Doğan Özgüden
Marx'ın kuğulu kahvesine Türk kapitalist darbesi!
Olacak şey değil… Her şey aklıma gelirdi de, kapitalizmin mezarını kazmak isteyenlerin rehberi Komünist Manifesto'nun yazıldığı Brüksel'in Grand-Place’ındaki kuğu simgeli La Maison du Cygne kahvesinin kapısına bir Türk kapitalistinin kötü işletmeciliği yüzünden, 171 yıl sonra kilit vurulacağını düşünemezdim.
Yarım yüzyıl önce Avrupa'ya ucuz işgücü olarak getirtilen Türkiyeli göçmenler içinden zamanla sınıf atlayarak kapitalistler safında yer tutanların başarı öyküleri medyamızda hiç eksik olmaz…
Tıpkı, Belçika vatandaşlığına geçmiş Türk göçmenlerin milliyetçi duygularını okşayıp Ermeni soykırımını tanıyanlara ve Kürt ulusal direnişini derstekleyenlere karşı savaş açarak devşirdikleri tercihli oylarla bu ülkenin belediye, bölge ve federal meclislerine giren, hatta belediye başkanlıklarına ve de bakanlıklara yükselen siyasetçiler gibi…
Artıgerçek'te daha önce de yazmıştım. Sol düşünceden nasibini almış olup da Brüksel’e yolu düşenlerin uğrak yerlerindendir La Maison du Cygne kahvesi… 1845’ten 1848’e kadar Belçika’da sürgün yaşayan Karl Marx’ın Friedrich Engels’le birlikte Komünist Manifesto’yu 1847’de bu kuğulu evin meydana bakan masalarında yazdığı söylenir…
1698’de 14. Louis stilinde inşa edilmiş olup uzun yıllar Kasaplar Loncası’nı barındırmış olan bina 19. Yüzyıl'da bir başka tarihi olaya daha evsahipliği yapmış, bugünkü Sosyalist Parti’nin öncülü olan Belçika İşçi Partisi de bu kahvehanede kurulmuş.
Komünistler Birliği’nin isteği üzerine yazılıp 21 Şubat 1848’de ilk kez Almanca yayınlanmış olan ünlü manifesto o döneme damgasını vuran bir durum tesbitiyle başlıyordu: "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - Komünizm hayaleti…"
Ve de sonunda, o ünlü enternasyonalist çağrı:
"Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var.. Bütün ülkelerin proleterleri, birleşiniz!"
Evet, böylesi devrimci bir manifestonun yazılmış olduğu La Maison du Cygne kahvesi bir süredir kapalı.
Türk işadamı Sabahattin Beyaz ve Spyragelos adı taşıyan kardeşi son yıllarda başarılı operasyonlarla sadece bu tarihsel kahveyi değil, Grand-Place'taki La Chaloupe d'Or ve La Brasserie de l'Ommegang kahvelerini, diğer semtlerde de le Manhattan, le Paon Royal, le Café de l'Opéra, le North Express, La Pergola, la Brasserie de Bruxelles ve le Frederiksbor gibi önemli turistik işletmeleri ele geçirmiş durumda…
Ancak bir Brüksel mahkemesinin verdiği iflas kararı üzerine tüm bu işletmelerin kapılarına kilit vuruluyor.
Sabahattin Beyaz ve kardeşinin bu prestijli turistik işletmelerin mülkiyetini ele geçirdikten sonra yıllarca çalıştırdıkları personelin 3.5 milyon Euro tutarındaki sosyal sigorta primlerini ödemedikleri, sadece La Maison du Cygne Kahvesi'nde çalışanların ödenmeyen sigorta primlerinin 800 bin Euro'yu bulduğu mahkemece tesbit edilmiş bulunuyor.
İflas kararından sonra bu işletmelerde çalışan 200'e yakın personel de işsiz…
Belçika'nın vatansever Türk medyası bu iflaslar karşısında derhal milli duyguları seferber ederek Türk işadamlarına toz kondurmazken Brüksel Anakent Belediyesi'ne karşı saldırıya geçmiş durumda.
Bu medyaya göre iflasların nedeni kötü işletme ve sosyal sigorta borçlarının zamanında ödenmemesi değil, Belediye tarafından kent merkezinde, özellikle tarihi Borsa binasının önünden geçen caddenin otomobil trafiğine kapatılarak sadece yayaların kullanımına izin verilmesi… Kesesi dolgun turistlerin kent merkezine arabalarıyla giremedikleri için yukarıda adı geçen kahvelere gidip bir şeyler içip yemekten vazgeçtikleri iddia ediliyor.
Sadece kent merkezinin yaya dolaşımına sınırlandırılması değil, son yıllarda Brüksel'i derinden sarsan islamcı terör eylemlerinin de otel, lokanta, kahve gibi turistik yerlerin ticaretine de büyük ölçüde darbe vurduğu herkesin malumu…
Ancak 2017 başından bu yana Belçika'ya turist akımının giderek eski seviyesini bulduğu da bir gerçek… Le Soir Gazetesi'nin yılsonu raporuna göre Brüksel otellerindeki rezervasyon oranı hızlı bir artışla islamci terör saldırılarından önceki seviyeye ulaşmış durumda.
Türkçe medya Türk kapitalistini temize çıkarmaya, Marx'ın sürgün kahvesine kilit vurulmasının günahını Belçika'nın yerli yöneticilerinin sırtına yıkmaya çalışadursun, Belçika'nın solcuları da, demokratları da özellikle yaklaşan yerel ve federal seçimlerde "islamofobi" ya da "türkofobi" damgası yeyip de Türk kökenli seçmenlerin oylarını kaybetme endişesi içinde...
Örnek mi?
Dünyanın gelmiş geçmiş en haksız savaşlarından biri olan Afrin işgalini meşru göstermek için Tayyip'in Avrupa'da mürid devşirme örgütü UETD önümüzdeki Pazar günü AB kurumlarının yanıbaşında düzenlediği "Bayrağı Al, Vatan Görevine Gel" mitingine sosyalist ve liberal partiler koalisyonunun yönetimindeki Brüksel Anakent Belediyesi'nden izin çıktı bile…
O belediye ki kaç yıldır özellikle Sosyalist Parti'li yöneticilerinin yüz kızartıcı yolsuzluk ve yüz binleri cep etme skandalları ve de gelecek seçimlerde elindeki tüm koltukların çoğunu kaybetme korkusuyla sarsılmakta…
Hele hele Holanda'daki Türk partisine paralel olarak Belçika'nın Flaman bölgesindeki yeşil parti Agalev'den dönme Türk kökenli bir eski kadın senatörün Lübnan çıkışlı kaşarlanmış bir islamcıyla birlikte yeni bir parti kurması, hemen de Türk ve müslüman kökenli seçmenlerin oylarını çekmek için şimdiden Erdoğan destekçisi ve Kürt ulusal direnişi karşıtı bir kampanyaya başlamış olması sadece Sosyalist Parti'yi değil, diğer partileri de büyük telaşa kaptırmış durumda…
Yolsuzluklardan sabıkalı Sosyalist Parti'nin çöküşünden yararlandığı için son kamuoyu yoklamalarında Brüksel ve Valon bölgelerinde nerdeyse ikinci parti konumuna yükseldiği vurgulanan Belçika İşçi Partisi (PTB)'den de, Türkiyeli demokratik örgütlerin tüm uyarılarına rağmen Afrin saldırganlığına ve Tayyip fedailerinin Belçika'daki azgınlıklarına karşı tek bir protesto sesi duyulmuş değil.
O da Türk kökenli seçmenlerin yoğun bulunduğu Schaerbeek, Saint-Josse, Molenbeek, Anderlecht ve Brüksel anakent belediyelerinde Sosyalist Parti'nin oylarını nasıl kendine çekebileceği hesabında…
Suriye Kürdistanı'nın uluslararası plandaki en etkin sesi Salih Müslim'in geçen hafta Brüksel'de yaptığı çok önemli basın toplantısının son anda Ankara'nın kırmızı renkli "aranan teröristler" listesine dahil etmesi üzerine en demokrat geçinen Belçika medyası ve kurumları tarafından dahi nasıl örtbas edildiğini geçen hafta ayrıntılı yazmıştım.
Neyse ki bu hafta Brüksel'de açılan Kitap Fuarı'na "onursal davetli" ve "onursal başkan" olarak katılan Aslı Erdoğan'ın yaptığı konuşmaları yansıtmak zorunda kalan Belçika gazeteleri, bu vesileyle Türkiye'de aydınlara, bilimadamlarına, muhalif siyasilere yapılan baskılara değinmek zorunda kaldılar.
Aslı Erdoğan'ın La Libre Belgique Gazetesi'nde yayınlanan röportajında Türkiye'de kadınların. özellikle de Kürt kadınlarının mücadelesine yaptığı vurgulama son derece önemliydi. "Kadınların durumu son derece zor… Bununla birlikte şunu anımsatmak gerekir ki Türkiye'de daha 1936 yılında Sabiha Gökçen ilk kadın savaş pilotu olabilmiş. Türk kadınları daha 1934 yılında, yani Fransa'dan 10 yıl önce, oy hakkına sahip olabilmiştir," diyordu Erdoğan… Bittabi, aynı kadın pilot Sabiha Gökçen'in Kemalist iktidar tarafından Dersim Kırımı'nda Kürtleri bombalamakla görevlendirildiğinden bahsetmemesi bir eksiklikti.
Yine de "Bugün kadınlar Türkiye'de siyasal ve ekolojik direnişin başını çekiyor… Gösteri yasaklarına meydan okuyanların başında yine kadınlar, özellikle de Kürt kadınları geliyor… 2011'de İstanbul'daki Gezi Parkı direnişi gösterilerinde çoğunluk kadınlardaydı" diyerek Avrupalı en demokrat kişilerin dahi pek bilmedikleri bir gerçeği vurguluyordu.
Belçika'daki genel karartmaya örgütsel planda meydan okuyan önemli bir gelişme ise hiç kuşkusuz Belçika Afrin'le Dayanışma Platformu'nun kurulması oldu.
Avrupa Afrin Platformu ile uyumlu bir çalışma yürüten kuruluş 3 Mart Cumartesi günü Brüksel Kuzey Garı yakınında Türk Devleti'nin Afrin'e saldırısını protesto etmek ve Avrupa barış güçlerini Kürt halkıyla dayanışmaya çağırmak üzere bir miting düzenliyor.
Platform'un etkinlikleri sürerken Mart'ta Newroz kutlamaları ve Nisan'da 1915 Ermeni Soykırımı'nın 103. yıldönümü toplantıları Türk lobisinin baskısı altındaki Belçika karanlığında direnişin ışık huzmeleri olacak.
Bu huzmelerin güçlü olması, sadece Türkiye'de sürüp giden islamcı faşist baskıları teşhir bakımından değil, sonbaharda Belçika'da yapılacak yerel seçimlerde Türkiye çıkışlı Belçika vatandaşlarının yine Türk-İslam sentezi mücahidlerinin tuzağına düşmemelerini sağlamak için de büyük önem taşıyor.
Soru:
Arkadaş, sen insan hakları ve özgürlükler düşmanı Tayyip çetesinin uzaktan komuta edilen piyonu musun, yoksa yaşadığın ülkenin tüm dünya insanları için demokrasi ve özgürlükleri savunan onurlu bir vatandaşı mısın?