Anarşist oy kullanmaz mı?!

Seçimle AKP-MHP diktatörlüğünün yıkılması topluma, özgürlüklere rahat bir nefes alma olanağı sağlayacaksa özgürlüklerin kararlı savunucusu anarşistler bu olanağa neden sırt çevirsin? Anarşizm özgürlük yönündeki bir ihtimale burun kıvırmaz.

Anarşizm, etkisi ölçüsünde, hakkında en fazla tevatür üretilmiş bir düşüncedir. Anarşizm konusundaki en yaygın tevatür ise, anarşizmin oy kullanmaya karşı olduğudur.

Oysa oydaşma, anarşizmin temel ilkelerinden biridir. Anarşizm, toplumun temel birimlerinde genel oydaşmayla karar alınmasını savunur. Bu konuda o kadar hassastır ki, bazı durumlarda muhalif oylar varsa onların oyuna karşı çoğunluk kararı alınmasına bile karşı çıkar. Bu kadar hassas bir tutum elbette bireye saygıdan ve azınlıkta kalanların iradesinin çiğnenmemesi kaygısından kaynaklanır. İşlerin yürümesi açısından böylesi bir hassasiyetin engelleyici olup olmadığı anarşistler arasında yüz yıldır tartışma konusudur.

Anarşizm, oy kullanmaya değil, temsili seçimlerin oy kullanmayı yozlaştırmasına karşıdır. Çünkü anarşizm, temsili seçimlerin birey iradesini geri plana attığını ve oylamanın egemenlerin iktidar oyununa alet edildiğini düşünür. Anarşizmin bu argümanının oldukça haklı olduğu, geçmişteki ve bugünkü temsili demokrasi deneyleriyle ortaya çıkmıştır. Bu yüzden anarşizm, temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasiyi önerir. Bu öneri, oydaşmaya gerçek özünü kazandırma çabasının ürünüdür.

Dolayısıyla, birinci olarak şunu saptayalım: Anarşizm, oy kullanmaya değil, oy kullanmanın yozlaştırılmış biçimi olan temsili oy kullanma sistemine karşıdır.

Fakat tartışmayı bu kadarla noktalamak çok yanıltıcı olacaktır.

Anarşizm, egemen temsili sisteme karşı olmakla birlikte, mutlakcı değildir, eğer öyle olsaydı dinsel bir sektten farkı kalmazdı. Oysa anarşizm ilkeli olduğu kadar, dogmalardan da uzaktır, hazır reçeteler sunmaktan uzak durur. Göreciliğe hiçbir zaman sırt çevirmez.

Kısaca söyleyecek olursam, mutlak özgürlükçü anarşizm, görece özgürlüklere asla sırtını dönmez. Hatta bırakın sırt dönmeyi, görece özgürlükler için mücadele eder. Hem de en ön saflarda. Çünkü mutlak özgürlüğe giden yol görece özgürlüklerin kazanılmasından ve savunulmasından geçer. Anarşizm, dediğim dedikçi monolitik bir sisteme karşı çoğulcu bir toplumu savunur. Bu çoğulculuk, demokratik özlemler taşıyan tüm toplumsal güçlerle anarşizmi müttefik haline getirir.

Bazı durumlarda, temsili sistem içinde yapılan seçimler, görece özgürlüklerin kazanılması ya da savunulması için bir referandum niteliğine bürünebilir. İşte böyle bir durumda anarşistler, görece özgürlükler uğruna oylamaya katılır, bu özgürlüklerin kazanılması için savaşır. Anarşizmle konformizmi birbirine karıştıranların anarşizmin bu tutumunu kavraması zordur. “Hani siz temsili sisteme karşıydınız, böyle bir sistemde oy vermek ilkelerimize aykırı diyordunuz, şimdi neden temsili sistem içindeki bu oylamaya katılıyor, hatta oy kullanmanın ateşli savunuculuğunu yapıyorsunuz?” derler.

Oysa bu arkadaşların kavraması gereken nokta, böyle bir oylamada görece özgürlüklerin kazanılması ihtimalidir. Temsili sistem içinde de olsa eğer bu oylamada toplum özgürlükler yolunda bir adım atacaksa elbette bu adım lehinde oy verilmelidir. Korkmayın, temel akideleriniz bundan zarar görmez. Anarşizmin istediği tek şey, toplumun özgürlük yolunda küçük de olsa bir adım daha atmasıdır. Ayrıca bazen bu adım o kadar da küçük olmayabilir.

AYNI BUGÜN TÜRKİYE'DE OLDUĞU GİBİ

Türkiye, 21 yıldır tutucu bir diktatörlüğün boyunduruğu altında. Seçimlere çok az kaldı. Seçimlerle bu özgürlük düşmanı diktatörlüğün yıkılması olasılığı doğmuş bulunuyor. Bu diktatörlük yıkılırsa toplum görece özgürlükler konusunda bir adım atacak, rahat bir nefes alacak. Toplumun bütün kesimleri biraz olsun bu diktatörlüğün yıkılmasının sevincini yaşayacak ve halk soygun rejimine karşı biraz olsun bir özgüven kazanacak. En azından bir dönem için hapishane rejimi gevşeyecek.

Hapisteki siyasi rehineler dışarı çıkacak. Hukuk sisteminde de bir rahatlama olacak. İfade ve basın özgürlüğü alanlarında da. Gösterilerin polis copuyla dağıtılması, evet son bulacaktır demiyorum ama bir süre için de olsa hayli gerilemiş olacaktır. Kadınların, gençlerin, üniversitelerin üzerindeki baskılar da gevşeyecektir. Kürtler ve Aleviler üzerindeki baskılar da öyle. Daha birçok şey sayabiliriz ama şimdi uzatmayayım burada. Bunları herkes biliyor. Sonuç olarak, bu seçim, şu ya da bu partinin iktidarını onaylamak değil, baskı rejimi hakkında bir referandumdur. Muhalefet cephesine oy vermemek, otomatikman halihazır diktatörlük rejimini onaylamak anlamına gelecektir.

Seçimle AKP-MHP diktatörlüğünün yıkılması ihtimali ve olasılığı belirmişse ve bu iktidarın yıkılması, topluma, özgürlüklere rahat bir nefes alma olanağı sağlayacaksa özgürlüklerin kararlı savunucusu anarşistler bu olanağa neden sırt çevirsin? Tam tersine, bu mücadelenin en önünde yer almak gerekir.

ANARŞİZM, ÖZGÜRLÜK YÖNÜNDEKİ BİR İHTİMALE BURUN KIVIRMAZ

Bazı akideler, eğer esneklikten uzak bir tarzda ele alınırsa insanın kendi ayak bağı haline gelebilir.

Anarşizmin konformizmle karıştırılmasına izin vermemek gerekir.

Mücadelenin, sokağı, dağı, sandık başı diye bir ayrımı olmaz. Zaman gelir, sokağa dökülürsün, zaman gelir dağa tırmanırsın, zaman gelir fabrikalara koşarsın, zaman gelir sandığa gidip oy kullanır, hatta sandık görevlisi olursun. Yerine göre bunların hepsi özgürlüğe hizmet eder.

Mesele şu ya da bu partiyi beğenmek değil, bugünkü özgürlük düşmanı rejime son verme ya da geriletme ihtimaline omuz vermektir. Anarşist, özgürlük yönündeki en ufak bir ihtimale burun kıvırmaz.

Düşünce alışkanlıklarımızı, oluşmuş dogmalarımızı yenmek özgürlükçü tutumun en baş kuralıdır.

Doktrin yok, dogma yok, değişmez katı ilkeler yok.

Coşkun bir nehir gibi akıp giden hayatın canlı özüne, özgürlükler için mücadele dallarına sıkı sıkı tutunmak bizi diktatörlüğün karanlık sularında boğulmaktan kurtarır.

AKP-MHP diktatörlüğünün yıkılmasından sonrası mı? Hele bir yıkılsın da, bunu o zaman konuşuruz.


Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gün Zileli Arşivi