Gün Zileli
Bayrak
Bayrak bir kimlik olduğu kadar egemenlik sembolüdür de. Bütün devletlerin ve örgütlerin kendi bayrakları vardır. Anarşistlerin de bayrağı vardır ama 1992 yılında, Taksim’deki 1 Mayıs gösterisinin sonunda “egemenliği” reddettikleri için anarşist gençler kendi kızıl-kara bayraklarını yakmışlardı. Sembolik de olsa anlamlı bir çıkıştı bu.
Bayrak, bir egemenliği temsil ettiği ölçüde o egemenliğin baskısına uğramış olanların nefret objesine de dönüşebilir.
1990’lı yıllarda Londra’nın Trafalgar Meydanı’nda ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı “Anti-war Coalition”ın düzenlediği geniş çaplı protesto gösterisine katılan sarıklı, sakallı “Taliban kaplanları” ABD’ye karşı nefretlerini Amerikan bayrağı yakarak ifade etmişlerdi. Gösterinin ağırlıklı kesimi bu nefret gösterisine katılmamış ama müdahale de etmemişti. Emperyalist müdahalenin hıncını bir ülkenin bayrağından almaya kalkışmak son derece saçma bir davranıştı. O zamandan beri, bayrak yakma ve çiğneme türü nefret gösterilerine karşı bir uzaklığım vardır.
Bayrağa nefret gösterileri son zamanlarda iyice artış göstermeye başladı. Geçenlerde sosyal medyada bir video çarptı gözüme. Azerbaycan başkanı İlham Aliyev, bir kapıdan giriyor ve önüne serilmiş Ermenistan bayrağını çiğnedikten sonra kibirli bir havada yürüyüp gidiyordu. Son derece irkiltici bir görüntüydü bu. Diyelim ki, Ermenistan başkanı Paşinyan aynı şeyi Azerbaycan bayrağına karşı yapsa nasıl da hop oturup hop kalkarlardı. Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmayacaksın.
Bu konuda Mustafa Kemal’den olumlu bir davranış örneği hatırlıyorum tarihte. Mustafa Kemal, İzmir’in alınışı sırasında İzmir Hükümet Konağı’nın merdivenlerine serilen Yunanistan bayrağını çiğnemeyi reddetmiş ve hiçbir ulusun bayrağının çiğnenmeyi hak etmediğini söylemişti. Gerçekten örnek bir tarihi davranış. Her olumlu tarihi tutumun hakkı verilmeli. Ben bunu söylediğim zaman bir arkadaş, “Stalin’in de mi?” diye sordu, Stalin’e karşıtlığımı anıştırarak. Evet, dedim ona. Örneğin Moskova, Nazi ordularının kuşatması altındayken Stalin’in 1 Mayıs’ta Kızıl Ordu’ya geçit töreni yaptırması gerçekten de övgüyü hak eden büyük bir davranıştır. Bu olay, Nazilere direnen Kızıl Ordu’ya moral vermiş, Nazileri ise titretmiştir. Yapılan olumlu bir şeyi, şu yaptı bu yaptı diye bakmadan takdir etmek o kadar mı zor!
Son olarak, şimdi nerede olduğunu bile tespit edemediğim bir yerde esnafın sokağa İsrail bayrağı serip çiğnetmesi örneği var. Sosyal medyadaki görüntülerde birkaç kişi bayrağı çiğnememek için kenarından dolanıyor ama çoğunluk çiğniyor. Bazıları ise üzerinde tepiniyor adeta. Böylece esnaf, aklı sıra İsrail devletini kınamış ya da aşağılamış oluyor. Temelde yatan ise antisemitizmden başka bir şey değil.
Bayrağı yakmak ya da tükürmek veya yere serip çiğnemek sadece yapanın acizliğini gösterir.
Hadi itiraf edeyim. Gençliğimde ben de yaptım buna benzer bir şey. Kavaklıdere’deki Amerikan Yardım Teşkilatı’nın önündeki Amerikan bayrağını birkaç arkadaşla birlikte gönderinden indirip benzin dökerek yakmıştık (Yarılma, s. 488). Marifet miydi yani!
Nefret ve bağnazlık, o bayrakların sahibi devletlerin yaptığı kötülüklere katkı sağladığı gibi, verilen mücadeleyi de kirletir.
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.