Ragıp Zarakolu
Alevikırım
Stockholm. Türkiye solunun en az ilgilendiği konulardan biri holokost olgusu. Bu konu neyse ki son on yıl içinde Türkiye solunun ilgi alanına girdi.
Slogan olarak anti-faşizm en azından 70’li yıllarda hayli kullanıldı. Ama onun holokost sonucu tartışmaya çok meraklı Türkiye solunun gündeminde çok az yer aldı.
Yahudi milliyetçiliğinin ideolojisi olan Siyonizm boy hedefi oldu da Arap milliyetçiliği ya da dinciliği göz ardı edildi.
Uluslararası hukukun Soykırım/genocide kavramı bilindiği üzere Polonyalı hukuk insanı Lemkin tarafından yaratıldı, Yunanca/Latince, genos/cadeo sözcüklerinin birleşiminden. Ve bunu aynı zamanda uluslararası bir sözleşmeye dönüştürdü.
Bir etnik, ulusal ya da inanç grubunun tamamen ya da kısmen imhasına yönelik, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak.
TC’nin yerleşik devlet politikalarından biri olarak Solkırım kavramını, bir anlamda yaratarak, zaman zaman yazılarımda kullandım.
Aslında Lemkin, bir siyasi grubun topyekûn imhasını da 1948’de BM’ye sunduğu taslakta söz konusu etmişti.
Ama o dönemin uluslararası denge koşullarında bunu sözleşmeye koydurmayı başaramadı.
Siyasal soykırım örneği 1960’lar Endonezyasında yaşandı. Ve 1970’ler Kamboçya’sında.
Hadi, tarihsel olarak daha gerilere gitmeyelim. Bilen bilir!
Peki, bir ‘Alevikırım’dan söz edilebilir mi? Bence kesinlikle mümkün. Ezidikırım gibi. Kürtkırım politikalarından yeni yeni söz ediliyor.
Her iki örnek de soykırım araştırmacıları tarafından, soykırım perspektifi içinde ele alınıp, tarihsel olarak incelenmedi yeterince.
Türkiye coğrafyasında güçlü olan antisemitizm yanında, bir anti-Alevilik, anti-Ezidilik de güçlü ne yazık ki.
Muhacirler de pek sevilmez ama, örneğin bir anti-Pomaklığa, bir anti-Arnavutluğa az rastlanır ya da anti-Gürcülüğe vd. Çoğunluk dini Müslümanlığa dahil oldukları için.
Peki, her kıyımı, her pogromu "soykırım" olarak tanımlamak doğru mu diye bir soru yöneltilebilir.
Bence, zamana yayılmış sistematik bir kırım söz konusu ise bunu genocide kavramı içinde değerlendirmemiz gerekir.
Alevi inanç grubu uzun yıllar, İran ve Osmanlı devletleri arasındaki yayılma kavgalarının kurbanı oldu.
Osmanlı devleti tarafından, kategorik olarak, İran devletinin resmi inancı olan Şia grubuna dahil edildiler. Bazı benzerliklere karşın bu doğru olmadığı halde…
Şeyhan’dan kaçan Ezidiler Dicle’yi geçmeyi başaramadan Koyuncuk tepesi eteklerinde Revanduz Miri Muhammed Paşanın adamları tarafından katledildiler.
Dönemsel olarak Alevi ve Ezidi inanç grupları, kıyımlar yanında inançlarını terke, asimilasyona zorlandılar.
Nasıl sol eğilim/düşünce Osmanlı döneminde yükselen Ermeni ve Rum siyasi hareketlerinde daha geniş taraftar bulduysa ve bu, cumhuriyet döneminde de devam ettiyse, Kürt ve Alevi toplumlarında da daha fazla yansımaya sahip oldu. Sol hareketler, her ne kadar ulusalcı özellikler de taşısalar, farklı inanç ve etnisite gruplarına daha toleranslı olduğu için.
1925 yılında Alevilerin tekke ve zaviyeleri kapatıldı. Ancak Kemalist Cumhuriyetin laisizmi Alevilerin kendilerini daha rahat hissetmesini sağladı. 1938 Dersim kıyımına karşın bu his devam etti. CHP’yi kendilerine daha yakın buldular.
1970’li yılların ikinci yarısında Alevi toplumuna yönelik saldırı ve kıyımlar, Aralık 1978’de Maraş’ta zirve yaptı.
Maraş kıyımına ilişkin edebiyat ve araştırma ürünlerine, Belge Yayınları yayın programında yer verdi. Diğer soykırım araştırmalarından sonra… Maraş kırımı araştırmalarına, Aziz Tunç önemli bir katkı sundu. (*) Vedat Türkali, bir sunuşla bu çalışmayı onurlandırdı. Bu araştırmada, bu kıyımın daha korkunç boyutlara ulaşmasını engelleyen sol direnişe de yer verdi. Zaten bu nedenle kendisi o dönem yargılandı da. Yakınlarda çıkan önemli bir başka kitap da o dönemin tanıklığının yanında, direnişe yer vermekte. (**)
Daha 12 Eylül başlamadan, 70’li yıllarda başlayan saldırı ve kıyımlar nedeniyle, yaşadıkları bölgelerden Türkiye’nin batısına ve Avrupa’ya yönelen büyük bir Alevi göçü yaşandı. Büyük diaspora grupları oluştu. Bu nedenle bir Tunceli ya da bir Elbistan veya Pazarcık’ta yaşayan tüm nüfustan daha çok Dersimli, Elbistanlı, Pazarcıklı ülke dışında diasporada yaşıyor.
Anadolu Rumları, Ermenileri, Ezidileri gibi kendi yurtlarına "turist" olarak gidiyorlar.
Bütün bunları bana, Alevi araştırmacı, CAN TV panellerinden izlediğim Ferhat Ali Ünlübayır’ın "40 Soruda Alevilik Nedir?" kitabı hatırlattı. Yayınevinin adı çok hoşuma gitti: Global Pazarcık yayınları.
TC, gerçekten de Anadolu kent, kasaba ve köylerini globalleştirmeyi başardı! Şimdi de global güç olma heveslerinde.
__________________________________________________
(*) Aziz Tunç, Maraş Kıyımı/Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi, Belge Yayınları 2011. Aziz Tunç’un diğer önemli bir sözlü tarih çalışması: Beni Sen Öldür / Maraş 1978, Fırat Yayınları, 2015
(**)Derl. Orhan Gazi Ertekin, Maraş Katliamı/Vahşet, Direniş ve İşkence, Dipnot Yayınları, 2020