Ali Duran Topuz

Ali Duran Topuz

Bahçeli’nin sandığında ne var?

MHP liderinin grup nutku, “başkanlık sistemi”ne geçişin yolunu açtığı 2017 öncesindeki konuşmalarını andırıyor. “Türkiye sandıkta kurulmadı” derken, Erdoğan’ı belirlediği istikamet ve dayattığı güzergahta hareket etmeye zorluyor.

MHP liderinin grup nutku, “başkanlık sistemi”ne geçişin yolunu açtığı 2017 öncesindeki konuşmalarını andırıyor. “Türkiye sandıkta kurulmadı” derken, Erdoğan’ı belirlediği istikamet ve dayattığı güzergahta hareket etmeye zorluyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin son grup konuşması bir yanıyla bildik belagatinin tüm özellik ve öğelerini taşıyordu ama öte yanıyla seçim sonrası giriştiği bir mücadelenin çok kritik bazı noktalarını içeriyordu. En önemlisi de konuşmanın Kobani/Kumpas davasından bir gün önce yapılmış olmasıydı, bu meseleye en son geleceğim.

Ne mücadelesi diyeceksiniz, küçüldükçe küçülen bir parti olmasına rağmen iktidar üzerinde büyüdükçe büyüyen payını, ne payı vesayetini sürdürme mücadelesi. Hafife almak hiç doğru değil çünkü 2002’de koalisyonu dağıtırken olduğu gibi, son dokuz yıl içinde ne zaman konuşsa hep bir şeyler değişti. Bahçeli’nin kritik hamlelerini kısaca hatırlarsak, meramı daha kolay anlatabiliriz: 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, o seçimlerin sonuçlarını ortadan kaldırma ve bugüne kadar gelen rejimin/iktidar ortaklığının temellerini atma süreçleri Bahçeli’nin benzer çıkışlarıyla gelmişti. Hatta sadece konuştuğu zaman değil, konuşmadığı zaman da değişiklikler vaki: 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin daha sürerken adı kritik biçimde zikredilmişti, rivayete göre bir komutan ne kadar darbe karşıtı ve güvenilir olduğunu anlatmak için “Devlet beye sorabilirsiniz” demişti. Darbeden beş gün sonra, 20 Temmuz’da kurulan olağanüstü hal rejiminin kalıcı hale gelmesi için gerekli hamleyi, yani Erdoğan’a “başkanlık yolunu açacak” anayasa değişikliği çağrısını da Bahçeli yapmıştı, fiili durumu hukuki hale getirelim diyerek.

SANKİ CUMHUR İTTİFAKININ SAHİBİ

Son 31 Mart yerel seçiminden önce MHP’nin 14’üncü kurultayında Erdoğan’a “… ayrılamazsın! Türk milletini yalnız bırakamazsın!” sağdan bakınca dilek kipi, soldan bakınca emir kipinde kurulmuş cümlelerle seslenirken, sözünü “Cumhur İttifakı olarak yanındayız” diye tamamlıyordu. Sanki, ittifakın kurucusu, lideri, sözcüsü bizzat Bahçeli idi ve sanki MHP kongresinde değil de “Cumhur İttifakı kongresi”ndeydi; Erdoğan bu kongrenin atadığı reisicumhurdu.

Bahçeli’nin yerel seçim öncesi ve sonrası konuşmalarında bu ittifak vurgusu yani kaygısı hayli bariz. Esasen, İYİ Parti genel başkanı Akşener’e “genel başkanlığı bırakma” derken de aslında o partiye istikamet çizmekten çok, “Cumhur İttifakı”na ilişkin kaygısı eşliğinde konuşuyordu. Bir “istikamet çizme” girişimi varsa doğrudan Cumhur İttifakı’na ve dolayısıyla “gitmesiyle Türk milletinin yalnız kalacağına” inanmamızı istediği Erdoğan’a istikamet çiziyor/du Bahçeli.

HEM İSTİKAMET HEM GÜZERGÂH

Bahçeli’nin dünkü grup konuşmasında hem bu “ittifak” kaygısı gayet aşikar hem de arzuladığı istikamet, o istikamette öngördüğü güzergâh ve yol yürüme tarzının ilanı vardı. Adım adım gidelim.

Bahçeli 17 Mart’taki MHP Kurultayı’na dair ilginç bir şey söyledi önce: “…parti tüzüğümüzün bazı maddeleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uygun hale getirilmek maksadıyla değiştirilmiştir.” Yani Bahçeli, o kurultaydaki ana yatırımının “cumhur ittifakının devamı” olduğunu tekrar etti dün. Bu devam için de 2017 referandumundan önce yaptığı gibi, anayasada, yasalarda filan değişiklik yani sistemin reformunu talep etti.

İKTİDAR İÇİ TARTIŞMALARA RACON

Tabii bunları “demokrasi” adına istiyor Bahçeli: “Siyaset, medya ve ekonomi ilişkilerini demokratikleştirmeli”yiz. “Demokrasi” Bahçeli lugatında ne anlama geliyor, onun da ilanı yine konuşma içinde var ama oraya gelmeden önemli bir meseleye daha bir paragraf açmak lazım:

“Katılaşmış önyargıları, zembereğinden boşalmış kısır çekişmeleri bir kenara bırakmalıyız.”

Hem AK Parti içinde, hem saray bürokrasisinde hem de ittifakın değişik kademelerinde seçim sonrası hızla artan tartışmalardan rahatsız olacak ki dilek kipini terk edip siyasal racon kesiyor, kendi üslubu dairesinde. Tabii iktidar partisini eleştirdiği için partiden geçen yılın aralık ayında kovduğu Saffet Sancaklı’yı geçen gün geri çağırırken tartışmalardan kaçmayacağını da söylüyordu muhtemelen.

BİZ BAŞARISIZ DEĞİLİZ, CHP ŞIMARIK

Ayrıca, seçimin bir “başarısızlık” olarak görülmesinden de rahatsız, bu bakımdan iktidarın “özeleştiri yapacağız” tutumundan hayli uzak. CHP’ye (“Şımarıklığın alemi hiç yoktur” cümlesini de içeren) eleştiri salvolarının ardından, ünlü matematiğini konuşturdu Bahçeli: “Milliyetçi Hareket Partisi’nin (51 yerde il genel meclisi) oy oranı yüzde 16,62’dir.” Tabii istese Çankırı, Tokat ve Karaman’ı hesaplayıp yüzde 50 de diyebilirdi.

Devamında, son seçimde katılımın yüzde 78.11 buna karşılık 2019, 31 Mart’ında yüzde 84.1 olmasını hatırlatarak, “Bundan dolayı milli irade tam ve eksiksiz olarak sandığa yansımamıştır” dedi. Yani bir taraftan “milli irade tecelli etmedi” demeye getirirken, öte taraftan bir “özeleştiri” de yapmadı değil, hakkını yememek lazım: “31 Mart seçimlerine tesir eden olgulardan birisi ekonomik sıkıntılar ve emeklilerimizin yaşadığı sorunlar, diğeri ise mahalli özellik ve şartlara muvafık adayların tespitindeki bazı açmazlardır.” Adayları çok olan, ekonomik sıkıntılara yol açan ve emeklileri soruna sürükleyen MHP değil iktidardır elbette, Bahçeli için bu iktidar ortaklığın belki de en büyük konforu burada: Siyasal sorumluluk yok ama iktidar semerelerinden yararlanma çok, ekmiyor ama biçiyor, iyi biçiyor hem de.

SANDIK DÜŞMANLIĞI VE ACİL İŞ LİSTESİ

CHP’ye salvolarını DEM Parti’ye atıfla tamamlayarak, “Cumhur İttifakı”nın acil işler listesini de hazırladı Bahçeli, ama öncesinde konuşmanın en kritik cümlelerinden birini kurdu: “Türkiye sandıkta kurulmamıştır. Türk tarihi sandıkta yazılmamıştır.” Türk tarihinin önemli bir kısmında yeryüzünden sandık pek bilinmiyordu zaten, modern cumhuriyetin kuruluşunda da madem yoktu sandık, e bundan sonra niye o kadar önemli olsun ki? (Anlaşılan Bahçeli, inkılap tarihinde anlatılan “savaş koşullarında bile seçim yapıldı, parlamento/TBMM meşruiyetini bu seçimlerden aldı” anlatısına hiç mi hiç itibar etmiyor. Yoksa, Özgür Özel’in cevabından sonra bu lafı niye tekrar etsin ki?) Böylece konuşmanın orasına burasına serpiştirilmiş, demokrasi, milli irade, hukuk filan laflarının asıl anlamını belirleyecek olan “sandık düşmanlığı”na gelip dayanmış olduk. Daha doğrusu Bahçeli’nin sandığı ile biz fanilerin sandığının aynı şey olmadığını öğrenmiş olduk.

Acil iş listesi, kısa tabii:

“Başta TBMM İçtüzüğü olmak üzere, yürürlükteki hukuk mevzuatı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle uyumlaştırılmalı, bu alanda reformist adımlar atılmalıdır.” Yani? Biz kongrede kendimizi sisteme uydurduk, sıra sizde ve içtüzük, yasa, anayasa değişikliklerine koyulun, diyor.

İKTİDARA EMİR: TAVSATMAYIN!

Ama acil işlerden daha acili her zaman var tabii ki, “Tavsayan ve kasten uzatılan HDP’nin kapatma davası sonuçlanmalı, arkasından sıra DEM’e gelmeli, nitekim bölücü partilerin kapısı kilitlenmeli, başka isimlerle açılmaları anayasal çerçevede engellenmelidir.” İstediği anayasa “Kürtsüz Türkiye” anayasası, mevcut hali bile kesmiyorsa demek…

Peki, Türkiye sandıkta kurulmadıysa nerede kuruldu? Basit: Kışlada ve mahkemelerde. Böylece Bahçeli, 2015’ten beri iktidara verdiği desteğin ana şartını, “sandıksız demokrasi” anıştırması eşliğinde (bir yanıyla) Kürt meselesine de bağlamış oldu: Konuşmanın, bir davalar silsilesinin finali olan Kobani/Kumpas davasından bir gün önce olduğunu hatırlarsak, Bahçeli aslında “Kürt meselesindeki tarihsel (kolonyal) karara uygun davran” diyor iktidara: 1925 Şark İstiklal Mahkemeleri, 1937-38 Dersim yargılamaları, 1960’ların 49’lar davası, 1970’lerin DDKD-DDKO davaları, 1980’lerin Diyarbakır başta sıkıyönetim mahkemeleri, devamında DGM’ler, 2010’lara gelinirken KCK davaları ve elbette hiç kesilmeyen parti kapatma davaları…

SANDIK GELMEDEN İŞİ ÇÖZELİM DİYOR

Peki nasıl bir anayasa istiyor Bahçeli? “Önümüzdeki sıcak gündemlerden birisi de sivil, demokratik ve kapsayıcı yeni anayasa hazırlığı olmalıdır.” Sivili “askeri olmayan” anlamında kullanıyor, yoksa siyasal olanın karşıtı anlamında değil. Demokratik derken de sandık dışındaki güçlerden, kendi yönetimindeki MHP ve Erdoğan yönetimindeki heyetlerden oluşan bir demokrasi, kapsayıcı derken Kürtler ve onlardan oy alan CHP dışındaki kişi, grup ve kurumları, yani aslında AK Parti/MHP ortaklığına bağlı olanları kapsayan diyor. “Seçimsiz dört yıl var” derken de işler karışmadan bir çare bulalım diyor.

Bahçeli’nin Akşener/İYİ Parti çıkışı da burada anlam kazanıyor: İYİ Parti Cumhur ittifakına çekilebilirse, seçimsiz 38 sandalye kazanılmış olur. Ayrı ayrı eriyeceğimize birlikte eriyelim, eriyeceksek diyor. Bahçeli’nin ittifak arzusu, konuşmalarındaki vurgular, iktidar ortaklığından dışlanma ihtimaliyle şekilleniyor gerçekte. Bu ürktüğü ihtimali ortadan kaldırmanın yolu olarak da önce HDP’yi, sonra DEM Parti’yi “hiç açılmayacak biçimde” kapatmayı, ardından 2015-2017 arasında yoğun biçimde uygulanan yargısal/polisiye/militer yöntemler eşliğinde rejimi tahkim etmeyi öneriyor. Daha Türkçesiyle “sandık günleri gelip yetmeden” işi bitirelim davetini yapıyor.

Peki, Kobani davasında bugün karar beklenirken son anda bundan vaz geçilmesiyle bu konuşmanın ilgisi var mı? Kuvvetle muhtemel var ve bugünkü duruşmada olup bitecekler, Bahçeli’nin bu konuşmayla “ne yapmak nereye varmak istediğini” daha açık hale getirecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ali Duran Topuz Arşivi