Ceren Gündoğan
Buzun Altındaki
Maddenin hallerini gördünüz mü? Kızgın tavada katı yağ sıvılaşırken ya da soğudukça katılaşırken, yağmur, dolu ve kar olup akarken, düşerken, yağarken…
Geçenlerde X’in ilgi alanıma düşürdüğü mini bir görüntü, ayın gel-gitlere etkisini gösteriyordu. Şişkin ay dünya etrafında nereye denk düşerse oradaki sular yükseliyor, kabarıp şişiyor. Muhteşem bir sıradan hal. Dünyanın sularına çekim gücü işlediğine göre vücudunun 3/4’ü su olan insanın da kanının akışı ayın durumuna göre değişkenlik göstermez mi? Sorular, sadece sorular. Herkesin cevabı kendinde.
Kadıköy Sineması’nda, Éric Reinhardt'ın ödüllü romanı L'Amour Et Les Forêts (Aşk ve Ormanlar)’dan uyarlanmış senaryosuyla Valerie Donzelli’nin yönettiği Narsistle Aşk’ı izledim. Virginie Efira’nın edebiyat öğretmeni Blanche’ı ve onun ikizi Rose’u oynadığı filmin diğer başrolü bankacı Grégoire’da Melvil Poupaud’yı izliyoruz. Hikâyenin bütününü düşünürsek, hikâyenin iskeletinde Blanche’la Rose’un ikiz olmalarına gerek yoktu ama yazar ne eylerse güzel eyler deyip geçeyim.
Blanche, Grégoire ile tanıştığında ideal eşini bulduğunu düşünür. Tutkuyla birbirlerine bağlanırlar, aynı eve çıkar, birlikte Blanche'ın ailesinden uzağa taşınırlar; artık yeni bir hayata başlamışlardır. Ama zaman geçtikçe Blanche kendini bu son derece sahiplenici ve tehlikeli adamın pençelerinde bulur. Grégoire’un görünüşteki sakinliğinin altında hasta ruhlu, karanlık, her şeyi kontrol ettiğini düşünen bir canavar yatmaktadır.
AŞKA DÜŞMEK…
Yazıya odaklanmak için sosyal medyadan, gündemin uyku kaçıran karanlığından, kahır dolu cinayet haberlerinden uzaklaşmam gerekti ama yukarıda filmin özeti için alıntıladığım yerde de karşıma “canavar” terimi çıkınca kendimi tıpkı filmde Blanche gibi bir hapishanenin içinde hissettim. Bir partide heyecan dolu bir tanışmanın sonrasında tutku dolu, nazik varlığıyla Blanche aşka tutulur. Onun için hayatındaki çok önemli birçok şeyden (annesi ve ikiziyle yaşamaktan, çok sevdiği Normandiya sahilindeki evinden, çalıştığı liseden…) vazgeçerek Grégoire’un tayininin çıktığı (sonradan bunun Grégoire’un isteğiyle olduğunu göreceğiz) Fransa’nın kuzey doğusundaki Metz’e yerleşirler. İlk çocuklarını, sonrasında ikincisini burada doğuran Blanche’ın adım adım sönmesini, kişiliğinden parçaların törpülenip yok olmasını, baskın ve kötü karakteriyle saplantılı eşin onu sevdiklerinden koparıp tecrit etmesini sinir bozucu bir sahicilikle izliyoruz.
Blanche, çıktıkları yemekte Grégoire’a çalışmak istediğini söyler ve o gece ikinci çocuğuna hamile kalır. Adeta kaderin ağlarını ören, kimsenin ilk bakışta anlayamayacağı maskesiyle Grégoire’dur.
Esas adı L'Amour Et Les Forêts (Aşk ve Ormanlar) olup Türkçeye sanırım pazarlama kaygısıyla Narsistle Aşk olarak çevrilen film, aşkın ilk anından son anına dek, o muhteşem cazibenin, âşık olunan kimsenin nasıl da korkunç bir canavara dönüşebildiğini gösteren özel bir örnek. Herkesin hayatından bir partner, aileden biri, arkadaş, patron vs… olarak mutlaka arz-ı endam etmiş o kötücül ruhun adeta su gibi ferahlatan etkiden nasıl buza dönüştüğünü, dönüşebildiğini gösteriyor.
Fakat daha önemlisi, filmin finalinin, kötücül ruhun yenilgisiyle sonuçlanmasıdır. Onca kontrol, baskı, manipülasyon işe yaramaz ve Blanche yeni bir sevgili bularak özgürlüğünü ilan eder.
Sular buzun altında da akmaya devam eder.
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.