Ama ne yılmış 1968

12 Mart darbesinden sonra Ayşe Nur ile ben, üniversiteden kopup yayın dünyasına daldık. Işıl ve Ali ise sinema dünyasına, oyunculuktan, yöneticiliğe…

Stockholm. Işıl Özgentürk’ün (Türkben) yeni çıkan "68 YILINDA ON DOKUZ YAŞINDAYSAN HEP ON DOKUZ YAŞINDASIN!" (Cumhuriyet Yayınları, 2020) beni alıp yarım asır öncesinin dünyasına götürdü.

‘68 sadece başkaldırı ve devrimci gençliğin yılı olmasının ötesinde, her alanda bir patlamanın yaşandığı bir yıldı. Tiyatrodan sinemaya, edebiyattan sanata her alanda müthiş bir arayış ve üretkenlik yaşanıyordu. Ve bu süreç 68’den önce başlamıştı. 68 bir zirve olacaktı.

Devrimci Sanat Birliği’nin kuruluşunu hatırlıyorum. Osman Arolat ile Levent’te Orhan Taylan’ın, Cihangir’de Tan Oral’ın evinde toplantılara katılmıştım. Seligrafi tekniği ile buluşup ne posterler yapıyorduk.

Biz, 68 kuşağı, bir özgürlük ortamı içinde büyüdük. Bunun keyfini de hayli çıkardık. 78 kuşağına göre çok şanslıyız. Ama ölümle tanışmamızın başlangıcı da 1968 yılı oldu. Ve gençlik kitlesi sola yöneldikçe ölü sayısı yükselmeye başladı. Fransa’da 68 Mayıs başkaldırısı bizi çok mutlu etmişti. Nihayet onlar da uyandı diyorduk. Yani burnumuz biraz havadaydı!

Ama öte yandan 1968 Dünya’da eski soldan kopuşu simgelerken, bizde ise eski sola dalmanın başlangıcı olacaktı. Işıl Türkben ile tanışmamız 1967 sonbaharı diye hatırlıyorum. Genç yaşta tiyatroya dalmıştı. Ali Özgentürk ile tanışıklığım daha önce TMTF’den. Biz 67 Kasımı Ankara uzun yürüyüşünü yaparken, o da kamyondan kamyona atlayıp bizi filme alıyordu. Daha sonra 1969 Kanlı Pazarını filme alacaktı. Işıl ve Ali ile yolumuz 1971 darbesine kadar çok kesişti. Önce Işıl ile İktisat Fakültesi Tiyatro grubunda birlikte olduk. Enise ve Yavuz Aymengen de bizimle beraberdi bu tiyatro çabasında. Akademik çabaları 1971’de kesintiye uğrayınca Londra’ya geçeceklerdi.

Kısa sürede dostluğumuz gelişti. Göztepe’de Işılların İstasyon üstündeki evlerine sık sık uğrar oldum. Harika annesini ne güzel anlatıyor kitabında. Ama sert bir kadındı. Bir keresinde Işıl’a kızıp, kapıyı açmayıp, sabaha kadar oturtmuştu kapı önünde. Tam Cumhuriyet kadın öğretmeni! Harika kız ve erkek kardeşleri, Mete ve Bilge lisedeydiler o zamanlar, onlar da cin gibiydiler ablaları gibi.

Elbette, 68 üniversite işgalini yaşadık bütün İktisat Fakültesi öğrenci çevresi ile. Merkez bina damlarında dolaştık. Damdaki bir fotoğrafımızı kullanmış kitapta. Kimler yok ki fotoğrafta?

Daha sonra kendimi, 1968 sonbaharında, Aksaray’daki TÖS binasında sokak tiyatrosu kursunda bulmaz mıyım. Işıl Türkben zaten genç oyuncularla bağlantılıydı, daha bizim İktisat Tiyatrosundan önce. Çok daha tecrübeliydi.

Ama ne ekip... Mehmet Ulusoy 1968 Paris’inden alternatif tiyatro deneyimini aktarıyor bizlere. Kuzgun Acar gibi müthiş bir heykeltnaş, devasa kâğıttan, kartondan sembolik yaratıklar yapıyor. Kuzgun ile 1969’da Hakkari’de beraber olacaktık Zap köprüsünü yaparken, elinde kocaman bir kamera. Galiba daha sonra İyi Saatte Olsunlar Teşkilatı el koymuş, eşi Bige’nin söylediğine göre.

Çin tiyatrosundan ödünç büyük bez parçaları ile dalgalanan deniz ve nehir imajları… Yeni Ufuklar’dan Hüseyin Erdem de bizimle. Veli ve daha birçok arkadaş…

Önce Ortaköy, daha sonra Beylerbeyi sırtlarında köprü karşıtı sokak tiyatrosu oyununu sergiliyoruz. Benim işim var, ayrılıyorum Beylerbeyi sahil kafesinde oturmadan. Oradan topluyor polis bizimkileri. Yırtıyorum ben. TÖS’de düzenli sahneye çıkma kararı alınınca, ayrılıyorum Devrim İçin Hareket Tiyatrosundan. Bir süre sonra da hır çıkıyor zaten. Mehmet Ulusoy ayrılıp, ayrı bir İşçi Tiyatrosu kurma durumunda kalıyor. Onu ne güzel anlattı Doğan Özgüden, merak eden okuyabilir: Sürgünde de direnen bir devrimci sanatçı www. avrupademokrat.com

Işıl’ın anlattığı gibi Masis ile Sinematek’e dadanmıştık Onat Kutlar’ın kurduğu. Tam karşıda Nazar Büyüm’üm kitabevi. Oradan alıyorduk Yeni Sinema dergisini.

Daha sonra yolumuz ANT dergisinde kesişti Işıl ile. Şerif Aygün’ün cenazesinde o haber yaparken, biz bildiri dağıtıyorduk. O sırada Ali de Maden-İş Sendikasında. Çok sert bir manşetle çıkarıyor sendika gazetesini. Sendika korkup imha ediyor.

Ve daha sonra Sansaryan Hanın, sorgu dehlizlerinde kesişmez mi Işıl ile yolumuz? Ortalığı iyi dağıtmıştık. Şimdi Generaller, "elbise bol geldi" diyordu. Meğer özgürlük onların bir lütfuymuş!

Işıl bir odadan sorgudan çıkarken, ben kolumda iki zaptiye, falakadan parçalanmış pantolonla koridordan hücreme götürülüyordum.

Onun da ne zor günler geçirdiğini anılarında okudum. Bizim küçümen Işıl’ı Kültür sarayını yakmakla suçluyorlardı. Tan Oral ne güzel çizimini yapmıştı Işıl’ın elinde kibrit!

Her darbe her birimizi başka rotalara yöneltiyor. 12 Mart darbesinden sonra Ayşe Nur ile ben, üniversiteden kopup yayın dünyasına daldık. Işıl ve Ali ise sinema dünyasına, oyunculuktan, yöneticiliğe… Işıl, üretken bir yazar oldu aynı zamanda. Ve on yıllar sonra Hakkari’de "kültür köprüsünde" kesişti yolumuz.

Bence ona haksız sert eleştiriler yöneltildi Batman yazısından sonra. Bunun yerine olgulara yönelmek gerekirdi. Gerçek dost bazen acı söyler!

Işıl Özgentürk, iyi ki yazdın, iyi ki hatırlattın o günleri. Ama ne yılmış 1968!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi