Arayan Mevla’sını da bulur, Belasını da…

Türkiye için ‘Mevla’yı bulmak’, en geniş anlamıyla, Ortadoğu’da ‘oyun kurucu’ bir güç olmak… Ancak, halihazırda oynadığı ‘oyun-bozucu’ rolle ‘belasını bulması’ da ihtimal dahilinde…

Türkiye’nin arkası gelmeyen saldırıları, insana ister istemez bu veciz sözü hatırlatıyor…

En son Afrin, Karaçok ve Şengal’i vurdu…

Bu aralar beklenen operasyonun havadan gerçekleşmesi, karadan bir müdahaleye ABD’den de Rusya’dan da izin çıkmadığını gösteriyor. ABD askerlerinin Suriye-Türkiye sınırına konuşlandığı haberleri de bu varsayımı destekliyor…

Türkiye için ‘Mevla’yı bulmak’, en geniş anlamıyla, Ortadoğu’da ‘oyun kurucu’ bir güç olmak…

Ancak, halihazırda oynadığı ‘oyun-bozucu’ rolle ‘belasını bulması’ da ihtimal dahilinde…

Zira Türkiye’nin bugün içine düştüğü durumu, 2011 Suriye tablosuna benzetenlerin sayısı her geçen gün artıyor…

Tek bir farkla:

O zaman Esad’ın çok geçmeden ‘gitmesi’ bekleniyordu…

Bugün Erdoğan’ın kalıcı olduğunu, 16 Nisan referandumuyla da perçinlendiği üzere, herkes kabul ediyor…

Peki Erdoğan’ın kalıcı olması sözkonusu iki ihtimal açısından ne anlam ifade ediyor?

Her şeyden önce Erdoğan artık Ortadoğu’da kredibilitesi olan bir lider değil. Mevcut Erdoğan imajını  ‘muhteris, öngörülemez ve saldırgan’ olarak tanımlamak yanlış olmaz...

Bir başka ifadeyle, Erdoğan sorun çözme kapasitesinden çok sorun yaratma potansiyeli taşıyan bir lider…

Dolayısıyla, hiçbir bölgesel aktör Türkiye ile orta ya da uzun vadeli bir ortaklığa girmiyor/giremiyor; günü kurtaran politikalarla ilişkileri geçiştirmeyi tercih ediyor…

Günün sonunda, Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin işbirliği yapabildiği yegane aktör Sünni Türkmen ve Araplar’dan oluşan 2000 kişilik Özgür Suriye Ordusu…

Türkiye’nin uluslararası aktörlerle ilişkileri de farklı değil…

Rusya ile Suriye’de sağlanan askeri koordinasyon El-Bab’ın ötesine geçmedi. Buna karşın Esad rejimi ve Hizbullah Halep’i ele geçirirken, Erdoğan Başika gündemiyle dikkatleri Musul Operasyonu’na çekmekle meşguldü. Sözkonusu askeri koordinasyonun Suriye’nin geleceği konusunda herhangi bir siyasi ortaklığa tekabül etmediği ise önce Astana’da ardından da Han Şeyhun’da anlaşıldı. Zira Astana sürecinin en somut sonucu Rusya’nın Suriye’de Kürtlere federasyon öneri yapmasıydı; Han Şeyhun ertesinde Esad’ın yeniden hedef tahtasına konmasının karşılığı da ‘Türkiye kimyasalı değil, deniz suyu ve domatesi incelesin’ oldu…

ABD ile ilişkilerde mevcut durumun özeti ise Council of Foreign Relations Direktörü Richard Haass’ın tanımlamasıyla ‘Türkiye ABD için bir müttefik ama bir ortak değil’…

Bu tanımlamanın doğruluğu, en son Şengal ve Karaçok hava operasyonlarıyla da tescillendi: Müttefikler operasyondan haberdardı ama ortak olmadı; bilakis, operasyona karşı olduklarını açıkça beyan ettiler…

Ancak, belli ki Türkiye bu tablonun Erdoğan’ın 3 Mayıs Moskova, 16 Mayıs Washington ziyaretleri ile değişeceğini umuyor…

Hiç kuşkusuz bu ziyaretler baskı, hile ve hukuk dışı uygulamalarla elde edilen bir referandum sonucuna siyasi meşruiyet kazandırma yönünde bir fayda sağlayacaktır.

Aslında Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherin’nin ‘16 Nisan’daki referandumun sonuçlarına saygı duyduklarını’ açıklaması böylesi bir endişeye gerek olmadığını gösterdi…

Fakat Erdoğan’ın Putin ve Trump tarafından bu kez Türkiye Cumhuriyeti Başkanı olarak kabul görecek olmasının bir değeri olduğu da muhaakkak…

Ve bu değeri, Erdoğan’ın Rakka operasyonuna ortak olmak ya da Şengal’e bir kara harekatına tahvil ederek kullanmak istediği de sır değil…

Bu her iki durumda da Erdoğan’ın muhatabı olan Trump’tan olumlu bir yanıt gelmesi ise çok zor görünüyor…

Her şeyden önce askeri uzamanlar Rakka operasyonunda bir plan değişikliği için artık çok geç olduğunu söylüyor. Operasyonun askeri alt yapısı DSG üzerinden uzun zamandır hazırlanıyor ve Türkiye’nin bu aşamadan sonra dahil olmasının büyük bir risk doğuracağı düşünülüyor.

Diğer yandan, özellikle NATO çevrelerinde 15 Temmuz darbe girşimi ertesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekat kabiliyetinin zarar gördüğü konusunda genel bir kanaat hakim. Örneğin Türk Hava Kuvvetleri’e ait savaş uçaklarının yalnızca yarısını uçurabilecek sayıda yetişmiş pilotu var. Bu durumun bir başka yansıması da NATO’nun Brüksel karargahında Türkiye’nin halihazırda eksik personelle temsil ediliyor olması.

Türkiye’ye bir başarı hikayesi olarak sunulan Fırat Kalkanı Harekatı’nın özellikle El-Bab ayağına ilişkin analizler ise Rakka konusunda kimseyi Türkiye ile ortaklaşmaya heveslendirmiyor.

Bu arada, son iki gündür Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Rojava arasındaki Semelka sınır kapısından geçen ABD askeri araçlarının sayısı ve yoğunluğu da gösteriyor ki, Erdoğan 16 Mayıs’ta Washington’dan eli boş dönecek. 

Aynı şekilde Şengal’e bir kara harekatı izninin çıkmayacağını öngörmek de zor değil. Zira gelen haberlere bakılırsa Türkiye’nin 25 Nisan’da gerçekleştirdiği hava harekatı ertesinde Irak’ta bulunan koalisyon gücü Şengal’e bir birlik yerleştirme kararı aldı. Anlaşılan, bu birliğin hem Türkiye’nin olası saldırılarını hem de Kürtler arası çatışmayı engelleme konusunda caydırıcı bir rol oynaması bekleniyor. Bu birliğin hala IŞİD’in kontrolünde olan altı yerleşim yerine peşmerge ile koordinasyon içinde bir operasyon hazırlığı içinde olduğu da gelen haberler arasında…

Bu arada, Türkiye medyasına yansıyan Türkiye Şengal’i ikinci kez vurdu haberlerinin de doğru olmadığını vurgulamak yerinde olur. Türkiye’nin 28 Nisan günü hava harekatı gerçekleştirdiği yer Şengal değil, Amedi ve Zap sırtlarıydı- ki bu alanı Türkiye zaten son iki yıldır neredeyse her hafta bombalıyor…

Son tahlilde, bir sürpriz olur ve Washington’dan, Rakka ya da Şengal konusunda bir yeşil ışık yanarsa…

Olabilir…

Nihayetinde, Trump ve Erdoğan’ın liderlik vasıfları arasında fark görmeyenlerin sayısı hiç de az değil…

Örneğin, Kasım 2007 Bush-Erdoğan görüşmesine benzer bir resmin ortaya çıkması da bir ihtimal…

Ama unutulmamalı ki, o resmin ardından gelen Güneş Operasyonu bir anlamda Türk Silahlı Kuvvetleri için geri sayımın ilk adımı olmuştu…

Geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Kurulu üyesi Murat Karayılan yine hatırlattı: ‘AKP’liler Güneş Operasyonu yenilgisine hiç de üzülmemişlerdi’ diye…

Rakka ya da Şengal opresyonunun Türkiye açısından doğuracağı riskleri düşünüp şimdiden sevinenler olduğunu da biz hatırlatalım…

Umalım ki, aklı selim galip gelsin ve Türkiye’nin bugün içine düştüğü durumu 2011 Suriye tablosuna benzetenler yanılsın…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arzu Yılmaz Arşivi