Koray Düzgören
Ankara’ya rağmen NATO, YPG’yi terör örgütü saymıyor, saymayacak!
3-4 Aralık’ta Londra’da yapılacak NATO zirvesinin tartışmalı geçmesi bekleniyor.
Aslında 70. yılını kutlayan Batı kapitalizminin bu silahlı saldırı örgütünün varlığı ve işlevi bir süredir tartışılıyor ve örgüte yönelik, başta ABD Başkanı Trump, son günlerde de Fransa Devlet Başkanı Macron tarafından ciddi eleştiriler dile getiriliyor.
Bu nedenlerle zaten tartışmalı geçmesi beklenen bu zirvenin, Türkiye’nin gündeme getireceği Suriye Kürtlerinin terörist kabul edilmesi ısrarı nedeniyle daha da sert tartışmalara sahne olacağı söyleniyor.
Türkiye, en yakın iki müttefiki olan Rusya ve ABD’ye bile kabul ettiremediği bir takıntısını, Suriye Kürtlerini ve Suriye’yi IŞİD belasından kurtaran, onların örgütleri olan PYD/YPG’nin terörist bir örgüt olduğunu kabul etmesi için şimdi de NATO’yu zorluyor.
Bunun için de örgüt içindeki mekanizmaları kullanarak şantaj yöntemine başvuruyor.
Türkiye'nin YPG/PYD’nin terör örgütü ilan edilmesi şartını koşarak Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü'nün (NATO) artan Rusya tehdidine karşı Baltık ülkelerinin ve Polonya’nın korunmasına ilişkin hazırladığı savunma planlarını veto edeceği Dışişleri Bakanı tarafından resmen doğrulandı.
NATO konusunda uzman olanların belirttiğine göre Türkiye bu meseleyi NATO’nun gündemine bu şekilde getirerek örgüt içindeki tartışma ve gerilimlerin artmasını tetikliyor.
Bu ise doğrudan doğruya Rusya’nın işine gelen bir gelişme.
ANKARA NATO’NUN SURİYE’DE ŞARTSIZ DESTEĞİNİ İSTİYOR
Gençlik yıllarında ve meslek yaşamı boyunca NATO’nun varlığına hep karşı çıkmış, bunun için mücadele etmiş bir gazeteci olarak NATO’nun akıbeti konusunda en ufak bir endişe duymadığım muhakkak.
Hatta Trump, Macron, Erdoğan bir araya gelip NATO’nun sonunu hızlandırsalar hiç umurumda olmaz. Dünya halkları bir savaş örgütünden kurtulduğu için sevinirim.
Bu nedenle Putin’in Erdoğan eliyle NATO’yu karıştırmaya yönelik çabalarını bir gazeteci olarak yakından izlemekle yetiniyorum.
Bu çabaların ve olası sonuçlarının Türkiye’yi, bölgeyi, dünyayı ve Kürt meselesini nasıl etkileyebileceği meselesi daha fazla ilgimi çekiyor.
Türkiye’nin son zamanlarda depreşen NATO sevgisinin(!) Ankara’nın Suriye’ye yönelik hayalleri ve bu hayallere göre inşa edilmiş planlarıyla yakından ilgili olduğunu görüyorum.
Tabii özellikle son Kuzey Suriye harekâtına sadece Batı dünyasından, Avrupa’dan değil, dünyanın belli başlı ülkelerinden ve uluslararası kuruluşlarından gelen tepkiler karşısında tamamen yalnız kalan Ankara, NATO’nun desteğini almaya çabalıyor.
Türkiye Suriye konusunda sıkıştıkça NATO simidine sarıldı. "Hava sahamı koruyamıyorum" dedi, NATO Suriye sınırına Patriyot füze bataryaları gönderdi.
Süreleri dolunca ve ciddi bir tehdidin olmadığı görülünce bataryalar geri çekildi.
Ama Türkiye sürekli olarak NATO’dan Suriye’de giriştiği karanlık ve kanlı faaliyetlerine destek olmasını istedi.
Zaten Suriye’de, ağırlıklı olarak üyeleri tarafından oluşturulan Koalisyon Güçleri’nin içinde olan NATO böyle bir özel muameleyi kabul etmedi.
En son Barış Pınarı işgal operasyonu için bu desteği halen talep ediyor.
Hemen hepsi NATO üyesi olan Avrupa Birliği ülkeleri Ankara’nın, hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tarafından desteklenmeyen hayalci Güvenli Bölge Planı’na ve bu bölgede kurulması planlanan TOKİ yerleşimlerine kesin olarak karşı çıktılar.
Ankara’nın bu işgal harekâtı nedeniyle herhangi bir yardım beklememesi gerektiğini net bir şekilde açıkladılar.
Hatta Macron, Ankara'nın beklentilerine, "Türkiye hem Suriye operasyonunu oldubittiye getirip hem de NATO müttefiklerinden dayanışma bekleyemez" yanıtını verdi.
TÜRKİYE İLE NATO ARASINDA SURİYE KÜRTLERİ GERGİNLİĞİ
NATO çevrelerinden gelen haberlere ve üye ülkelerin resmi sözcülerine bakılırsa Türkiye’nin yeni NATO Savunma Planı’nda YPG’nin terör örgütü olarak yer alma olasılığı yok.
Bu çevreler ve sözcüler haklı olarak, Türkiye’nin ABD ve Rusya ile imzaladığı Barış Pınarı Harekâtını durduran ve son veren anlaşmalarda bile YPG’nin ‘terörist’ olarak tanınmadığını hatırlatıyorlar.
Ankara, Astana ve Soçi'de imzalanan mutabakatların hiçbirinde bu örgütün terörist bir örgüt olarak yer almadığı biliniyor. ABD ve Rusya ile yapılan mutabakatlarda sadece YPG unsurları deniyor. Hiçbir şekilde terörist bir grup denmiyor.
Türkiye bu anlaşmalara hiç itiraz etmedi ve herhangi bir şerh de koymadı.
Aslına bakılırsa Türkiye’yi yönetenler, PYD/YPG’yi terör örgütü olarak görmemenin dışında bir anlamda bu örgütlerin meşruiyetlerini de tanımış oldular.
Şimdi de bunun üzerine ABD ve Rusya’ya kabul ettiremedikleri bir konuyu NATO’ya kabul ettirmeye çalışıyorlar.
Ankara sürekli olarak YPG/PYD'nin ittifakın sınırlarını tehdit eden bir terör unsuru olarak NATO tarafından kabul edilerek resmi belgelere girmesi konusunda ısrarına, IŞİD ile mücadelede YPG ile işbirliği yapan başta ABD olmak üzere bir grup müttefik ülkenin karşı çıktığı biliniyor.
Bu ülkelerin Türkiye’nin beklentilerine karşı ciddi çekinceleri var.
Batı medyasında konuya ilişkin haber ve yorumlarda, Türkiye’nin bu girişimlerinin Ankara’nın beklentilerinin tersine Batı’da, YPG/PYD’nin terör örgütü olmadığı algısını iyice yerleştirdiği ilişkin değerlendirmelerin sayısı hızla artıyor.
Bu algılama farklılığının NATO’daki tartışmalara da yansıdığı ortada.
Türkiye’nin Suriye Kürtlerini terörist kabul ettirebilmek için girişeceği şantaj manevraları nedeniyle örgüt içinde daha fazla eleştiriye muhatap olabileceği ve NATO içindeki Türkiye karşıtı cephenin genişleme ihtimalinin artacağını da unutmamak gerekiyor.
Kürt düşmanlığı yine Ankara’nın gözünü karartmış görünüyor.
Ama böyle giderse, Suriye Kürtlerini terörist olarak kimseye kabul ettiremeyecekleri gerçeği bir yana, onların giderek hızla meşruiyet kazanmalarına yardım etmiş olacaklar.
Zaten meselenin çözümü için gereken de bu…