Bizim neden bir Boris Vian’ımız yok?

Hakiki muhalif, aykırı insan bağımsız ve özgür olur. O da ancak hür bir toplumda, yaratıcılığın, çılgınlığın hatta fırlamalığın teşvik edildiği bir ortamda yetişir.

23 Haziran 1959, Fransız romancı, şair, şarkı yazarı, trompetçi, caz eleştirmeni, senaryo ve tiyatro eseri ile opera libretto yazarı Boris Vian’ın kalp krizinden öldüğü gün. 2020 zaten doğumunun 100. yıldönümü.

Vian, 39 yıllık hayatına, 10 roman, 60 öykü, 3 şiir kitabı, 3 ciltlik caz eleştirileri, 10 tiyatro oyunu, 30 film senaryosu, 6 opera librettosu, 500 şarkı, onlarca manifesto, bildiri, mektup ve çeviri sığdırmış. Kendisi aynı zamanda Ecole Centrale mezunu bir mühendis. 

Vian’ın doğumunun 100. yılı münasebetiyle Özgürüz Radyo’da özel bir Boris Vian programı yapmıştım.

Günlerin Köpüğü romanı son olarak 2013’de yeniden sinemaya uyarlandı. 

Boris Vian, hayatta iken yeterli ilgiyi görememiş, "ciddiye" alınmamış, yerleşik düzende başarı kazanamamış bir sanatçı. Ama 60’lı yıllardan itibaren liselerin edebiyat derslerinde programa girmiş bir yazar. Günlerin Köpüğü mesela hâlâ her sene en az 100 bin adet satılıyor. Özellikle de gençler çok okuyor Vian’ı.

Çünkü Boris, aslında erken bir dahi. 2. Dünya Savaşının bitiminden itibaren gençlik, aşk, içki, seks, ebeveynler ve arkadaşlarla ilişki konularından tutun, çalışma, modern hayat, günlük yaşamın sıkıntılarını aslında hem çok sade ama aynı zamanda derin anlamlı bir şekilde okurlara sunmuş.

Vian’ın en büyük özelliği, yerleşik düzene, yerleşik düzenin her şeyine tamamen karşı olması. Bambaşka bir dünya, huzurlu, gayrı resmi, gırgır bir evren düşlüyor hep. Müesses nizamın sadece siyasi mekanizmasına değil, ahlaki, kültürel, dini bütün tabularına isyan ediyor Vian. Ciddiye almazmış gibi davranarak, alay ederek, komik duruma düşürerek hatta rezil ederek gerici/muhafazakâr değerleri.

Böyle bir insanın, çevresine duyarsız kalması imkânsız. Sömürgeci Fransız ordusu tam da Vietnam savaşını sürdürürken "Asker Kaçağı" diye şiir yazıp bunu şarkı olarak okumak her babayiğidin harcı olmasa gerek.

Vian’a destek olan iki önemli şahsiyeti de burada anmak gerekir: Jean Paul Sartre ve Raymond Queneau.

Vian, sonuç olarak tipik bir Fransız ürünü. Farklı özellikler taşısalar da, Voltaire, Robespierre, Louise Michel, Jean Moulin, Georges Brassens…nasıl ve ne kadar Fransız ise Boris Vian da aynı hava, aynı su, aynı toprağın bir tezahürü.

Başlığa dönüyorum: Bizim neden bir Boris Vian’ımız yok? Vian’ı tanıtırken bu soruya dolaylı da olsa yanıt verdim galiba. 

Sürü toplumları, kara koyunu hiç sevmez. Ben aslında koyun da sevmem.

Monotoni, birlik ve beraberlik, sivrilik/çıkıntılık yapma, her kafadan bir ses, sürüden ayrılanı kurt kapar, hizaya gir, her Türk asker doğar, haydi hep beraber… Böyle kalıplarla yetiştirildiyse çocuklar oradan ne Boris çıkar ne de Vian. 

Hele şu son 20 yılda dikkat ettiniz mi, benim görsel belleğimdeki Mardin, Antakya, Ürgüp dışındaki bütün Anadolu kentleri birbirinin kopyası haline sokuldu. Öyle günler oluyor ki, 25 gazeteden 20’si aynı manşetle, aynı başlıkla, aynı fotoğrafla çıkıyor. Her gün aynı sevimsiz adam çıkıyor ekranlara. Kuraldışı kalmadı bizde. Ya da artık her şey kuraldışı. Buradan da ne Boris çıkar ne de Vian!

Ben Türkiye’de hep egzantrik (Merkezden uzak) insanları merak ettim. Çünkü onlar başkalarından, genelden, kalabalıktan çok farklı olmalıydılar. Ne var ki, o egzantrik sandığım insanları biraz deşince yanıldığımı anladım. Çünkü onlar egzantrik değil, egosantrik (Benmerkezci) idiler. 

Bizde muhalefet deyince akla çoğu zaman önce ve sadece siyasi muhalefet geliyor. Ana muhalefet partisi mesela... Oysa ki onlar iktidarın kankası. Ben eminim HDP açık seçik bir şekilde, "Biz iktidara geldiğimizde yabancı ülkelerin iç işlerine karışmayacağız. Başka ülkelerde silahlı grupları hiçbir şekilde desteklemeyeceğiz. Ve en kısa zamanda Suriye, Irak ve Libya’daki bütün askerleri ve diğer kadroları geri çekeceğiz. Çünkü biz bir tek gencimizin ya da başka ülke vatandaşının, ölmesini istemiyoruz" diyebilecek bir parti. Çünkü onlar zaten Meclis’te bu 3 ülkeye asker gönderme tezkerelerine karşı oy verdiler. CHP, böyle bir açıklama yapabilir mi?

Toplum, orta düzey insanlarla gelişmez. Toplum, iktidarperver bir kalabalıkla da gelişmez. Statüko, değişimin önünde bir barikat. Mutlaka kuraldışı, aykırı, yıkıcı girişimlere ihtiyaç var. Bu tür insanlar da İmam Hatip Okullarından ya da ahaber’in stüdyolarından çıkmaz, çıkamaz. 

Kuraldışılık tek başına yetmez. Radikal olmak şart. Ciddi ve yaratıcı muhalefet için gerekli olan enerji, ancak radikallikte mevcut. Radikallik de doğru dürüst eğitim, bilgi, kültür, entelektüel altyapısı olmazsa sıradan bir sertlik olur sadece. Bunların bizdeki karşılığı, KHK’li olmak, dışlanmak ve nihayet Silivri’ye yollanmaktır.

Belki bir Can Yücelimiz vardır daha çok da Ece Ayhanımız, Boris Vian rol modeline yaklaşan. Şiire şükür!

Mesele sadece mevcut siyasal rejime itiraz etmekle sınırlı değil.

Onlar da herhalde mükemmel değil ama Beşiktaş’ın Çarşı’sı gibi, kendisi dahil her şeye muhalefet etmeye başlayınca belki bir kızıl çiçek açar bir yerlerde. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi