Doğan Özgüden
Bir aydınlanma neferi: Oğuz Akkan
Ragıp Zarakolu iki gün önce Artıgerçek’te yayınlanan "12 Eylül’e karşı bir direniş odağı: Cemmay Dağıtım" başlıklı yazısıyla solun medya planındaki mücadelesinin tarihine yeniden ışık tuttu. Tıpkı yasak kitaplar konusundaki yazıları ve bu konuda hazırladığı sergiyle olduğu gibi… Kutluyorum.
Ragıp’ın belirttiği gibi, "CEMMAY dağıtımın yasal şirket adı, Kitapçılık Limited Şirketi... 1960’lı yıllarda solun kitleselleşmesinde önemli işlevi olan Akşam Gazetesi’nin bir yan kuruluşu olan Akşam Kitap Kulübü’nün şirket adıdır bu. Akşam Kitap Kulübü, Akşam Gazetesi’nin Doğan Özgüden’den önceki yayın yönetmeni Oğuz Akkan tarafından kurulmuştu."
Değerli gazeteci Oğuz, 1964 yılında Akşam Gazetesi’nin benden önceki genel yayın yönetmeniyken Avrupa standardlarına uygun bir kitap yayıncılığını Türkiye’de de gerçekleştirmeyi kafasına koymuş ve bu konuda incelemeler yapmak üzere izinli olarak İngiltere’ye gitmişti. Kendisine gazetenin Ankara Bürosu şefi olan İlhami Soysal vekalet etmekteydi. Ben de o sırada gazetenin gece sekreterliğini üstlenmiştim.
Binbaşı Fethi Gürcan ve Albay Talat Aydemir’in darbe girişiminde bulunma suçlamasıyla arka arkaya idam edildikleri sıcak yaz günleriydi. Oğuz İngiltere’den yeni dönmüştü.
İlk karşılaşmamızda Oğuz, günlük gazete çalışmasını sürdürmek istemediğini, kitap yayıncılığı yapmak istediğini söyledi. Gazetenin sahibi Malik Yolaç’ı da ikna etmiş, Akşam Kitap Kulübü adı altında kitap yayıncılığı yapacaktı.
Birdenbire Akşam’ın genel yayın müdürlüğü sorunu Bâbıâli ortamına bomba gibi düştü. Gazete içinde ve dışında birçok isimden bahsediliyordu.
Bir akşam Ankara baskısını hazırlamaya başlamıştım ki, kapıda görevli arkadaş, o sırada İnönü Hükümeti’nde bağımsız bakan olan Malik Yolaç’ın geldiğini ve benimle görüşmek istediğini bildirdi.
Önümdeki son haberlere başlıkları atıp puntoladıktan sonra, Yolaç’ın bir alt kattaki bürosuna indim.
İkinci karşılaşmamızdı.
- Doğan, dedi, senin çalışmalarını uzaktan da olsa dikkatle izliyorum, takdir ediyorum. Bana vekalet eden arkadaşlardan gelen bilgiler de aynı doğrultuda. Biliyorsun, Oğuz kitap yayıncılığı yapmak için Akşam genel yayın yönetmenliğinden ayrılacak. Akşam’ın genel yayın yönetmenliği için seni düşünüyorum. Ne dersin?
Gazete içinde bu işe aday daha kıdemli kişiler olduğu için şaşırmıştım.
- Böyle bir olasılığı hiç düşünmemiştim. Gece sekreteri olarak gazeteye elimden geleni vermeye çalışıyorum. Ama Türkiye’nin en büyük ve en eski günlük gazetelerinden birini yönetmek için daha deneyimli arkadaşlar var sanıyorum.
- Seni yeteri kadar tanıdık. Bu işin üstesinden herkesten daha iyi gelebileceğini düşünüyorum.
Belli ki, ücret ödemelerinin gecikmesi konusunda yaşadığımız gerginliğe rağmen kardeşi Kayhan da bu göreve benim getirilmem gerektiğini düşünmüştü.
- İyi de, biliyorsunuz ben sosyalistim. Genel yayın yönetmenliğini üstlenirsem, inanç ve düşüncelerim gazetenin genel yayın politikasına da damgasını vuracak.
- Biliyorum, ama sosyalist düşünceye sahip olmanın iyi bir gazete yaratmaya engel olacağını sanmıyorum.
Bir an durakladı, sonra ekledi:
- Bak Doğan, sen aynızamanda sendikacısın, işyerinde sendikanın temsilcisisin.
Bu konuyu ilk kez gündeme getiriyordu.
- Aylık ödemeler geciktiğinde tek başına tavır koyduğunu da biliyorum. Ama ücretleri zamanında ödeyebilecek bir yönetim gerçekleştirilmedikçe, protesto eyleminin anlamı ne?
Yolaç’la konuştuktan sonra masama döndüm, gelen yeni haberleri de puntoladıktan sonra doğru mürettiphaneye indim. Birinci sayfada son rötuşları yapıyorduk. Mürettiplere sordum:
- Akşam’ın daha iyi bir gazete olması için ne yapmak lazım?
Her kafadan bir ses çıktı. Kimisi spor haberlerine, kimisi de magazine daha fazla yer verilirse daha iyi olacağını söylüyordu.
Çoğunluk Türkiye’deki sosyal ve siyasal gelişmelerin daha geniş yansıtılmasından, Akşam’ın daha mücadeleci bir gazete haline getirilmesinden yanaydı.
Gazeteyi bağladıktan sonra yukarı çıkıp gazetenin arşiv bölümüne geçtim. Karşımda 46 yıllık bir tarih hazinesi vardı. Cumhuriyetin ilanından önce, 1918’de Ali Naci Karacan, Kazım Şinasi Dersan, Falih Rıfkı Atay ve Necmettin Sadak tarafından kurulan bu Türkiye’nin en eski günlük gazetesinin yöneticiliğini genç yaşta üstlenmeyi göze alabilecek miydim?
Yine genç yaşta girdiğim sendikal ve sosyal mücadeleler beni bu görevi üstlenmeye zorluyordu. Kabul ettim. Akşam’da yapabildiklerim, Demirel Hükümeti’nin ve sermaye çevrelerinin baskıları nedeniyle gerçekleştiremediklerim Ragıp Zarakolu’nun yönetimindeki Belge Yayınları tarafından yayınlanan "Vatansız" Gazeteci adlı anılarımın birinci cildinde ayrıntılı olarak var.
Oğuz Akkan görevini bana devrederken kurmayı kafasına koyduğu Akşam Kitap Kulübü’ne destek vermemi istedi. Bittabi büyük bir memnuniyetle kabul ettim… Gazetede Akşam Kitap Kulübü’nün duyurularına geniş yer vermekle kalmadım. Akşam Gazetesi’nin binbir güçlükle boğuşarak yürütmeye çalıştığımız günlük yayın çalışmalarının yanısıra Demirel yönetiminde giderek tehdit edici hale gelen faşizm tehlikesine karşı "Faşizm" kitabını ve de faşizmin ardındaki asıl güçe karşı "Kapitalizm" kitaplarını yazdım… Bu arada Akşam’ın sayfa yönetmenliğini üstlenmiş olan eşim İnci Tuğsavul da klasik batı müziği üzerine "Müzik Rehberi"ni yazdı. Bu üç kitap da Akşam Kitap Külübü’nün ilk kitapları arasında yayınlandı.
Akşam Kitap Külübü’nü kuran Oğuz bir süre sonra bu kulübün yönetimini gazetedeki arkadaşlarımızdan Bilgin Peremeci’ye devrederek Cem Yayınevi adı altında kendi yayınevini kurdu, Türkiyeli okurlara özellikle dünya edebiyatından sayısız eserlerin Türkçe çevirilerini sundu.
Akşam’ı tam bir sosyalist günlük gazete haline getirmeye çalıştığımız günlerdi… Oğuz bir gün bana ilginç bir öneriyle geldi:
- Biz kafaya koyduk, Haluk’la beraber Orta Asya üzerinden Çin’e gideceğiz. Orada röportajlar yaparsak Akşam’da basar mısın?
Haluk Tansuğ çeşitli gazete ve dergilerde dış politika yazıları yazan bir arkadaştı. Haliç’teki Piyer Loti Kahvesi’ni kuran Sabiha Tansuğ’un eşiydi. Yapacakları röportajın Türkiye’deki anti-komünist tabulardan birini daha kıracağından emindim. Özellikle Kore Savaşı sırasında Türk medyasında bir "Kızıl Çin" düşmanlığı yaratılmıştı.
Sovyetler Birliği ve Çin komünist partileri arasındaki ideolojik mücadele nedeniyle Türkiye solunda da bu uzak ülkeyi birinci elden daha iyi tanıma gereksinimi duyuluyordu. Ayrı kamplarda olmalarına rağmen Türkiye ile SSCB arasında karşılıklı ziyaretler nedeniyle iyi kötü bir bilgi alışverişi vardı. Çin’le o ana kadar dolaylı ya da dolaysız herhangi bir ilişki kurulamamıştı.
Oğuz’a derhal olumlu yanıt verdim.
Ancak gidişlerinin üzerinden birkaç hafta geçtiği halde hiçbir haber alamıyorduk. O sıralarda günlük gazeteler Şeker Bayramı’nda iki gün, Kurban Bayramı’na ise üç gün tatil yapıyor, yayınlanmıyordu. Günlük gazetelerin çıkmadığı günlerde de Gazeteciler Cemiyeti tarafından "Basın" isimli tek günlük gazete yayınlanıyordu.
Bayram tatilinden dönmüş, gazeteyi yeniden yayına hazırlama çalışmalarına başlamıştık. Oğuz ve Haluk’tan hâlâ tek ses yoktu.
Tam gazetenin Anadolu baskısını bağlayacağımız sırada, Yurt Haberleri Şefi Hulusi Turgut, üç günlük tatil sırasında birikmiş olan postaları getirdi. Yığına hızla bir el attım. Bir de ne göreyim, Oğuz ve Haluk Çin’den uzun bir telgraf yollayarak ilk Çin röportajını ve Başbakan Çu En Lay’ın Türkiye kamuoyuna bir mesajını iletmişlerdi. Röportajların tam metnini ve fotoğraflarını da en kısa zamanda ileteceklerini bildiriyorlardı.
Tam sayfa matrisleri çekiliyordu ki, sermürettibe "Herşeyi durdurun. Yeni manşet indiriyorum," dedim. Çu En Lay’ın mesajını manşetten verirken, Türkiye’de ilk kez Çin röportajlarının yakında Akşam’da yayınlanacağını da duyurduk.
Bu anons üzerine sağcıların gözünde Akşam’ın "komünist"liği perçinlenmiş oldu.
Perçinlenmiş olduğu için de bir süre sonra hükümetin ve sermaye çevrelerinin baskısıyla bizler Akşam’dan tasfiye edildik… Medyada sosyalizm için mücadelemize 1967 başından itibaren Ant Dergisi’yle devam ettik.
O girişimde de Oğuz Akkan bizlere sürekli destek oldu…
Bana Akşam’ı emanet eden, Türkiye’nin yayın dünyasına çok önemli katkılarda bulunan, 35 yıl önce yitirdiğimiz Oğuz Akkan’ı sevgi ve özlemle anıyor, bu anımsatmayı yapmama olanak verdiği için de sevgili Ragıp Zarakolu’una teşekkür ediyorum.