Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
BİLMEZ HOCADAN TARİH TERSLERİ : 1894 Depremi -1-
‘Şimdinin Tarihi’ bağlamında ele almaya çalıştığım ve daha çok genel çıkarımlar üzerinden tartıştığım 2023 depremi, daha önce İstanbul’un etkilendiği iki büyük depremle karşılaştırıldığında alınmayan dersler, kısa sürede unutmalar ve tüm kuşakların değilse de belli aktörlerin sergilediği aynı tavırlar bağlamında çok öğretici.
İstanbul üzerinde yıkıcı etkisi çok büyük olduğu için bazen “İstanbul depremi” olarak da anılan, ama merkez üssü İstanbul olmayıp çok daha geniş bir bölgeyi etkisi altına alan 1894 depreminin farklı boyutları hakkında bugüne kadar önemli çalışmalar yayınlandı.
Şubat 2023 depremleri sonrasında medyada deprem tarihi ile ilgili popüler yazılarda da 1894 depremine sıkça yer verildi. Ancak geçen sefer bu yazıya hazırlık için verdiğim okuma listesinde de yer alan #Tarih dergisinin Mart 2023 sayısı, bu yılın depremleriyle ilgili iyi bir dosya sunarken, genelde İstanbul depremleri tarihiyle ilgili çok iyi bir ‘popüler’ kaynak oluşturuyor. 1894 depremini hem tarihsel arkaplanı ve hem de küresel tarih bağlamında anlamak için iyi bir başlangıç.
Deprem tarihi terslerine, “10 Temmuz 1894 depremi” ile ilgili birkaç yazıyla devam edeceğim, ama genelde bilinenleri kısaca özetlemenin ötesine geçen olgusal bilgi sunmayacağım. Yine asıl amacım genel tespitler ve bazı çıkarımlar olacak.
XXX
Âdet(im) olduğu üzere, kavramın kendisiyle başlamakta yarar var.
Dönem metinlerinde “harekât-ı arz” veya “zelzele” olarak adlandırılan 1894 depreminden birkaç yıl sonra yayınlanmış olan Şemsettin Sami’nin meşhur Kamus-i Türki’sinde “hareket” maddesi içinde alt başlık olarak verilen “hareket-i arz” terkibinin karşısında “zelzele” yazılırken, “zelzele” maddesinde ise şu tanım verilmektedir: “Ala’im-i arziyye-i ma’lumeden dolayı toprağın titremesi, hareket-i arz.” Ayrı bir madde olarak verilen “zelazil” sözcüğünün de “zelzele”nin çoğulu olduğu belirtilir.
Günümüzün en çok kullanılan Osmanlıca sözlüklerinden Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’ında “hareket-i arz” için ilk karşılık “yer sarsıntısı, deprem” şeklinde veriliyor.
Doğrusu “hareket-i arz”, (İngilizce “earthquake” ve Almanca “Erdbeben” sözcükleri gibi) hemen anlaşılan yer/toprak hareketi anlamıyla oldukça açıklayıcı bir kavram. Nitekim Erzurum’un aslında Rum toprağı (arz-ı Rum) anlamına geldiğini veya “arazi” sözcüğünün (yerler/topraklar) arz sözcüğünün çoğulu olduğunu bilince, “hareket-i arz” terkibini günümüzde anlamak zor olmamalı.
Bazen karşımıza çıkan harekât-ı arz kavramına gelince, “harekât”ın “hareket” sözcüğünün çoğulu olduğunu ve (askeri anlatılarda karşılaştığımız üzere) daha çok hareketler seti için kullanıldığını düşündüğümüzde, deprem için gerçekten çok iyi bir tanımlama gibi görünüyor.
Diğer yandan, Arapça kaynaklı olup tınısıyla bana her zaman daha şiirsel gelen zelzele sözcüğünün ise ikinci anlamı Devellioğlu sözlüğünde (çoğulunun “zelazil” olduğu belirtilerek) “zelzele, deprem” şeklinde veriliyor. Ayrıca sözcüğün “zelzal”, zilzal” ve “zülzal” versiyonlarının yine deprem anlamında kullanıldığı belirtiliyor.
Günümüzde kullanılan “deprem” sözcüğüne gelince, Şemseddin Sami’nin ve Devellioğlu’nun sözlüklerinde madde başlığı olarak bu sözcüğe rastlanmıyor, ama Şemseddin Sami’nin sözlüğünde, hepsi kımıldamak ve hareket etmek anlamlarıyla ilişki olmak üzere, “depremek”, “deprenmek” ve “depreşmek” sözcüklerine yer veriliyor. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde küçük (insan) hareketler için kullanılan bu sözcükle insanlara büyük ‘felaketler’ yaşatan deprem arasındaki ilişkiyi düşünmek, oldukça tuhaf geliyor doğrusu.
Devellioğlu, “hareket-i arz”ın eşanlamlıları olarak zelzele sözcüğünden sonra deprem sözcüğünü veriyor.
Türk dilinin yılmaz polisi TDK tarafından yayınlanan (internet üzerinden de erişilebilen) son Türkçe Sözlük’te, deprem maddesinin sonunda (yer sarsıntısı ile birlikte), “hareket” ve “zelzele” sözcüklerine yer veriliyor.
xxxx
Osmanlı döneminin son büyük depremi olarak bilinen ve binden fazla kişinin hayatını kaybettiği 10 Temmuz 1894 depremi hakkında, dönemin basını ve arşiv belgeleri kullanılarak yapılan çalışmalar sayesinde çok şey biliyoruz.
Fatma Ürekli’nin “Osmanlı Döneminde İstanbul’da Meydana Gelen Afetlere İlişkin Literatür” başlıklı makalesinde (Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Sayı 6) sunduğu kapsamlı envanterden de anlaşılacağı üzere, Türkiye’de deprem tarihi çalışmalarına en çok 1894 depremi konu olmuş.
Aynı yazarın, İstanbul’da 1894 Depremi adlı kitabının (İletişim Yayınları, 1999) yanı sıra Sema Küçükalioğlu Özkılıç’ın doktora çalışmasına dayalı kitabı 1894 Depremi ve İstanbul (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015) şu anda piyasa bulunan, konuyla ilgili herkesin oldukça detaylı bilgiye ulaşabileceği çalışmalar.
Ayrıca tek örneği Atatürk Kitaplığı’nda bulunan ve şu anda yayına hazırlanmakta olan iki ciltlik fotoğraf albümü sayesinde günümüze kadar gelmiş ve birçok kaynakta kullanılmış olan yüz kadar fotoğraf sayesinde, depremle ilgili görsel hafıza da önemli oranda erişilebilir kılınıyor.
1894 depremiyle ilgili görseller ve arşiv belgelerini bir arada sunan İBB İGDAŞ yayınına da internet üzerinden ulaşmak mümkün.
XXX
1894 depreminin detaylarına girmeden genel hatlarıyla süreci anlatmayı gelecek yazılara bırakarak, bu yazıda (yazının sonuna bıraktığım bir sürprizle) iki önemli İstanbul Ansiklopedisi’nde “1894 İstanbul depremi”ne ayrılan yeri ele almak istiyorum.
İstanbul Ansiklopedisi deyince ilk akla gelen ve tamamlanmamış olsa da özgün dili ve kapsamıyla efsaneye dönüşen Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nin sekizinci cildinde Hüsnü Kınaylı imzalı “deprem, zelzele” maddesi, “başlıca yer depremleri” envanterine 1509 depremiyle başlayıp kısaca diğer depremlerle (1689, 1690, 1719, 1754 ve 1766) ilgili de birer paragraflık kısa bilgi verir. Devamında daha çok yer ayrılan “Hicri 6 Muharrem 1312 (10 Temmuz 1894) depremi” bölümünde, öncelikle bu depremin “büyük harekâ[t]iarz” diye anıldığı belirtilmekte ve depremden bir gün sonra, 11 Temmuz’da Sabah gazetesinden aktarılan çok uzun alıntılarla deprem ve sonrası özetlenmektedir.
Ardından gelen paragrafı günümüzde okumak –doğru olup olmadığından bağımsız– oldukça çarpıcıdır: “Zelzele felaketzedelerine iane olarak altı ay içinde 90,000 altın toplanmış ve en küçük bir suiistimal olmadan hakikaten muhtac olanların yardımına koşulmuştur.” (abç)
Bugüne kadar yayınlanmış en yetkin ve kapsamlı İstanbul Ansiklopedisi olan, Tarih Vakfı tarafından yayınlanan ansiklopedide yer verilen “depremler” maddesinde “Bizans dönemi” Nevra Necipoğlu tarafından, 1894 depremini de kapsayan “Osmanlı dönemi” bölümü ise Kevork Pamukciyan tarafından yazılmıştır. Önceki depremleri kısaca özetleyen Pamukciyan, “İstanbul’un son şiddetli depremi”ne daha çok yer vermiştir.
XXX
Bu yazının sonuna bıraktığım sürpriz ise elbette Reşat Ekrem Koşu ansiklopedisinin yukarıda anılan maddesinden olacak: Konvansiyonel ansiklopedi maddesinden beklenmeyecek bir Koçu özgünlüğü olarak maddenin sonunda verilen ve sözlerinden şairinin “Fatih Rüşdiye-i Askeriyesi talebelerinden olduğu” anlaşılan “Halid isminde ve muhakkak ki tulumbacılığa [itfaiyeciliğe] hevesli bir delikanlı” tarafından “büyük vak’aların üzerine destanlar yazılan o devrin âdetince” yazılan “Harekâtiarz Destanı” kesinlikle okumaya değer.
Ancak asıl sürpriz, aynı ansiklopedi maddesi içinde yer verilen, “facia yılında 24 yaşında bulunan” Tevfik Fikret tarafından “birkaç yıl sonra” yazılan “Zelzele” şiiri:
Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.