Alp Altınörs
Çar Putin, Ukrayna seferinde
Rusya lideri Vladimir Putin, önce tüm dünyanın canlı izlediği bir konuşmayla Doğu Ukrayna’daki Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri'ni tanıdığını açıkladı, sonra ise sözüm ona bu cumhuriyetlerde yaşayan halkı korumak adına tüm Ukrayna'nın işgalini başlattı.
Böylece Rusya, geçmişte NATO'nun Yugoslavya’da yaptığı "rejim değişikliği" saldırısının bir benzerini Ukrayna'da yaptı. Putin'in canlı yayında imzaladığı sadece Donetsk ve Luhaask Halk Cumhuriyetleri’ni "tanıma" kararı değil, 1917'de yıkılan Rus İmparatorluğu’nun yeniden ilanıydı.
Dünya çapında milyonlarca insan Ukrayna ve Donetsk-Luhansk’la ilgili bir konuşma beklerken, Putin'in Sovyetler Birliği’nin geçmişi, Lenin ve Stalin'le ilgili açıklamalarını duyunca şaşırdı. Oysa bu tema tümüyle bilinçli olarak seçilmişti. Bu konuşma ile Putin, Rusya’nın Sovyet geçmişini tümüyle reddederek, kendisini doğrudan Çarlık Rusyasının mirasçısı olarak ilan etti. Rus imparatorluğunun bütün eski toprakları üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak hak iddia etti (dolayısıyla bu iddia sadece Doğu Avrupa'yı değil, eski Çarlık toprağı olan, örneğin, Kars, Ardahan ve Artvin'i de kapsıyor)
Rusya'nın emperyalist bir devlet olduğu konusunda akılda en ufak bir tereddüt dahi bırakmayan bu konuşmasıyla Putin, yayılmacı politikalarını açıktan ilan etmiş oldu. Ukrayna’yı "sosyalizmin kurduğu yapay bir devlet" olarak ilan eden Putin, Ukrayna’nın varlık hakkına açıkça meydan okudu. Trajiktir, Rus düşmanı Ukrayna milliyetçiliği ise 30 yıldır tam da Sovyet düşmanlığı üzerinden yükseliyordu. Oysa gerçekte, Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti’ni kuran ve SSCB tarihi boyunca hep el üstünde tutan Bolşevikler olmuştu.
Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti ilk kurulduğunda, Donetsk ve Luhansk'ın neden Ukrayna'ya verildiği tartışma konusu olmuştu. O dönemki Bolşevik liderlik, bunu, "tarımsal Ukrayna'da proleter hegemonyayı sağlayabilmek" gerekçesiyle açıklamıştı. Zira Donetsk ve Luhansk o dönemki Rusya'da işçi sınıfı mücadelesinin kalelerindendi. Tarihsel olarak Ukrayna toprağı sayılmaları mümkün olmasa da, bu bölgeleri proleter devrimin çıkarları uğruna Ukrayna SSC’ye verdiler.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Stalin liderliğindeki SSCB, Lvov, Ternipol gibi Ukrayna şehirlerini Polonya'dan geri aldı. Karpatlar, Kuzey Bukovina ve Yılan Adası ile birlikte tüm bu topraklar da Ukrayna SSC’ye eklendi. Hruşçov ise 1956'da Kırım Bölgesi’ni Ukrayna
SSC’ye hediye etti. Oysa Ukrayna milliyetçileri, Ukrayna dilini bile yok sayan Rus Çarlığını değil de Ukrayna SSC’yi var eden Sovyet dönemini bütün melanetin sebebi saydılar. Nazi işgali dönemini yücelttiler, Nazi işbirlikçisi Bandera'yı ulusal kahraman ilan ettiler.
İşte şimdi Putin, "Ukrayna diye bir ülke yoktu. Ukrayna Lenin’in eseridir ve varlığını komünizme borçludur. Sovyetler dağılırken komünizm bitti denildi ama asıl şimdi bitiyor" diyerek bu tarihsel gerçekleri anımsatmış oldu. Putin’in Ukrayna savaşı bu anlamda, Rus oligarşik elitinin, Sovyet dönemi kabuğunu kırıp attığı, yeni bir Rus İmparatorluğu’nu kurmaya yöneldiği bir kırılma anıdır.
Putin, Donetsk ve Luhansk'ta yaşayanların Ukrayna neo-nazilerinden çektikleri acıları ve meşru anti-faşist mücadelelerini de getirip Rus emperyalizminin çerçevesi içine yerleştirdi. Böylece bir yandan Rus komünizmine gözdağı verdi. Diğer yandan ise ABD’ye, "Sovyetleri yeniden kurmak peşinde olmadığı" yönlü bir alt-metin sunmuş oldu.
Donetsk ve Luhansk, 2014 darbesi öncesinde Ukrayna'da komünist partisinin en güçlü olduğu bölgelerdi. Faşist darbeye karşı, bölgede halk direnişine öncülük eden de komünistler ve Rus milliyetçileri oldu. O tarihten bu yana bu cumhuriyetlerin tanınması talebi, Rusya'da tüm komünistlerin ittifakla ileri sürdükleri bir gündem olageldi. işte şimdi Putin, bir yandan Donetsk-Luhansk'ı tanıdı ama diğer yandan da bu hamlesinin komünistleri güçIendirmemesi için güçlü bir antisovyet, Çarcı söylemin içine yerleştirdi.
Putin Rusyası, emperyal yöneliminde Şi Jinping liderliğindeki Çin'le birlikte hareket etmekte, bir blok oluşturmaya çalışmaktadır. Pekin Olimpiyatları’nın açılışında imzalanan Şi-Putin bildirgesi, bu anlayışı yansıtmaktadır. Bu iki lider, kendilerine bağımlı bir otokratik ülkeler zinciri yaratarak, ABD-Avrupa-Japonya emperyalist bloğuna meydan okumaya niyetlenmektedir. Son büyük savaşın (Soğuk Savaşın) mağlubu olarak Rusya, emperyalist kapitalist sistem içindeki mevcut güç paylaşımına itiraz etmekte, yeniden paylaşım talep etmektedir. Bunu da kendi en yakın coğrafyasından başlatmaktadır.
Ancak Rusya'nın güvenlik doktrini, tıpkı Putin'in çalışma ofisindeki telefonlar gibi modası geçmiş, eskimiş bir anlayışa dayanmaktadır. Her ne kadar Ukrayna’ya girmiş olsa da, dünyanın paylaşımında daha ileri adımlar söz konusu olduğunda Rusya'nın tökezlemesi kaçınılmazdır. Çin ile Rusya arasındaki ekonomik entegrasyonun oldukça düşük düzeyi, dahası, Rusya'nın kendini dünyanın en güçlüsü sayarken, Çin karşısındaki ekonomik cılızlığı, bu ittifakın geleceğini belirsiz kılmaktadır.
Biden liderliğindeki Batı emperyalist bloğu, Ukrayna'da önce 2014 darbesini örgütledi, Ukrayna'yı Donbas'ı zorla ele geçirmeye özendirdi, onu NATO'ya alacaklarını açıkladı; ama sonra Rusya saldırınca Ukrayna'yı altın tepside Rusya'ya hediye etti. Biden, Ukrayna'yı verdi ama Rusya'ya karşı Batı bloğunun saflarını sıkılaştırdı. Rusya'nın saldırgan yüzünü tüm dünyaya sergileyerek, Almanya ve Fransa'nın itirazlarını etkisizleştirdi. Bu dalganın bir spiral gibi tüm Batı bloğunu sarsacağı öngörülebilir.
Rusya'nın emperyalist iddialarını ortaya koyması, tarihinde pek çok kez Rusya ile savaşmış Türkiye devletinde de bir sarsıntı yaratacak ve NATO'cu kanadın elini güçlendirecektir. 15 Temmuz'dan beri Rusya ile sürdürülen özel türde ilişkilerin devam etmesi pek mümkün olmayacaktır. Bunun Suriye'de, özellikle ldlib bölgesinde yansımaları görülebilir. Ayrıca Ukrayna ile yapılan SİHA vb. askeri anlaşmalar da bu son savaş ile çöpe gidecektir.