Ümit Kardaş
Ayrımcı İnfaz Tasarısı özel af niteliğindedir!
Mehmet Altan, 05/04/2020 tarihli P24’te yayımlanan yazısında şunları yazıyor: "Azrail’le akit yapmış olan bir katil virüs kol geziyor. Kapasitesini çok fazla aşmış hapishaneler ve ileri yaşta olanlar büyük bir tehdit altında. Hapishanedeki yaşlı insanlar ise iki kere yaşam tehdidi ile karşı karşıya. Yeni İnfaz Yasa Tasarısı’nın vicdan, hukuk ve demokratikleşmeyi içermeyeceği anlaşılıyor."
Mehmet Altan yazısında ortaya çıkan hukuksuz tabloya isyan ediyor: "Hukuksal güçsüzlüğün ve haksızlığın siyasal barbarlığa dönüştüğü bir canavarlıkla karşı karşıyayız. Hukuken asla olmayacak bir çaba içinde olmak, hukuk sistematiğini de hukukun o muhteşem mantığını da hiç beklenmeyen düzeylerde bile dinamitliyor…"
AKP’nin, MHP’nin önerileri doğrultusunda hazırladığı İnfaz Yasa Tasarısı aynen kanunlaştığı takdirde, şahıslara karşı adi suç işleyenler tahliye olacak. Ancak çoğu tutuklu, siyasi suç işlediği iddia olunan gazeteci, akademisyen ölüm riski altında kaderlerine terk edilecek. Ahmet Altan, Osman Kavala, Mümtazer Türköne, Selahattin Demirtaş, Gülten Kışanak ve sayamayacağımız nice insan inkâr edilmiş yurttaş olarak cezaevinde tutulacak.
Devlete karşı işlenen ve siyasi suç olarak nitelenen fiillerin faillerinin devlet tarafından genel ya da özel affının hukuki, siyasi ve sosyolojik mantığı bulunmakta. Cumhur İttifakı’nın yasa tasarısı ise suç işleyen kişiler arasında ayrımcılık yaparak "kanun önünde eşitlik" ilkesinin ihlali sonucunu doğurmakta.
Tasarıda öngörülen, infazda ceza indirimi olduğundan TCK m.65/2 uyarınca açıkça özel af niteliğindedir. Özel af, genel aftan farklı olarak ceza mahkûmiyetinin hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz, sadece cezanın infaz sürecini ve şeklini etkiler.
Bu tasarı TCK m.65/2 uyarınca özel af niteliğinde olduğundan kanunlaşması için, Anayasanın 87. maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının 3/5’inin çoğunluğunun kabulü gerekmekte. Eğer bu tasarı söz konusu çoğunlukla kabul edilmezse hukuken reddedilmiş olacaktır.
Gelişmiş ülkeler, siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlere dayalı olağanüstü dönemleri geride bıraktıklarından uzun bir dönemden beri af aracını kullanma gereksinimi duymadılar. Ayrıca bu ülkeler adil yargılanma hakkını güvenceye alan yargı reformlarını gerçekleştirdiler ve infaz hukukunun sağlıklı işleyişini sağlayan altyapıyı kurdular.
Affın, sosyal bir ihtiyaca ve isteğe dayanıp dayanmadığının, sosyal yararının toplumdaki uzlaşmayla örtüşüp örtüşmediğinin, toplumsal barışa katkı sunup sunmayacağının tespiti önemli.
Ciddi, özenli ve kapsamlı bir çalışmaya ve hemen ortaya konulacak bir siyasi kararlılığa dayanmayan çıkış af düşüncesinin de çıkmazı olur. Bu tasarı bu şekilde kanunlaşırsa bozulmuş olan sosyal ve siyasi barışı geri dönülemez bir noktaya getirir. Oysa sosyal ve siyasi gerilimin bir ölçüde azaltılması yolunda önümüzde bir fırsat bulunmakta.
Ülkemizde af denildiğinde akla ilk önce adi suçlar gelmekte, siyasi suçlar ile basın suçları gündeme bile alınmamakta .Bu yaklaşımın af kurumunun amacı, tarihsel geçmişi, bilimsel temelleriyle hiçbir ilgisi bulunmamakta. Unutmayı ve barışı sağlayacak olan siyasi suçların affıdır.
Ancak özellikle siyasi suçlardaki ceza yargılamaları adil yargılanma hakkı, hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığı ve tabii hâkim ilkeleri bakımından hukuka aykırılıklar oluşturduğundan affın tek başına yeterli olamayacağı açık.
Yargıya duyulan güvensizliğin temelinde yürütmenin yargı üzerindeki baskısı, yargının güce bağlı kararlar üretmesi ve devleti korumaya yönelik bir kültüre sahip olması bulunmakta. Buna Osmanlı’dan bu yana siyasi suçlarda devletin uyguladığı suç ve delil icat etme geleneğini de eklemek gerek.
Bunun dışında özellikle infaz hukukunun altyapısının bulunmayışı sorun oluşturmakta. Ayrıca Türkiye’de adalete erişim, uzun süren yargılama süreçleri, tutukluluk sürelerinin uzunluğu, adli yardımların yetersizliği, cezaevi koşullarının kötülüğü gibi konular adalet hizmetlerinin geliştirilmesi gerektiğini göstermekte.
Adalet hizmetlerine yönelik yapılan harcamalara rağmen adalet hizmetlerinden beklenen etkinliğe ulaşabilmek için bütçeden daha fazla nispi anlamda pay alması gerektiği açık. Çünkü adalet harcamaları Merkezi Yönetim bütçesi içinde halen çok düşük oranlarda gerçekleşmekte.
Türkiye’nin bugünkü acil ihtiyacı, çatışma ve gerilim alanlarını azaltacak politikalara yönelerek kadim sorunlarının çözümü yoluna girmesidir. Bu bakımdan devlete karşı işlenen suçları kapsayacak bir genel af toplumsal uzlaşma ve barışın kapısını açacak önemde.
Ayrıca mahkemelerin siyasi suçlara ilişkin kovuşturmalarda adaleti sağlayamadığı, duruşmaların 3-4 ay aralıklarla yapılarak makul sürenin aşıldığı, tutuklamaların koruma tedbirinden çıkıp infaza dönüştüğü, cezaevlerinin ise insan deposu haline gelmesi sonucu hak ihlallerinin çoğaldığı ortada.
Tabii hâkim ilkesinin en can alıcı anlamı yargılama birliği ilkesi doğrultusunda yurttaşların tamamına maddi ceza hukuku alanında aynı eylemlere karşı aynı cezaları, ceza yargılaması alanında aynı usul kurallarını, infaz hukuku alanında aynı infaz rejimini uygulamaktır. Bu alanlarda farklı düzenlemelere göre uygulamalar yapmak tabii hâkim ilkesine ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırıdır.
Söz konusu tasarı hiçbir sosyal ve siyasi ihtiyaçla örtüşmemekte, toplumsal barışın yolunu tamamen tıkamakta, siyasi suçları kapsamaması ve özel affın Anayasaca aranan ve uzlaşma sağlayacak olan 3/5 nisabını hesaba katmayarak hazırlanmış olması nedeniyle de hukuka aykırı bulunmakta
Salgın bir hastalık nedeniyle insani bir amaçla infaz süresinde indirim yapılmasına ilişkin bir düzenlemede; siyasi suçluların insan olarak bir ayrımcılığa tabi tutulması içimizdeki tanrı olan, vicdanın öldürülmesidir.