. Darağaçlarında can veren Denizlerin, Kızıldere’de katledilen Mahirlerin, işkencelerde ser verip sır vermeyen İbrahimlerin anısı, kitleler üzerinde büyük bir devrimci etki yaratmıştı.

12 Mart cuntasının “sivil” hükümetini CHP’nin sağ kanadı (Nihat Erim başkanlığında) yürütmüştü. 12 Mart’tan çıkış yönündeki ilk kırılma da CHP’de 1972 kurultayında İsmet İnönü yerine Bülent Ecevit’in (sol Kemalistlerin temsilci olarak) genel başkan olmasıydı. Ecevit liderliğindeki CHP, 14 Ekim 1973 seçimlerine “genel af” vaadiyle girdi ve devrimcilerin siyasal rüzgarını arkasına almaya çalıştı. Ancak her ne kadar CHP 1973 seçimlerinden %33.3’le birinci parti olarak çıksa da ki bu CHP açısından 1946 seçimlerinden o yana bir ilk bir ilkti) Yine de Meclis’te hükümet kuracak çoğunluğu elde edemedi. Bu nedenle Erbakan’ın Milli Selamet Partisi (MSP) ile “ulusal kalkınma” esası üzerinden bir koalisyon hükümeti kurdu. Aynı nedenle, CHP’nin vaat ettiği “genel af” da bir siyasal krize dönüşecekti. *

CHP, seçimlerden hemen sonra 19 Ekim 1973’te af meselesini gündeme getirse de meclis çoğunluğuna sahip olmadığından, konu belirsiz bir tarihe ertelendi. **

CHP-MSP KOALİSYON HÜKÜMETİ KURULDU

Genel seçimlerden sonra Adalet Partisi ile CHP arasındaki “büyük sermaye koalisyonu” görüşmeleri tıklanınca, nihayet 25 Ocak 1974’te CHP-MSP arasında koalisyon hükümeti kuruldu. Bununla birlikte siyasal tutsak ailelerinin “genel af“ talepli mücadelesi de ivme kazandı. Kamuoyu, artık hapishane kapılarının açılmasını, devrimci gençlerin ve Yılmaz Güney, Behice Boran, Muzaffer Erdost gibi aydınların tahliyesini bekliyordu. (Siyasi af çıkartılacağı daha şubat ayında kamuoyuna duyurulsa da tasarı bir türlü meclise sunulmuyordu. MSP her ne kadar seçim propagandalarında “fikir suçu diye bir şey tanımıyoruz” demiş olsa da şimdi yan çizmeye başlamıştı. Büyük sermaye çevreleri, Adalet Partisi, MHP ve CGP, TCK’nın artık komik maddeleri olan 140, 142 ve 146’nın “af kapsamı” dışında tutulması için seslerini yükseltmişlerdi. Bu partiler MSP üzerinde de baskı yapıyorlardı. Af çıkarılmasına MSP tabanının karşı çıktığı izlenimini vermek için Tokat, Konya, Maraş gibi illerden MSP Genel Merkezi’ne protesto telgrafları yollanmaya başladı.

CHP, 27 Mart‘ta “af kanunu tasarısını” Meclise sunduğunda MSP bölündü. 48 milletvekilinin yarısı meclis görüşmelerine gelmemeye başladı. Neticede yasa, 141, 142, 146-3 kapsam dışı bırakılarak senatoya gönderildi. Ancak cuntacı emekli generallerin de içinde olduğu senato tasarıyı reddetti. Erbakan ise gittiği Suudi Arabistan gezisinden bir türlü bir türlü dönmüyordu! Mayıs ayı başında MHP’li ”komandalar” öğrenci yurtlarını basıp kargaşa çıkarmaya başladılar. “Sağ sol çatışması başlıyor” havası yaratarak kamuoyundan yükselen “siyasi tutsaklara özgürlük” talebini baktırmak istediler.

ANAYASA MAHKEMESİ AF KANUNUNU “EŞİTLİK” YÖNÜNDEN BOZDU

Nihayet tasarı Meclis’te tekrar görüşüldü ve 15 Mayıs 1974’te oylandı. 163. maddenin (Şeriat propagandası) af kapsamına alınmasını sağlayan MSP, oylama esnasında 20 MSP’li vekilin ret oyu vermesi sonucunda 141 /142. maddelerin (komünizm propagandası) kapsam dışında kalmasına yol açtı. Ayrıca tasarıda 146’ya zaten yer verilmemişti. Bu haliyle çıkan “af kanunu” ülkede infiale yol açtı. 27 demokratik kurum ve kuruluş “faşizme karşı sürekli güç birliği girişimini” kurdu. “Genel siyasi af talebi” 12 Mart cumartesi cuntası dönemini kapatmanın anahtarı haline gelmişti.

Devrimci kesimler, içerideki tutsakların aileleri, yeni yeni kıpırdanan üniversite gençliği gündemi belirlemeye başlamıştı. Bu dalganın da etkisi altında CHP, “eşitliğin zedelendiği” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuruda 146. madde (“düzeni zor kullanarak değiştirmek isteyenler”) hariç tutulmuştu. Nihayet 2 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi “af kanununu” eşitlik yönünden bozdu. 140- 142 (af kapsamına) alındı. Böylece 12 Temmuz 1974’te 1000’e yakın sol sosyalist devrimci tutsak hapishanelerden salınmaya başlandı. (146’lık olan 138 tutsak ise kapsam dışı bırakıldı.)

Hapishane önlerinde yaşanan sevinç ve coşku yeni bir dönemin habercisiydi. O günkü şartlar ile bugün arasında kuşkusuz benzerlikler kadar benzemezlikler de var. Mesela 1973 meclisinde doğrudan ezilenleri temsil eden bir grup yoktu. Belki sadece Mustafa Timisi’nin Birlik Partisi (TBP) o kapsama sokulabilirdi ki onun da bir milletvekili vardı. Ama bugün Meclis’te ezilenlerin tarihsel blokunu oluşturan Halkların Demokratik Partisi (HDP) var. 14 Mayıs seçimlerinin en büyük hilesini yapıp seçim koşullarında kapatma davası süren siyasi iktidar, HDP’nin oy pusulasında yer almasını önlemiş oldu. Bu hile HDP’nin yurtiçi ve yurtdışında sandık kurullarına üye vermesini engelledi. Ne var ki HDP bu seçimde de Yeşil Sol Parti amblemi ile yerini alacak.

Eğer altılı burjuva muhalefetin 14 Mayıs seçimlerinde cumhurbaşkanını değiştirmeyi başarabilirlerse oluşacak yeni siyasal koşullarda, başkancı rejimin anayasanın değiştirilmesi gündeme gelecektir. Dolayısıyla 2023 Meclisi de kısmen dahi olsa bir kurucu meclis rolü oynayabilir. Böyle bir mecliste köklü demokratik dönüşümü savunan HDP -Yeşil Sol Parti grubu ne denli geniş olursa demokratik reformların zorlanması, politik kumpas davalarının boşa çıkarılması, politik tutsakların özgür kalması, AİHM kararlarının tam kapsamı ile uygulanması da o denli olası olacaktır.

*Bu paragrafta ki verileri “Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Siyasal Hayat” Yordam Kitap, sayfa 682, 685 ve 697, 698’den aldım.

**1974 genel affı ile ilgili verileri tarihçi yazar Emel Akal'ın mektupta yolladığı bir değerlendirmeden aldım. Kendisine bu konuda teşekkür borçluyum.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi