Yavuz Baydar
Ankara'da darbe paniği
Siz Türkiye'de kara kalabalıklara, ve onların yanı sıra, ‘öyledir herhal' diye kanıt sormadan, aramadan, anlatılanlara inanmaya teşne, çoğu elitlerden oluşan bir kitleye bunu istediğiniz kadar anlatıp durun. Dışarıda anlattıklarınıza itibar edilmiyorsa, güven krizi daha da derinleşecek demektir.
Yavuz BAYDAR
Saray ve AKP bir girdabın içinde. Avrupa ile kalkışılan ağız dalaşını, aralarına en son Bulgaristan'ın da eklendiği diplomatik krizler silsilesini, Suriye'de Rusya ile ABD arasında kıskıvrak kalma halini, Türkiye içve dış politikasının yatalak pozisyona geçişini izleyenler, Ankara'da artan asabiyeti gayet doğal karşılıyorlar.
Saray ve AKP'nin en kırılgan olduğu yer, 15 Temmuz'u kimin hangi saikle nasıl yaptığını – kendi tabanına ve kısmen de onun dış halkasındaki kesimlere ne denli yutturmuş olursa olsun- Batı kamuoyuna ve Türkiye'nin geleneksel müttefiki olan ülkelere hala bir türlü ikna edici bir şekilde anlatamamış olması.
Kıvranıyorlar, yırtınıyorlar, çırpınıyorlar, olmuyor.
Boşa koyuyorlar dolmuyor, doluya koyuyorlar almıyor.
Çünkü demokratik dış dünya Türkiye'deki gibi boş laflarla dönen süreçler üzerinden yürümüyor. Bir araba suçlama arkasından, ‘Merkel'e dedim ki, 4500 dosya verdim sana, haydi şimdi bana o bölücü teröristleri ve FETÖ'cüleri iade et' ile işler yürümüyor. Kafası bulanan ABD'de bile Trump'ın Rusya ile ilişkileri en sonunda FBI tarafından ciddi biçimde araştırılacak. Ki kimse altı boş zan altında kalmasın, suçu olan varsa cezasını çeksin, suçu yoksa bu şüpheler dağılsın.
Ama bizde iktidarı gasp eden, her kim olursa olsun, birilerini kafasına göre terörist ilan ettiği zaman zannediyor ki, başkaları sırf o iktidarda diye hemen her dediğini yerine getirecek. Bu işler yargının her zaman kullanıma açık kaldığı ülkemizde öyle yürüyor ama, yanı başımızdaki Yunanistan ve Bulgaristan'dan başlayarak hiçbir Avrupa ülkesinde hiç kimse kuru gürültüye, altı boş lafa pabuç bırakmıyor.
Tekrar edeyim, 15 Temmuz gecesi kimlerin hangi saikle nasıl o darbeye öncülük ettiği – dikkat edin, ‘katıldığını' demiyorum – konusu, Saray ve AKP zevatının yumuşak karnındaki en yumuşak noktadır.
Ahmet Şık, dokunanın yandığı noktalara dalmayı bilir, ne zaman ki, darbe teşebbüsünün anatomisini çizen, röntgen resmini çeken bir yazı dizisi hazırladı ve Cumhuriyet'te yayınladı; anında kendisini Silivri'de buldu. (Başkaları farklı düşünebilir, ama ben onun bu soru işaretlerinin üstüne üstüne gittiği için hapse gönderildiğini düşünüyorum, belki de yanılıyorum, bilmiyorum.)
Ama daha da önemli olan, Türkiye'nin zaten yarı yarıya bozuk olan ayarını iyice bozan o darbe kalkışması hakkında Batı istihbarat kaynaklarının ne düşündüğü. Daha önce kimi AB ve NATO kaynaklarından, darbede kimin baş rolü üstlendiği ile ilgili AKP resmi söylemini sorgulayan beyanatlar gelmişti, ama bunların hepsi de isim verilmeden yapılan açıklamalardı.
Erdoğan'ın bizzat Hollanda Başbakanı Rutte ve Almanya Şansölyesi Merkel'e hakaret yağmuru yağdırması ardından, Almanya İstihbarat Servisi Şefi Bruno Kahl'ın isim vererek yaptığı açıklamalar bu yüzden çok büyük önem taşıyor, ve Batı-Türkiye ilişkilerinde, diplomatik faylarında çok ciddi br kırılmayı da ifade ediyor.
Kahl'ın Der Spiegel'e verdiği mülakatın ilgili bölümünü – bazı önemli bölümlerin altını çizerek – aynen buraya alıyorum:
Der Spiegel: Erdoğan darbe girişiminin arkasında kesinlikle Gülen Hareketi’nin olduğunu açıkladı. Bunun üzerine yüz binden fazla memur işten çıkarıldı. Binlercesi cezaevine girdi. Darbenin arkasında gerçekten Gülen mi var?
Kahl: Türkiye farklı seviyelerde bizi bu konuda ikna etmeye çalıştı. Ancak bu şu ana kadar mümkün olmadı.
Der Spiegel: Sizin Erdoğan’a karşı gerçekleştirilen darbe girişimine yönelik açıklamanız nedir? Darbe hükümet tarafından mı organize edildi?
Kahl: Darbe devlet tarafından başlatılmadı. Zaten 15 Temmuz’dan önce hükümet tarafından bir temizlik dalgası başlamıştı. Bundan dolayı ordunun bir bir kısmı bu dalga kendilerine ulaşmadan önce hızlı bir şekilde darbe yapmaları gerektiğini düşündüler. Ancak çok geçti ve onlar da bu süreçle temizlendi.
Der Spiegel: Anlattıklarınız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürekli iddia ettiği büyük teoriye benzemiyor.
Kahl: Darbenin sonuçları olarak gördüklerimiz (belki aynı derinlikte ve radikallikte değil) zaten gerçekleşecekti. Darbe sadece beğenilen bir bahane oldu.
Der Spiegel: Gülen Hareketi islamcı-aşırı ya da terörist bir hareket mi?
Kahl: Gülen Hareketi dini ve seküler eğitim veren sivil bir yapı. Bunlar Erdoğan güçleri ile onlarca yıl birlikte çalışan etüt merkezleri, eğitim kurumları gibi yapılar.
Der Spiegel: Hareketi bir tarikat olarak tanımlıyor musunuz?
Kahl: Bunu söylemek zor. Bu (tarikat kavramı) daha çok Batı toplumlarında yaygın bir açıklayıcı örnek. Ancak her halükarda Gülen Hareketi önemsiz bir azınlık değil.
Gündeme bomba gibi düşen bu açıklamalar, sadece bununla sınırlı kalmadı. Kahl’ın o mülakatta ‘Gülen’in darbenin arkasında olduğuna dair ikna edici kanıtları görmedik’ açıklamalarından sonra bu kez de ABD’nin Meclis İstihbarat Şefinden benzer bir açıklama geldi. ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesinin Cumhuriyetçi Partili başkanı Devin Nunes, Pazar günü katıldığı Fox TV’deki Chris Wallace’ın programında soruları yanıtlarken benzer kuşkuların altını çizdi.
Washington Hattı haber sitesinden İlhan Tanır'ın aktardığına göre bir dakikalık videoda geçen konuşmalar şöyle (yine altını çizdim):
Chris Wallace: Türkiye’den yeni bir haber var. Türkiye, Trump yönetiminin Fethullah Gülen’i iade etmeyi düşündüğünü söylüyor. Bu ülkede uzun süredir yaşayan İslam din adamı Gülen’in Erdoğan’a karşı yapılan başarısız darbenin mimarı olduğunu iddia etmekteler. Bu konu hakkında bildiğiniz birşey var mı?
Devin Nunes: Bu söylediğinize inanmakta oldukça güçlük çekiyorum. Erdoğan hükümeti giderek daha otoriter bir hale geliyor. NATO’da olan Türkiye uzun süredir bizim güçlü bir müttefiğimiz. Aslına bakarsanız onlar (Erdoğan hükümeti) şimdi giderek güvenilir bir müttefik olmak konusunda daha da çok ve çok endişe verir bir duruma gelmekteler. Böyle birini iade eder miyiz bilmiyorum. Gülen’in [darbeye] karıştığına dair herhangi bir kanıt görmedim. Eğer karışmışsa bu tabi ki farklı bir durum. Ama Türkiye ile bizim ilişkilerimiz gergin. Ve IŞİD’i Irak ve Suriye’den çıkartmaya çalıştıkça daha da zorlu bir hal alacak.
Nunes rastgele bir Amerikalı siyasetçi değil.
Tanır açıklıyor:
‘Kongre İstihbarat Komitesi oldukça önemli bir komite, zira bu komite ABD İstihbarat Kurumlarını denetlemekle görevli ve başkanları da istihbarat konularında bilgilendirilmekteler.'
Durumun vahametini anlıyor musunuz?
Siz Türkiye'de kara kalabalıklara, ve onların yanı sıra, ‘öyledir herhal' diye kanıt sormadan, aramadan, anlatılanlara inanmaya teşne, çoğu elitlerden oluşan bir kitleye bunu istediğiniz kadar anlatıp durun. Dışarda anlattıklarınıza itibar edilmiyorsa, güven krizi daha da derinleşecek demektir.
Ankara'da Saray ve AKP çatısı durumun vahametinin farkına Kahl ve kısmen de Nunes'in açıklamalarıyla varmış durumda. Nerden bakarsanız bakın aradan sekiz ay geçti ve Türkiye hükümeti, ne başka NATO ülkeleri tarafından iltica talepleri kabul edilen TSK subaylarının, ne diplomatların, ne tutuklu BM yargıcı Akay'ın durumlarını ne de darbede tetikleyici kadronun asli kimliğinin ne olduğunu bir türlü somut şekilde anlatamıyor.
Telaş yayılmış olmalı ki, bazı tepkiler hemen gelmiş.
Arkadaşımız Murat Yetkin'in bugünkü Hürriyet'teki köşesi tam da bu konuda Ankara havasını yansıtma amaçlı. Çünkü Murat'ın da yazdığı gibi ‘nasıra basılmış'. ‘Bu durum Ankara’da alarm zillerinin çalmasına neden olmuş durumda' diye yorumluyor.
Başlıktan da anlaşılıyor ki başkentte ‘korkunç bir şüphe' var.
Neymiş bu şüphe?
Yetkin yazıyor:
"Milli Savunma Bakanı Fikri Işık Kanal 7’de "görmüyorsa hem kör hem sağır olması lazım" dedi BND başkanı için. "Bu da herkesin aklına şu soruyu getirir" dedi; "Acaba iş birliği mi yaptınız, siz bu işin neresindesiniz?"
Yetkin devamında şunu aktarıyor:
"Ankara, Alman istihbaratının Fethullah Gülen’in dünya çapında kurduğu ağı resmen kullanmaya başladığından, o ağla "organik ilişki" içinde "korumaya aldığından" hatta "vesayetine aldığından" kuşkulanıyor.
İsmini açıklamak istemeyen güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, darbe girişimiyle ilgileri nedeniyle sorgulanmak üzere Türkiye’ye dönüş emrini reddedip Almanya’dan sığınma isteyen 40 eski Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun yanı sıra, Fethullahçı olduğu kuşkusuyla haklarında mahkeme kararı bulunan bazı polis şefleri ve istihbaratçılar da halen Almanya’da bulunuyor. Ayrıca Ergenekon, Balyoz davaları ve 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorgulanması girişiminde yer alan kilit roldeki bazı –eski- yargıç ve savcıların da Almanya’da bulunduğu bilgisi veriliyor.
Bu kişilerin ve yüz kadar ülkeye yayılmış okullar zincirinde yer alan örgüt üyelerinin sağlayacağı istihbarat ağının Almanya’ya önemli bir istihbarat ve operasyon imkânı sağlayabileceği değerlendirmesi yapılıyor.
Bir yetkili bu çerçevede önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Fethullahçıların "devlet kademelerine de girmiş olabileceği Balkanlar, Orta Asya ve Afrika ülkelerindeki çıkarlarına yönelik hamleler" olabileceğini söyledi dünkü konuşmamızda.
Dikkatler hükümetin Gülen’in iadesi konusunda ABD’ye çevrilmişken Almanya’da ortaya çıkan bu durum Ankara’daki kuşkuları artırıyor.
İltica talep eden askeri ataşeler ve NATO’da görevli Türk subayların durumunu zaten saydık; yakın ilişki içindeki iki müttefikten söz ediyoruz."
Ve yazının son bölümü:
"Yaşananlar akıl dışı" dedi bir hükümet yetkilisi dünkü konuşmamızda; "Oysa şimdi Almanya ilişkilerimizin en iyi olması gereken zaman. ABD’nin mali baskısı ve Brexit [İngiltere’nin AB’den çıkış kararı] baskısı altında NATO güç kaybediyor. Almanya ve Türkiye’nin birbirlerine güçlü askeri ortaklar olarak da ihtiyacı var. İşte bu ihtiyaca rağmen Alman istihbarat başkanı tarafından işin doğal akışı aleyhine alenen yapılan bu açıklama, Ankara’da Gülencilerin işbirliğine duyulan ihtiyacın baskın gelmiş olmasıyla açıklanıyor."
Yaşananların, hatta uzun süredir yaşananların akıl dışı olduğu kesin olmasına kesin de, bu akıldışılığın nereden, kimden kaynaklanıp körüklendiği de hayli açık.
Sekiz ay geçmiş. Ve siz pek çok alanda işbirliği yaptığınız, İncirlik, Afganistan, Kosova vs pek çok yerde aynı askeri görevi paylaştığınız müttefiklerin istihbarat servislerini darbeyi Gülencilerin yaptığına ikna etmiş misiniz?
Belli ki hayır.
Bunu yapamadığınız gibi, bir de sinirlenip köpürerek bu müttefiklere Allah ne verdiyse her türlü ağza alınmayacak hakareti yağdırmış mısınız?
İnsanları kendinizden yaka silkme noktasına getirmiş misiniz?
Net.
Yaşananlar akıl dışı ise, o zaman onu ortadan kaldıracak olan kim?
Ankara panikte, o açık.
Ama şunu da ekleyeyim:
Ankara ne kadar korkunç şüphede ise, müttefikleri ve dostları da misliyle endişe içinde.
Geçenlerde bir Batılı diplomattan duydum, güçlü müttefik bir ülkenin üst düzey bir dışişleri bürokratı ona şunu demiş:
‘Bize koliler dolusu Gülen dosyası gönderdiler. Haftalarca bakıldı, içinde hukuk süreçlerinde anlam taşıyacak kanıt ve veriler var mı, diye. Ne yazık ki hayır. Sadece altı boş iddialar, üçüncü elden bazı anlatımlar, söylentiler, afaki söylemler. Bunlara bizim itibar etmemizi bekliyorlar. Olacak gibi değil.'
Gazetecilik sorgulamayı gerektirir.
Aylardır yazıyorum ve soruyorum.
15 Temmuz gecesinden son derece pis kokular yükseliyor. Başlayan darbe duruşmalarında subaylardan gelen ifadeler – başta 2'nci Ordu Komutanı Adem Huduti – bu kokulara yenilerini ekliyor.
Bu darbede yer alanlar belli de, kim nasıl hangi saikle başrolleri üstlendi? Bu darbede sivillerin rolü neydi, AKP içinde kimler bu işe bir yerlerden bulaşmıştı?
Eyy, haberci arkadaşlar:
Artık yalanla bulamaç halie gelmiş beyanatlarla yetinmeyelim de…
Darbeyi sorgulayın!
‘Korkunç şüphelerimiz var' diye komplo teorisi yarışını sürdüren Ankara'daki AKP zevatına ‘nedir bu Batılılara sunup da inandıramadığınız dosyalar, verin bize biz yayınlayalım!' diye ısrar edin.
Unutmayın, bu iktidarın yumuşak karnındaki en yumuşak noktadır, 15 Temmuz darbe girişimi. Bu aydınlanırsa, bu iktidar da çökecek, demokrasinin yoluna ışık düşecektir.
Paniğin sebebi budur.