Celal Başlangıç
Bu bataklık itinayla 'terörist' üretir!
Arkasındaki duvara dayadığı Kalaşnikof’un namlusu çekilen videonun kadrajına girmişti.
Üzerinde haki renkli bir gerilla kıyafeti vardı.
Önünde durduğu fonun bir tarafında yeşil kontürün çerçevelediği sarı zemin üzerinde kızıl yıldız, diğer tarafında PKK lideri Öcalan’ın bir portresi bulunuyordu.
Sözlerine "Ben gazetecilik çalışmaları yaparken yakalandım. Bu doğrudur" diye başlamıştı:
"Fakat AKP-MHP faşist rejiminin uygulamaları Türkiye ve Kürdistan’da halka gerçekleri anlatma ve bunun yasal-demokratik bir mücadelesini yürütme olanaklarını ortadan kaldırmıştır. Bu gerçek temelinde birçok Kürdistanlı genç bu faşist rejimle hesaplaşmak için dağa çıkmakta. Ben de onlardan birisiyim."
Bu görüntülü açıklamayı yapan, İçişleri Bakanı Soylu’ya "Ben ölmedim, yaşıyorum" yanıtını veren 34 yaşındaki Dilşah Ercan’dı.
Hani şu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 26 Eylül’de Mersin’deki Tece Polis Evi’ni basan iki PKK’li kadından biri olduğunu ve "etkisiz hale getirildiğini" iddia ettiği Dilşah Ercan…
Saray’ın gazeteleri ve televizyonları bu açıklama üzerine söz konusu intihar saldırısında bir polisi öldürdüğü iddia edilen Dilşah Ercan’ı "CHP’nin gazetecisi" ilan etmiş, bir merkezden talimat almış gibi haberi aynı başlıklarla, aynı KJ’lerle vermişti:
"CHP’nin gazetecisi bir polisi şehit etti"
Yandaş medyanın Mersin’deki polis evine yönelik saldırıda yaşamını yitiren Dilşah Ercan’ı "CHP’nin gazetecisi" ilan etmesinin nedeni İçişleri Bakanı Soylu tarafından muhalefete, özellikle de ana muhalefet partisi CHP’ye kurulan büyük bir tuzaktı.
CHP’nin 2012 yılında hazırlamaya başlayıp 2013 yılında yayınladığı "Tutuklu Gazeteciler Raporu / Dünyanın En Büyük Gazeteci Cezaevi: Türkiye" başlıklı raporda Gülşah Ercan’a da bir sayfa ayrılmıştı.
Raporun sonunda yer alan "Bazı Tutuklu / Hükümlü Gazetecilerin Göndermiş Oldukları Mektuplarda Haklarındaki İddialara Karşı Vermiş Oldukları Yanıtlar" başlıklı bölümde Dilşah Ercan’ın da gönderdiği mektuba yer verilmiş.
Ercan’ın tutuklanma nedeni kendi anlatımından hareketle CHP’nin raporunda yer almış:
“Azadiya Welat gazetesinde muhabirlik yapmasının tutuklanma nedenleri arasında olduğunu belirtiyor. Örgüte ilişkin propaganda, yürüyüş, gösterilere katılmaktan ve kanuna muhalefet suçlamalarından hükümlü. Tüm teknik eşyalarının (kamera, fotoğraf makinesi) dosya içine katılıp suç kanıtı sayıldığını belirtiyor. Sırt çantası da suç kanıtı sayılmış. Yaptığı haberler de kanıt olarak gösterilmiş.”
Bu bölüm Ercan’ın gönderdiği mektup üzerine CHP’nin 2013 raporunda yer almış.
Ancak raporda yer aldığı şekliyle anlatılanlara bakınca Ercan’ın gazetecilik faaliyetlerinden dolayı gözaltına alınıp tutuklandığını gösteriyor.
Ercan daha 22 yaşındayken, Ekim 2010’da gözaltına alınıp tutuklanmış. Yargılama sonucu da 8 yıl 8 ay hapis cezası almış.
Soru şu; Ercan "terörist" olduğu için mi gözaltına alınıp tutuklanmış yoksa sadece gazetecilik faaliyetlerinden dolayı "terörist" olarak suçlanıp yıllarca hapis cezasına mı çarptırılmış?
Bu sorunun en iyi yanıtı, iktidarın görüntülü borazanı olan A Haber’in internet sitesinde var.
Belli ki olayın ardından İçişleri Bakanı Soylu’nun sözüne güvenerek bir başlık atmış A Haber:
"Dilşah Ercan kimdir, kaç yaşında? Mersin’de polisevine saldırı gerçekleştiren Zozan Tolan kod adlı terörist Dilşah Ercan nereli?"
Kaynağı belli olmayan bir "açıklama" ve "haber" den hareket ederek bu soruların yanıtını veriyor Saray’ın borazanı A Haber:
"Teröristin, terör örgütü PKK/KCK’nın gençlik yapılanması içerisinde faaliyette bulunduğu, terör örgütü faaliyetlerinden dolayı cezaevine girip çıktığı, örgütün kırsal yapılanmasına 2013 yılında Mersin’den katıldığı, Irak’ın kuzeyindeki Kandil’de eğitim aldığı ve örgütün sözde özel güç yapılanması içersinde faaliyet gösterdiği tespit edildi."
A Haber, bakın nasıl anlatıyor Dilşah Ercan’ın "sözde gazeteciliği"ni:
"Lise mezunu olan Dilşah Ercan, basın mesleğine 2010 yılında Mersin’de Günlük ve Azadiya Welat gazetelerinde dağıtımcı olarak girdi. Daha sonra Azadiya Welat gazetesinde muhabirliğe başladı. 23 Eylül 2010 tarihinde gözaltına alındı, 26 Eylül 2010 günü tutuklandı. Haber takibi yaptığı BDP’nin ve İHD’nin gerçekleştirdiği yasal etkinlikler ile bazı yasal olmayan gösterileri düzenlemekle ve yönlendirmekle suçlanıyor. Delil olarak da muhabirlik yaptığı sırada haber amacıyla takip ettiği olaylarla ilgili çektiği fotoğraflar ve görüntüler gösteriliyor. Gazetecilik faaliyetlerini diğer basın mensuplarıyla birlikte sürdürmesine rağmen bu çalışmaları illegal faaliyet olarak gösteriliyor."
Belli ki devletin istihbarat örgütlerinden A Haber’e iletilen bilgi notunda bile Ercan’ın gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklandığı gün gibi ortada. Aynı bilgi notundan A Haber’in yayınladığı birkaç cümle:
"Muhabirlik yaparken, özel olarak İnsan Hakları Derneği’nin çalışmalarını izledi. 17 Haziran 2010 günü Mersin cezaevi önünde ‘İnsan Hakları İhlali‘ basın açıklaması ile ilgili haber takibi yapmıştı. Hasta tutukluların durumunu ve cezaevinde yaşanan hak ihlalleriyle ilgili haberler yaptı. Şu anda yargılandığı davadan, 9 Haziran 2011 tarihinde yapılan duruşmada 8 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Mahkemeye sunduğu Azadiya Welat gazetesi muhabirlik kartı mahkemece dikkate alınmadı."
Belli ki Ercan’ı mahkum eden mahkemenin dikkate almadığı gazeteci kimliğini İçişleri Bakanı Soylu dikkate almış; o kimlikten hareketle saldırıyı gerçekleştiren "terörist"lerden birinin Ercan olduğuna karar vermiş, yazılan raporda adı geçtiği için de "CHP’nin gazetecisi polis katili" tezgahının başlama vuruşunu yapmıştı.
Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ercan’ı mahkum ettiği gerekçeli kararda da tek bir silahlı, hatta molotof kokteylli bir eylem görünmüyor.
Suçlandığı bütün eylemlerde Ercan ya gazete dağıtıcısı ya da gazeteci olarak görülüyor.
Ercan hakkındaki iddianamede dokuz ayrı suçlama var. Bunlardan ilki bir gazete dağıtımcısı olarak kargoyla gelen yasal dergileri gidip teslim almak da var.
Dokuz ayrı olaydaki suçlamaların altısından beraat etmiş Ercan.
Üç suçlamadan da beşer, 10’ar aylık küçük cezalar almış. Toplasan hepsi üç yıl etmez.
Ancak mahkeme heyeti "Sanığın eylemlerindeki çeşitlilik ve süreklilik nazara alındığından sanığın örgüt üyesi olduğu sabit görüldüğünden ve bu şekilde kabul edildiğinden" diyerek ayrıca 6 yıl 3 ay bir hapis cezası daha vermiş. Böylece toplamda 8 yıl 8 aya çıkmış 22 yaşında genç bir gazeteci olan Dilşah Ercan’ın cezası.
Üç yıl hapis yatmış Gülşah Ercan ve 2013 yılında Çözüm Süreci’nin bir parçası olarak getirilen 4. Yargı Paketi ile de tahliye edilmiş. Ardından da dağa çıkıp "gerillaya katılmış".
Şimdi de hala dağda olan genç bir kadının geçmişi üzerinden ülkenin ana muhalefet partisini "terör odağı" olarak göstermeye kalkıyor bu iktidar.
Aslında Dilşah Ercan’ın yaşadıkları dün de bugün de ceberut bir devletin kendi gençlerine, insanlarına nasıl acımaz davrandığının somut bir göstergesidir.
Bu ülkedeki muhalifler, devlet tarafından “terörist” ilan edilip her türlü ağır cezaya çarptırılırlar.
Hakkını vererek gazetecilik yapanlar, hele yurttaşların hakkını hukukunu savunanlar devlet eliyle ve en acımasız yöntemlerle “terörist” ilan edilirler.
Bu ülkede Kürtlerin haklarını savunmak için; siyaset yapmaları, hatta gazeteci olmaları anında kriminalize edilerek bir cezalandırma aracı olarak kullanılır.
Bu devlet muhaliflere ve Kürtlere iki seçenek bırakmayı "misakı milli" dahilinde görür; ya boyun eğip teslim olacaksın ya da "ölü ele geçirilen bir terörist" hanesine yazılacaksın.
İşte Dilşah Ercan’ın da yaşadıkları; tüm barışçıl ve demokratik mücadele yollarını tıkayan bir devlet olma anlayışının ülkeyi dönüştürdüğü bataklıkta itinayla "terörist" üretmesinin hikayesidir.