Eser Karakaş
BDDK ve arkasındaki siyaset ne istiyor?
24 Haziran tarihli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararı ile ünlü 30 sayılı kararın bir bölümü tarihe karıştı, daha doğrusu karıştırıldı.
İhracatçının dövizine çökme amaçlı yine yakın tarihli başka kurumların kararları da, Merkez Bankasına yüzde kırkını yatırma mecburiyeti, yüzde otuzunu bir bankada bozdurma ve bir ay döviz satın almama sözü de en özünde yine 7 Ağustos 1989 tarihli, 20249 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 30 sayılı kararın bir taraflarından kemirme.
30 sayılı kararı neden çok önemsiyorum, anlatacağım.
Ancak, meselenin iktisadi yönüne girmeden bu kemirmelerin (30 sayılı kararı) ne kadar idare hukukuna uygun olduğunu iyi idare hukukçularının bir tartışması gerekebilir.
30 sayılı karar bir Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazetede yayınlanmış 1989’da, altında da dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Başbakanı Turgut Özal’ın imzaları var.
BDDK bu kararı tırpanlamaya, kemirmeye yönelik bir kararla (24 Haziran 2022) 30 sayılı kararı kısmen de olsa geçersiz kılabilir mi?
Hukuki norm hiyerarşisinde Bakanlar Kurulu kararı mı, yoksa BDDK mı yukarıda, gerçekten emin değilim.
Hukukçu değilim, kesin bir şey söyleyemem ama iyi idare hukukçularının bu konuda sanki bir açıklama yapmalarına ihtiyaç var gibi.
Gelelim tekrar iktisada.
Siyasi iktidar, Saray danışmanları ve onların enstrümanı gibi davranan BDDK, 30 sayılı karardan geri dönülmesinde neden bu kadar istekliler acaba?
Kimse kızmasın ama, üst kurullar olarak tanımlanan BDDK, RTÜK, YÖK, vs, neyin üst kurulları acaba?
Şu meşhur, "çürük ve sürtük" çok düzeyli tartışmalarında RTÜK’ün tavrını hatırlayın, asla da unutmayın, hafızanız bir gün gerekecektir.
30 sayılı karar kambiyo rejiminde önemli değişiklikler yaparak konvertibilite rejimine geçişte çok büyük bir adım atılmıştı 1989’da.
Peki, bu konvertibilite rejimi nedir ve neden önemlidir?
Konvertibilitenin, sermaye hareketlerinin belirli bir bölge içinde dahi olsa serbest oluşu iki temel iktisat politikası enstrümanı olan kurlar ve faizlerin (maliye politikaları hariç) iktisat politikası yapıcıları tarafından kafalarına estiği gibi kullanılmasını engeller, daha doğrusu kitaba göre değil de kafanıza göre takılırsanız başınıza bela alırsınız der.
Robert Mundell bu tezi ile 1999’da ekonomi Nobeli almıştır.
Bizim Saray danışmanları daha Mundell’in teorisini bile anlamamışlar.
Daha doğrusu anlamışlar ama yanlış anlamışlar.
Anlaşılması gereken sermaye hareketlerinin serbestiyetine dokunmadan eşanlı olarak hem faizi hem kuru kontrol etmeye kalkmamak.
Oysa, Damat döneminden beri sermaye hareketleri serbest iken hem faizler hem kurlar baskılanmak isteniyor, büyük bir cehalet.
Post-Damat (Damat sonrası) kadro bir dirhem daha nitelikli (!!!), yine hem faizi hem kuru baskılamak istiyorlar, baskılıyorlar da ama artık tedricen sermaye hareketlerinin serbestliğinden vazgeçiliyor ve böylece kendi içinde tutarlı kapkara bir çerçeveye yöneliyorlar.
Yapılanlar ve önümüzdeki aylarda yapılacak olanlar, alınacak önlemler hep sermaye hareketlerinin serbestiyetini azaltmaya yönelik olacak.
Oysa, modern, dışa açık piyasa ekonomilerinde yapılması gereken sermaye hareketlerine hiç müdahale etmeden faiz ve kurdan en azından birinin baskılanmasından vazgeçmektir.
Peki neden bu saçmalık, artık çok belirgin, açık açık tercih ediliyor?
Bence yanıt çok aşikar.
Sermaye hareketlerinin serbest olmadığı ülkelerde iktisat politikası hatalarının maliyeti hemen, yarın sabah çıkmıyor, bu hatalar ülkeyi günden güne, yavaş yavaş ama çok sert fakirleştiriyor, kavruklaştırıyor; geçmişte uzun seneler üç bin dolara mahkum oluşumuz gibi.
Ama, sermaye hareketleri serbest ise iktisat politikası yapıcı bir hata yapınca hemen o gün, saatler içinde hatanın maliyetleri ortalara saçılıyor.
Bizim sözde iktisat politikası yapıcıları da işte en çok bunu istemiyorlar.
İstedikleri maliyetleri orta ve uzun vadeye çok ağır bir biçimde saçılacak hatalarını seçimlere kadar maliyetler çok göze batmadan gizlemek.
Onlardan sonra tufan.
Kendine güvenen kadro sermaye hareketlerinin serbestiyetine dokunmaz ki yapılan en küçük hata hemen görülsün ve hemen önlem alınsın.
Hem cahil hem sahtekar iseniz, bu ikilinin birlikteliği çok tehlikelidir, sizden sonra tufan.