“Bartu” yasak, “Zeli” de yasak…

İktidarı değiştirmeye hazırlanırken bu ülkede siyasi iktidardan daha önemli ve daha temel sorunlar olduğunu, bunları düzeltmeye sadece iktidarı değiştirmenin yetmeyeceğini de bilmek lazım.

2003 yılının güncel konularından biri de bürokrasinin AB uyum yasalarının uygulanmasına gösterdiği dirençti…

Özellikle de Kürtçe konusunda…

“Kürtçe’nin kamusal alanlarda uygulanması”… “Kürtçe eğitim ve öğrenim”… “Kürtçe konuşma”… Ve “Kürtçe adların kullanımı”…

Hepsi baskı ve dava konusuydu… 20 yıl önce medya bu haberlerle doluydu…

Ama en ilginci, isimler konusundaki gelişmelerdi.

***

İçişleri Bakanlığı tarafından 2001 yılı sonunda Kürtçe adların kullanımı konusunda yayınlanan genelge nedeniyle Kürtçe ad kullanılmasına yönelik engelleme ve davalar 2003 yılında da sürdü.

Ancak AB’ye uyum amacıyla yapılan düzenlemelerle bu engeller kısmi olarak azaltıldı.

Yapılan değişiklikle Nüfus Yasası’ndaki “milli kültürümüze” ifadesi kaldırılarak, madde yeniden şöyle tanımlandı:

“Ahlak kurallarına uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adlar konulmaz, doğan çocuk babasının, evlilik dışında doğmuş ise anasının soyadını alır.”

***

AB’ye uyum için yapılan yasal düzenlemeleri izlemek üzere Eylül ayında Dışişleri, Adalet, İçişleri Bakanlığı ile Avrupa Birliği Genel Sekreterliği temsilcilerinin katılımıyla bir “takip komisyonu” oluşturuldu.

Komisyonun çalışmaları doğrultusunda aynı ay içinde, ailelerin çocuklarına Türkçe dışındaki dillerde isim koymalarını yasaklayan uygulamaya son verilmesi amacıyla hazırlanan bir genelge valiliklere gönderildi.

Kürtçe adlar konusunda tam bir serbestiyet getirilmeyen genelgede, adlarla ilgili olarak “Ahlak kurallarına aykırı olmaması, kamuoyunu incitici bir yönünün bulunmaması ve Türk alfabesine uygun yazılması şartıyla vatandaşlarımızın örf ve adetlerine göre koymuş oldukları adlar Nüfus Kanunu’na aykırılık teşkil etmeyecektir” sınırlaması getirildi.

Genelgede, Türk alfabesinde yer almayan “w”, “q”, “x” harflerinin adlarda kullanılamayacağı da belirtildi.

***

Eylül ayında yayınlanan genelge öncesinde Türkçe dışındaki dillerde isim konulmasına yönelik engellemeler sürerken, genelgenin ardından bu konudaki engeller daha çok içinde “x, w, q” olan isimlerde yoğunlaştı.

2003 yılında bu konuda yaşanan sorunların ve açılan davaların haddi hesabı yok…

Hepsini teker teker listeledim ama buraya aktarmadım…

***

Ancak 2003 yılı üzerinden AB uyum yasalarına rağmen vatandaşı ile kavga eden devlet bürokrasisine ait bir haber ve yorum vermekle yetinmek istedim.

Radikal gazetesinde 28 Ağustos 2003’de “‘Bartu’ adı yasak” başlıklı bir haber yayımlandı:

“Ticaretle uğraşan Selim Atik ve Yasemin Atik’in ikinci çocuğu 29 Ekim 2002’de doğdu. Bebeğin ismi daha doğmadan önce belliydi.

Koyu Fenerbahçe taraftarı baba, oğluna efsane oyuncu Can Bartu’dan esinlenerek Bartu adını verecekti. Bebek doğum kâğıdına böyle kaydedildi.

Aile, hep birlikte TC kimlik numaralı yeni nüfus kâğıtlarını almak için Bartu’nun nüfus kâğıdını çıkarma işini geciktirdi.

Nihayet 15 Ağustos’ta Avcılar Nüfus Müdürlüğü’ne gittiler ve ilk şaşkınlıklarını yaşadılar. Çünkü yanı başlarında bebeğine ‘Ayşe Hatun’ ismini vermek isteyen bir kişi, ‘Hatun, Türkçe değil’ denilerek reddedildi.

Başvuru sahibi ‘Hatun, annemin adı’ dediyse de kimseyi ikna edememişti.

Sıra Yasemin Atik’e geldiğinde memur, bebeğin ismini sordu. ‘Bartu’ yanıtını alınca, bu ismin yasak olduğunu söyledi.”

***

Haber devam ediyor:

“Yasemin Atik’e ismin Türk Dil Kurumu’nun belirlediği listede yer almadığı söylendi. Memurlar, bebeği bu isimle kaydederlerse, haklarında soruşturma başlatılacağını anlattılar. Bunun üzerine memleketleri Karabük’ten başvuru yapmayı düşünen Atik çifti, ‘Türkiye’nin her yanında aynı liste var. Oradakiler de bu ismi kabul etmez. Ancak bir yıl önce gelseydiniz bu ismi oğlunuza verebilirdiniz’ yanıtını alınca, nüfus cüzdanı alamadan binadan ayrıldı.

Üç gün sonra tekrar nüfus müdürlüğüne gittiklerinde çocuğuna ‘Aleyna’ adını koyamayan bir baba ile tanıştılar.

Oysa ‘Aleyna’ adında üç arkadaşları vardı.”

Sonuçta bürokrasiden bıkan çift çocuklarına başka bir isim koymuşlar.

***

Özellikle Kürtler bu saçmalıktan çok çekti…

Haberde oradan da bir örnek vardı:

“Bir buçuk ay önce doğan kızını Kürtçe ‘sarı güneş’ anlamına gelen ‘Rozerin’ ismiyle nüfusa geçirtmek isteyen Bülent Öz de yasaktan nasibini aldı.

Dün Bakırköy Nüfus Müdürlüğü’ne giden baba Öz, ‘Bu Türkçe değil’ itirazıyla karşılaştı. Kendisine ‘kullanılabilir/kullanılamaz’ isimlerden oluşan bir liste verildiğini söyleyen Öz, sorunu, yine Kürtçe olan ancak ‘kullanılabilir’ isimler listesinde yer alan ‘Zilan’ (tomurcuk) ismini seçerek çözdü…”

***

Gene Radikal’de gazetenin köşe yazarı Adnan Ekinci’nin “Zeli ismi ve milli kültür” başlıklı bir yazısı yer alıyordu.

“Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sıramı bekliyordum. Mübaşir duruşma salonunun kapısına çıkıp ‘Ubeyt Bal’ diye bağırdı. Orta boylu, esmer, bıyıklı biri içeri girdi.

Mübaşir durması gereken yeri gösterdi.

Yargıç ‘Kızına ‘Zeli’ ismini koymuşsun. Anlamı ne bunun?’ diye sordu.

Ubeyt Bal, ‘Bizim orda, bir ova ismidir. Zilan Deresi geçer içinden…’ diye anlatmaya başladı.

Anlaşıldı ki ‘Zeli’ adı, Siirt Kurtalan’da bir ovanın ismi.”

***

Nüfus Kanunu’nun 16. maddesi ‘Çocuğun adını ana ve babası koyar.

Ancak milli kültürümüze, ahlak kurallarına örf ve âdetlerimize uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adlar konulmaz’ diyor.

Savcılık da ‘Zeli’ ismini bu kanun kapsamında gördüğü için, ‘Zeli’ adının iptalini istiyor.

Bu dava görülürken ve Zeli kundağında uyurken, Ankara’da bir yerde Yargıtay’ın aynı konuda verdiği başka bir kararın havada sallandığını görür gibi oldum.

Yargıtay o kararında, nüfus kütüğüne tescil edilmiş bir ismin ‘Milli kültüre, ahlak kurallarına, örf ve âdete uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten’ nitelikte de olsa iptali istemiyle dava açılamayacağını vurguluyordu.

Daha sonra gerekçesini de şöyle açıklıyordu: ‘Kendine özgü kişiliği ve özvarlığı olan her birey, başkalarından ismiyle ayırt edilir. Toplum ve ailesi içinde bununla yer alır. Onun içindir ki her kişinin bir ismi olması zorunlu kılınmıştır. Kişinin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir öğesini oluşturan ismini özgürce seçmesi ve onurla taşıması için kendisine tanınmış bir temel kişilik hakkıdır.’”

***

Gördüğünüz gibi Yargıtay kararlarını tanımayan savcılar o zaman da varmış.

Burada devlet, kendini vatandaşlara hizmet eden bir kurum olarak değil, vatandaşlara emir veren “kutsal bir varlık” gibi görür.

Onun için yasaklar içinde debelenir dururuz…

Çocuğunuza Bartu adını da koydurmazlar Zeli adını da koydurmazlar. Çünkü çocuğunuzun adının ne olması gerektiğini sizden daha iyi bildiklerine inanırlar.

Bu hastalık artarak devam ediyor günümüzde.

İktidarı değiştirmeye hazırlanırken bu ülkede siyasi iktidardan daha önemli ve daha temel sorunlar olduğunu, bunları düzeltmeye sadece iktidarı değiştirmenin yetmeyeceğini de bilmek lazım.


Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi