Bunun adı tağşiş!

Eylül 2021’den bu yana yaşadığımız TL devalüasyonu da tağşişin modern bir biçimini oluşturuyor. Bugün gümüş kuruş ya da akçe basılmadığı için içindeki değerli madeni seyreltmiyor iktidar. Bugünkü para, değer ölçüsünü rezerv paralara olan oranından alıyor.

Ekim ayı enflasyonu da TÜİK’in makyajına rağmen belli bir artış gösterdi. Gerçek enflasyon yüzde 185 hesaplayan ENAG’ın verisi yanında pek bir kıymet-i harbiyesi olmasa da resmi enflasyon da yüzde 85’e ulaştı. İTO’nun açıkladığı ‘İstanbul enflasyonu’ ise yüzde 100’de. Neticede, yadsınamayacak gerçek; hiper enflasyondur. Mal ve hizmetlerin fiyatları roket hızıyla yükselmeye devam ediyor. Bunun temel sebebi ise sözüm ona ‘enflasyonu düşüreceği’ iddiasıyla Eylül 2021’de başlatan zorlama faiz indirimleri oldu. Enflasyon düşmediği gibi yüzde 20’den yüzde 85’e (TÜİK hesabıyla) çıktı.

Bakan Nebati’nin de itiraf ettiği üzere hiper enflasyon, iktidarın bir politik tercihi sonucu ortaya çıkmıştır: ‘Enflasyonu düşük tutabilirdik ama biz büyümeyi seçtik’ demişti. Bu bir nevi Osmanlı padişahlarının paraya sıkıştıkça yaptıkları “tağşiş” gibidir. Tağşiş, gümüş ya da altın paraların içeriğindeki değerli madenin azaltılması yoluyla, paranın değerinin düşürülmesi anlamına geliyordur. Bu değer düşüş ilan edilmeden, gizlice yapıldığından, ancak zamanla anlaşılıyor ama o arada akçeler üzerinde yazılı değerden işlem görürdü. Devlet borçlarını ve maaşları tağşişli para ile ödediğinde, sultanın hazinesi büyük kàra geçer ama bu paraları alan herkes de zarar ederdi.

Yeniçeri isyanlarının da başlıca sebebini oluşturan tağşişler, Osmanlının gerileme devrinin başlıca simgelerinden biriydi. Tağşiş özellikle de dış parasal şoklarla başa çıkmakta Osmanlı devletinin başlıca yöntemiydi. Yeniçeri Ocağı kapatılıp dağıtıldıktan sonra, II. Mahmud, Osmanlı devletinin en büyük tağşişini başlatarak dört yıl gibi kısa bir sürede Osmanlı kuruşunun gümüş içeriğini yüzde 79 düşürmüştü. 1828- 1832 tağşişlerinin devlete yıllık ortalama 250-300 milyon kuruş getirdiği hesaplanmaktadır. Bu beş yılda tağşişler devlete toplam gelirlerinin tahminen yüzde 10’undan biraz fazla ek gelir sağlamıştır. (Pamuk, Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, s.174)

Aslında, Eylül 2021’den bu yana yaşadığımız TL devalüasyonu da tağşişin modern bir biçimini oluşturuyor. Bugün gümüş kuruş ya da akçe basılmadığı için içindeki değerli madeni seyreltmiyor iktidar. Bugünkü para, değer ölçüsünü rezerv paralara olan oranından alıyor. İktidar da faizleri suni biçimde aşağıya çekerek TL’nin savunma kalkanını indiriyor. TL’yi dolar ve euro gibi rezerv paralar karşısında değersizleştiriyor. II. Mahmud’un dört yıla yaydığı yüzde 79’luk değer kaybını, Erdoğan bir yılda yaptı. Siyasal ufkunu Osmanlıcığın belirlediği bir partinin karşılaştığı dış finansman şoku karşısında Osmanlı ile aynı yönteme başvurması şaşırtıcı değildir. 2023 bütçe verilerine bakıldığında devletin vergi kazançlarının ne büyük olduğu görülebilir.

İlk etapta ihracatçılar ve bankalar da bu politikadan belli bir kazanç elde etmişti. Ancak gelinen noktada, iktidar buna da gözünü dikti. İhracatçı dövizlerinin yüzde 40’ına Merkez Bankasıca el konulması; bankalara ise döviz mevduatları veya ‘yüksek faizli’ krediler karşılığında hazine tahvili olma zorunluluğu getirilmesi gibi ‘sermaye kontrolü’ tedbirleri buna işaret ediyor.

Bu tedbirler bir yandan ihracatçıların ve bankaların bir yıldır ellerinde biriken aşırı kàrların bir kısmının devletçe alınması anlamına geliyor. Ancak diğer yandan, ihracatçıların ve bankaların faaliyetini zorlaştırıyor. Örneğin; bankalar, ‘yüksek faizle kredi’ verip de bunun karşılığı olarak tahvil almak zorunda kalmamak için, basitçe, hiç kredi vermiyorlar.

Böylece AKP’nin sözde ‘yeni model’ etrafında orta ve büyük burjuvaziyle kurduğu ittifak da çatırdıyor. TOBB, MÜSİAD gibi geleneksel AKP müttefikleri bile şikayet etmeye başladı. MÜSİAD Başkanı, bizzat Erdoğan’ın bulunduğu bir toplantıda ‘kredilere erişimde sıkıntı yaşadıklarını’ belirtti. Düşünki ‘parti bağlantısı’ sahibi olan MÜSİAD’lı kapitalistler dahi finansmana erişemiyor! Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ise 10 yıllık tahvil satın alarak kendilerini bağlamak istemeyen bankalara seslenerek, ‘ 100 yıllık tahvil almaya’ çağırdı: Şaka yapmıyordu, Erdoğan’ın ‘Türkiye Yüzyılı’ toplantısı, faizlerin önümüzdeki 100 yıl boyunca düşük kalacağının güvencesi değil miydi?

Eylül’den bu yana uygulanan tağşiş, AKP’ye seçim arifesinde ihtiyaç duyduğu finansmanı sağladı. Her zam, ÖTV ve KDV gelirlerini de artırdı. Bu politika kısa vadede emekten sermayeye, yoksuldan zengine büyük bir gelir transferine yol açtı. Yoksulun payına açlık, evsizlik, ısınamama, beslenme yetersizliği, elektrik kesilmesi, kira artışları gibi ağır sosyal sonuçlar düştü. Zengin ise daha zengin oldu. Ancak enflasyonun kalıcılaşması, cari açığın büyümesi, döviz krizinin ağırlaşması, giderek en tepedeki zengin azınlığın da bu politikanın maliyetini ödemeye başlamasına yok açtı.

Neticede, tağşişin kuralı değişmedi; sultanın hazinesi kazandı, kalan herkes az ya da çok kaybetti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi