Fehim Işık
AKP, sivil direniş duvarına çarptı ama...
Afrin’de yaşanan esasen sivil demokratik direniş ile baskıcı ve zorba bir saldırganlık arasındaki mücadeledir. Bu, aslında 20 Ocak’ta Afrin’e dönük saldırı ile başlayan bir durum değil, başından beri böyledir.
Hatırlayalım. 2011’de Suriye’de başlayan iç savaşa rağmen fırsatçılık yapmayıp öncelikle kendi bölgesini savaş dışında tutmaya çabalayan, savaşın çözüm olmadığını, yıkım ve ölümden başka bir şey getirmediğini savunan bir mücadele anlayışı vardı. Rojava’nın Suriye’deki iç savaşa rağmen en güvenli bölge olmasının bir nedeni bu politikaydı.
Adı 3. Yol olarak politize edilen, kendi yaşam alanlarının güvenliğini sağlamakla beraber ne muhaliflerle ne de rejimle karşı karşıya gelmemeye çabalayan bu anlayış, ne olduğu belirsiz cihatçı muhalefete de, demokratik çözüm yerine ülkeyi göz göre iç savaşa sürükleyen rejime de yandaş olmadı.
Rojava’yı savaş dışında tutan 3. Yol politikası, kısa süre içinde öncelikle Kürtlerin kendi yaşam alanlarında yerel yönetimlerini oluşturmasını beraberinde getirdi. Kobani’den Kamışlo’ya, oradan Afrin’e yönelen özgürlük inancı, kısa süre sonra yönetim biçimi olarak da demokratik özerklikte karar kıldı.
Demokratik özerk yönetimlerin inşası, giderek gelişip güçlenmesi bölge devletlerinin, daha çok da Türkiye’nin Rojava’ya düşmanca yönelmesinin başlangıcıdır. Türkiye’nin Rojava’ya, giderek Kürtlere düşmanlık üzerinden geliştirilen politik yönelimi, çözüm sürecinin de sonu oldu. Kürt hareketinin demokratik çözümden yana girişimleri tüm iyi niyetli çabalara rağmen Türkiye’nin düşmanlık üzerinden yürütülen politikalarını aşamadı. Bir diğer nokta ise açıktır ki Türkiye de, Kürt hareketini aldatamayacağını, özellikle de Rojava’da PKK üzerinden istediğini alamayacağını anladı. Bir diğer anlatımla hem PKK, hem de Kürt hareketinin diğer sivil siyasal bileşenleri Türkiye’nin bölgeye dönük Neo Osmanlıcı hegemonik emellerine hizmet edecek bir sürecin çözüm getirmeyeceğini gördü.
Bu dönem, AKP’sinden CHP’sine Türkiye’nin tüm statükocularının korkularını depreştiren bir başka gerçeği daha ortaya çıkardı. Görüldü ki Türkiye’de nispi de olsa demokratik zemin geliştikçe Kürt siyasal hareketi ve demokratik müttefikleri güçleniyor.
7 Haziran seçimi, bu dediklerimizin ispatıdır. Seçimin sonuçlarını bu nedenle hep birlikte yok saydılar. Çünkü demokrasi güçleri 7 Haziran’la birlikte hem Meclis’i Türkiye’nin tüm farklılıkları ile birlikte renklendirmiş, hem de sistemin kökten değişimini sağlayacak kilit bir güce kavuşmuşlardı.
AKP iktidarı, CHP ve MHP’nin desteğiyle 7 Haziran seçimlerini yok sayınca gemi de azıya aldı. Daha gözü kara bir politika izledi. Rejimi tek adama teslim eden diktatoryal sisteme koşar adım gitti. 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi işin tuzu biberi oldu. Bu darbe girişimi ile birlikte önce Gülen Cemaati’ni bertaraf etti. 16 Nisan 2017’de şaibeli bir referandumla tek adam yönetimini halka da onaylatan AKP iktidarı için artık geriye kalan en önemli şey ulusalcılar ve MHP başta olmak üzere diğer ağırlıklarından kurtulmaktır.
Başlangıçta orduyu ulusalcılara, polisi MHP’lilere, lagaluga muhalefeti ise CHP’lilere devrederek adım adım ilerleyen AKP, kendini artık ittifaklarına devrettiği alanlarda da güçlendiriyor, buraları da adım adım kendine benzetiyor. SADAT ve benzeri yapılanmalar üzerinden milis gücünü örgütlüyor. Bunları yapan AKP için kalan tek engel, iktidarını süreklileştirecek son adımı atmaktı ki bunun için Afrin’e bir işgal girişimi başlatacağını, artık sağır sultan da biliyordu.
AKP, Afrin’i kolay lokma bellemişti. ABD ile Rusya arasındaki çelişkinin işine yarayacağını, Avrupa’nın ikiyüzlü davranacağını, böylece Afrin’i kısa sürede işgal edeceğini ve bu durumu iktidarını kalıcılaştırmak, iktidarın direkt veya dolaylı müttefiklerini bertaraf etmek ve tek adam iktidarını perçinleştirmek için kullanabileceğini hesaplıyordu.
Evdeki hesabı çarşıya uymadı.
20 gün geride kaldı. Yüzlerce uçak, top, tank kullanıldı. Sayısı binlerle ifade edilen askeri araç bölgeye sevkedildi. Sınıra binlerce asker konuşlandırıldı. Tüm bu hazırlıklardan sonra ‘Kuvayi Milliye’ ilan edilen ‘tavuk hırsızı’ ÖSO’cularla birlikte 20 Ocak günü Afrin’i işgal girişimi başladı.
Bu kadar günde sadece Kilis’in karşısındaki Bilbilê ilçesi ile etrafındaki birkaç köye; daha önce Rusya ve ABD’nin izniyle işgal edilen Azez ilçesinin karşısındaki birkaç köy ile Hatay’ın Kırıkhan ve Reyhanlı ilçelerinin karşısındaki az sayıda köye girilebildi. TSK açıklamalarında bile arazideki tek evleri sayarak verebildikleri yerleşim yeri sayısı 20’yi geçmiyor ki bu alanlar tüm Afrin’in 50’de birine karşılık gelmiyor.
Düşünsenize onca kahramanlık edebiyatı yapılarak şişirilen NATO’nun 2. büyük ordusu 20 günde Afrin’in 50’de birini işgal edemezken verdiği kayıp Afrin’in iki katı büyüklükteki Şehba bölgesini işgal ederken verdiği kayıptan daha fazla.
Üstelik bu işgal girişiminde savaş suçu olacağından hiç şüphe duyulmayan korkunç suçlara da imza atıldı. Sivil yerleşim yerlerini havadan bombalandı. Napalm bombaları kullanıldı. Sivilleri bölgeden kaçırmak için her yol denendi. En önemlisi de aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da olduğu yüzlerce sivil katledildi. Ancak AKP, yine de istediği ilerlemeyi sağlayamadı.
Bu durum, sadece sahada işgale direnen savaşçıların başarısı ile açıklanamaz. AKP emrindeki Rusya destekli NATO üyesi milyonluk ordunun istediğini elde edememesinde sivil direnişin de büyük bir payı var. Rojava’nın diğer kantonlarından, Kuzey Suriye Federasyonu’nun farklı bölgelerinden Afrin’e akan onbinler, saldırılara rağmen topraklarını terk etmeyip direneceklerini haykıran Afrinliler, işgal girişimine siper oldular.
Şimdiden sonrası, sadece Afrinlilere bırakılmayacak kadar önemlidir. Biliyoruz ki AKP iktidarı, kendisi için hayat memat meselesi olarak gördüğü bu savaştan vazgeçmeyecek. Bu savaşla birlikte içerde büyüttüğü ırkçılık ve milliyetçiliği halklar arası bir savaşa dönüştürmekten de çekinmeyecektir. AKP, bugüne kadar şiddet ve baskıyla gelen zorbalığın bugünden sonra da ancak savaşla iktidarını sürdürebileceğini görüyor. Bunun dışında bir seçeneği yok.
Oysa savaş karşıtlarının elindeki silah savaş yanlılarının elindeki silahtan çok daha güçlü. Mesele savaş karşıtlarının ellerindeki gücü kullanabilmesi, AKP iktidarının neden olduğu zulmü dünyaya anlatabilmesidir. Afrin’in, Rojava’nın, Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun sivil direnişçileri savaş karşıtlarına yeterince olanak veriyor.