Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
Bayram benim neyime!
Toplumun büyük bir kısmı tarafından kutlanan Bayram vesilesiyle bu haftaki yazıda tüm okuyuculara iyi tatiller dilerken, bugüne kadar her bayramda yakın dostlara gönderdiğim Rahmi Saltuk’un Şerif’e Ağıt eserini paylaşmak istiyorum bu köşede…
Daha önce dostlarıma da anlatmadığım hikayesiyle birlikte…
*****
İsteyenlerin bu yazıyı okurken geri planda Rahmi Saltuk’un orijinal yorumunu dinlemesi için linki buraya ve ağıtın sözlerini okuması için sözlerini aşağıya bırakıyorum.
Şerif’e Ağıt
Mezarlardan çıktılar
Bayram benim neyime
Çekip Şerif'i vurdular
Kan damlar yüreğime
Çekip Şerif'i vurdular
Kan damlar yüreğime
İşte Şerif şehit oldu
Bayram benim neyime
Patronların gönlü oldu
Kan damlar yüreğime
Patronların gönlü oldu
Kan damlar yüreğime
Bitsin artık kara zulüm
Bayram benim neyime
Hep bize mi bunca ölüm
Kan damlar yüreğime
Hep bize mi bunca ölüm
Kan damlar yüreğime
Ezilip duruyoruz
Bayram benim neyime
Ezilip duruyoruz
Bayram benim neyime
İktidara yürüyoruz
Gül damlar yüreğime
İktidara yürüyoruz
Gül damlar yüreğime
*****
İlk ne zaman duydum emin değilim, ama 1970’lerin ikinci yarısı olduğu kesin.
Rahmi Saltuk yorumunun kaset olarak yayınlandığı ilk yıllar olmalı…
*****
Bir de bu köşeye taşımak istediğim iki muğlak anekdot var aklımın bir köşesinde.
İlki, 1970’lerde bayram günlerinde bu ağıtın çevremdeki devrimci abiler ve ablalar tarafından söylendiği var, ama çok muğlak bir hatıra bu…
İkincisi biraz daha net, ama yine de detaylar konusunda emin değilim: Yine 1970’lerin son yıllarında Ankara’da Telsizler mahallesindeki evimize gitmek üzere Çinçin Bağları otobüsünde kalabalıktan dolayı şoförün yanında dikiliyorum. Mahalleyi solun kalesi kılan düz lise ve meslek lisesi öğrencilerinin mutat protesto yürüyüşü nedeniyle trafik durma noktasında. Kortejin sonunda ve otobüsün hemen önünde yavaş yavaş yürüyen öğrencilerin henüz ortaokullu olduklarını gören otobüs şoförü, gayri ihtiyari ağzından çıkan “bu çocuklar da mı artık!” nidasıyla dışa vuruyor şaşkınlığını. Yanlış hatırlamıyorsam, daha öndeki liseliler ise “bayram benim neyime” türküsünü söylüyor… Benim ilgimi asıl bu çekiyor! Muhtemelen bir resmi bayram törenine alternatif olarak düzenlenen kim bilir neyi protesto yürüyüşü…
1968 kuşağının canlı mirası olarak toplumun her kesimi ayakta…
O zaman bir lise öğrencisi olarak benim için bu türkünün adı “Bayram benim neyime” idi ve hikayesini hiç bilmiyordum. Hatta türküde duyduğum “işte şerif (!) şehit oldu” dizeleri daha ziyade Amerikan filmlerindeki ‘şerif’ çağrışımı yapıyordu ister istemez.
Eserin adının “Şerif’e Ağıt” olduğunu daha sonra fark ettim.
Şehit olanın Şerif Aygün isimli bir işçi olduğunu ve 1968 sürecinin görece az bilinen işçi mücadelesi tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturan şehadetinin 1969 yılında gerçekleştiğini ise ancak yıllar sonra öğrendim.
Bugün daha fazlasını biliyoruz…
*****
Şimdi, İrfan Ertel tarafından çizilmiş Şerif Aygün portresiyle ağıtın hikayesine geçebiliriz…
Cinayet, 29 Aralık 1969 günü İstanbul Topkapı’da gerçekleşiyor… Ödenmeyen ücretlerini talep etmek üzere GAMAK Elektrik Motorları Fabrikası’na gelen işçilere açılan polis ateşiyle işçilerden, Yugoslavya göçmeni ve iki çocuk babası Şerif Aygün öldürülüyor.
Türkiye’nin hiç değişmeyen normal vakalarından…
31 Aralık 1969 tarihinde düzenlenen cenaze törenine DİSK ve Maden-İş Başkanı Kemal Türkler önderliğinde binlerce işçi katılır ve cinayet basında yer bulur…
Bugünün ‘normal’inden çok uzak, anormal zamanlar…
*****
Cinayetten sonra Maden-İş Sendikası tarafından yapılan açıklamada durum kısaca şöyle özetlenir:
“Şerif’i patron ve polis kurşunu öldürdü. Haklarını isteyen Gamak işçilerine patron polis ikilisi fabrika önünde kurşun sıktı. İşçi kardeşimiz Şerif Aygün şehit oldu. Gamak işçileri 16–20 yaş arasında gencecik insanlardır. […] Sıkılan kurşunlar ceketleri, pantolonları, ciğerleri deliyordu. Ve polisler ‘sizi teker teker vuracağız’ diyorlardı. Patron bu olaylardan önce ‘bütün dünya yüzüme tükürsün, Maden-İş’i bu fabrikaya sokarsam’ demişti. İşçiler olaydan sonra surlar dibinde buluşup, sonuna kadar dövüşmeye ant içtiler.”
Dönemin önemli yayın organlarından Ant dergisinde verilen bilgiye göre, cinayetten sonra Maden-İş Sendikası, Şerif Aygün’ün eşi Hatice Aygün’e 400 lira ve çocukları Ferhat ile Nihat’a da 300’er lira aylık bağlama kararı almıştır. Ayrıca çocuklarına bir ev satın alınması için DİSK tarafından bir kampanya başlatılmış ve Şerif Aygün’ün mezarının olduğu yere işçi şehitliği kurulmasına karar verilmiştir. (Sayı 158, 6 Ocak 1970, aktaran Can Şafak, Kemal Türkler Kitabı, Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı (KETEV) ile Birleşik Metal İşçileri Sendikası ortak yayını, İstanbul, 2022, s. 97)
*****
Efsanevi işçi lideri Kemal Türkler başkanlığında Maden-İş Sendikasının örgütlenmeye başladığı fabrikanın sahibi İbrahim Gamgam, “bütün dünya yüzüme tükürsün, Maden-İş’i bu fabrikaya sokarsam” sözüyle sendikal örgütlenmenin önüne geçmek için her şeyi göze aldığı mesajını başından vermiştir.
Sendikal örgütlenme hakkına kararlılıkla sahip çıkan Maden-İş, 1969 güzünde fabrikanın 514 işçisinden 504’ünü üye yapmayı başarmıştır. Bunun karşılığında patron ise işçileri yarım yevmiye çalıştırmaya başlamış ve zoraki izinler aracılığıyla işçileri mağdur duruma düşürmüştür.
Nihayet işçiler 22 Aralık 1969 Pazartesi sabahı işyerine geldiklerinde fabrikaya gelmiş olan polisler tarafından içeri alınmazlar. Patronun polise verdiği 124 kişilik listede yer alan tüm işçilerin işten çıkarıldığı ve 4 Ocak 1970 Pazar gününe kadar fabrikanın kapalı olacağı polis tarafından işçilere bildirilmiştir.
Bunun üzerine o ay çalıştıkları günlerin ücretlerini talep eden işçilere patron Gamgam, ödemelerin bir hafta sonra yapılacağını söylemiştir.
Cinayetin işlendiği 29 Aralık 1969 Pazartesi sabahı ücretlerini almak üzere fabrikaya gelen işçiler, fabrikaya yine polislerin konuşlandırıldığını görür ve içeri bile alınmazlar.
İşçilerin saatler süren kararlı tavrı ve içeri girme ısrarı karşısında polisin tepkisi kapıdakileri coplamak ve dışarıdakilerin üzerine pencerelerden kurşun yağdırmak olur.
Öğlen gerçekleşen bu saldırı sonucunda Şerif Aygün göğsünden vurularak öldürülür ve dört işçi yaralanır.
*****
Ağıtın sözlerinin Süreyya Berfe’ya ait olduğunu bu yazıyı yazarken yaptığım internet aramasında buldum, ama kaynağı ve doğruluğu konusunda emin değilim…
Nitekim, internette ağıtın ‘ozan’ Nilüfer Gümüş’e ait olduğu yönünde bilgi de bulunmaktadır ki 2022 yılında Can Şafak tarafından hazırlanan Kemal Türkler Kitabı’nda “Şerif Aygün’ün anısı ozan Nilüfer Gümüş’ün yüreğinden ağıt oldu döküldü” (s. 96) denilmektedir.
*****
Yazıyı bitirirken, kısa bir zaman önce TÜSTAV tarafından (yine Rahmi Saltuk'un Şerif'e Ağıt yorumu eşliğinde) yayınlanan Şerif Aygün’ün cenaze merasimi görüntülerinin linkini buraya bırakıyorum.
Bülent Bilmez kimdir?
Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.